- 876 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GIRNATA ÇALINIYOR! ARDAHAN ÖYKÜLERİ 68 (kitap 64)
Ardahan bir sonbahara girmişti.
Ağır kış yaşayacak ve bahara çıkacaktı.
Akıl ve izan hesabına binaen yaşlılar bu hükmü veriyorlardı.
Sonbaharın lodosumsu sıcaklar; henüz elini oğuşturmuştu; herkesin tenine yapışıyordu.
Ardahan’da başını kaldırdığında insan; bulutları yakın görür.
Misafir biri de denese aynı algılamayı yapar. Saklanacak gibi değil Ardahan’ın ululuğu.
Bulutlar az başınızın üstündedir ve göğüs kafesiniz hızlı çarpar. Oksijenin oransal düşüklüğü uzayda soğukluğun seviyesi 250 veya 300 derece; onu sezinler sanki insanlar.
Üşümeğe başlıyoruz!
Sıcak hava deniz aşağı inildikçe; kuytuluktan hava ısınırmış.
Tepelere çıktıkça Ardahan gibi uzayın soğuğuna yanaşılır.
Bu sonbahar havalar iyi geçiyor...
Düğün var. Biz de gittik. Annem davete düğün hediyesi almıştı. Diğer komşu hanımlarda kendi hediyeleriyle...
Murtaza Amcaların evin önünde davul- zurna çalıyordu: Ardahan’ın gençleri halay çekiyor.
Davetlilerin meraklı gözlemi: Gençlerin kapı önündeki eğim ve taşların çakır- çukur zemininde oynayışlarını takip etmeleriydi!
Bıyıkları yeni terlemiş Nurtaç Abi, Asır Abi ve Arkadaşları davulun- zurnanın nağmelerini ayaklarıyla çayırda çiçek demetini itekler gibi füsunlu indirip basıyordular ayaklarını, çoraptan çıkmamış parmaklarını.
Taşların- kayaların topraktan hortlaması Ardahan zeminin doğal durumudur. Yapıştırma gibi irili ufaklı serpiştirme taşlıklar Ardahan’ın volkanik çayır olması yüzünden...
Yokuşun içinde kalmıştı düğün evi. Kulu Akçayların karşı beriydi. Beyaz kireçle badanalanmış. Kapısında balkon vardı. Üstü toprak ve kurumaya başlamıştı otlar. Penceresi mavi boyalı demir şişten kafesliydi.
İsmet Abi ve Hidoş Abla’nın düğünüydü.
İki gençi mahalleli çok severdi. Zaten aynı mahallenin çocukları ve akrabaydılar.
Hidoş Abla’nın Annesi Tükezban Teyze, düğünü gördü mü, çok iyi hatırlayamıyorum? Teyze; Kürt Aligilin kirada oturdukları evde hakkın rahmetine ermişti. Bunu hatırlıyorum. Ama düğün ile bağlantısını kuramıyorum.
Alabalık, bir düğünün önünden geçip gidiyordu.
Alabalık Hazar’a dökülür deltada Volga Nehrinin sularını da görecektir!
" Düğün Volga’yı görecek mi? "
Çünkü Volga’da akıyor Hazara.
Suların kulağı var.
Ardahan Düğünleri,
Ta oralara duyulacak!
Sular mutluluktan; mutluluk duyar mı!
Fasıllar şen, düğün şaddır!
Unutmadığım ve hatırlaya durduğum bu şen ve mutlu düğün güzeldi.
En güzel düğün sahnesi "Godfather " filmindeymiş, derler!
Benim hatırladığım bu düğün o filmdeki düğünden çok daha güzeldi.
Klarneti... Hüsnü Şenlendirici ve Mustafa Kandıralı isimler... müzikte üstadlar demek gibidir.
Klarnet Ardahan’da gırnatadır. Gırnata çalgıların şahıdır: Tıpkı keman ve piyano gibi.
Rahmetli Yadigar Amca üstad bir klarnet yorumcusuydu.
Her sanatkar kendisiyle rakiptir.
Süt makinası, torna işleri, makina tamiri... makina mühendisi gibiydi.
Yakışıklı insandı.
Rahmetli siyah renk giyerdi. Saçları her daim taralı ve bakımlıydı.
Ayakkabıları siparişle yaptırırdı. Kazım Usta siyah kundurayı yüksek topuk yapardı: Yadigar Dayı için. Yelek giyerdi. Her güne traşlı çıkardı. Keman çalardı. Müziğe hassas kalbi vardı. Hobileri çoktu. Saatçi arkadaşına dükkanında yıllarca müsaade etti. İyilikseverdi. Av merağı tutkularından biriydi sadece. Makina tamiri dükkanında bir ömür çalıştı. İki sanatkar oğul hediye etti Ardahan’a: Kemal Abi ve Zafer’i.
Yadigar Emi’yi davet etmişler. Hatıra atfen gelmişti.
Sandalyede oturuyor. Klarnetini kutudan çıkarmağa yeltenmişti.
Kadınlar, yaşlı kanayaklılar sıra- tahtaya oturmuşlar. Ağızlarında leçekleri, Oyaların fır döndüğü leçeklere: Yaşmak derler, Çember, yazma.
İhtiyar analar beyaz leçeği alt dudaklarının üstüne almışlar. Genç gelinlerse üst dudakları leçeği aşmıştı.
Fikret Otyam’ın leçekli kadınları iri gözleriyle düğünü seyrediyordu. Nuri İyem’in leçeklileri de benziyor Ardahanlı hanımlara.
Düğüne gelmiş kadınlar düğüne gelmeği sevmişe benziyordu. Nuri İyem’in kadınları sevinince Ardahanlı kadınlara çok benziyorlar.
Çiçekli paltarları temiz ve paktı. Hiç bir ressam çiçekli esbaplara hayran kadınları çizmedi.
"Çiçekli libaslar!"
Hazar Kraliçesi Çiçek Hanım’dan kalma modadır!
Ardahan’ın ihtiyar kadınları Kraliçe Çiçek Hanım’dan kalan çiçeklerini entarilerinin üstünden topluyormuş gibi şen gülüşme ediyordular.
Bi’yandan elleri ile yarenlik edip kola omuza elleriyle vurup:
- Vay anam cigeri yananın..!
- Serf olmuyasın bişe gız..!
- Essah mı bacım can?
Çiçekler dalgalar gibi kadınların eğninde göz hizasının taht-ında çağlayordu. Ufuk haddine varınca kaytarmış med-cezir olup şırıldayarak akıyordu.
Yadigar Amca rahmetli; fani dünyaya, bir defa gene klarnetiyle Murtaza Kirva’nın hal-a hatrına çalıyor.
Muhtar İsmayil’in oğlu Yüksel Abi; gelinin dayısı olur.
Karabağ’ı klarnert nağme nağme söylüyor. Yadigar Amca kalbinin surunu nefesiyle çalıyor! Dudakları üflediği nefesi; parmakların altından geçerken yakalıyor.
Yüksel Abi Karabağ’ı kıyak oynardı.
Elleri melodilerin anahtarına asılmış gibi. Otluktan atlayıp yere düşer ya insan öyle hafif ve süzülüyordu. Uçurtma yakin ki şahin eller.
Yadigar Emi ayağa kalktı. Gözlerini kapamıştı. Avurtları göğsü gibi inip kalkıyor. İzleyen herkes mat kalmışca elleri karınlarında.
Yüksel Abi Karabağ’ı meczediyor. Elinin ucundaki parmakları açıyor bırakıyordu.
Parmaklar: "Uçun alıcı kuşlar" demeye getiriyordu. Parmaklar bir yere ayrılamıyordu ki...Yadigar Emi’nin melodisi kimseyi ayrılmaya salmıyor!
Ağızlar açık kalmış seyrediyor insanlar!
Yadigar Usta bitirdi müziği. Yüksel Abi yorulmuştu.
Melodiler ve dans figürleri hala... havada ve taptazeydi.
" Dance me the wedding now, dance me on and on
Dance me very tenderly and dance me very long "
"OYNAYIN ŞİMDİ DÜĞÜN VAR, DEVAM...DEVAM EDİN
ÇOK UZUN ZAMAN OYNAYIN VE TÜY GİBİ HAFİFLEYİN! "
- LEONARD COHEN
YALÇINER YILMAZ
28/11/ 2009 GEBZE
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.