- 591 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÖNCE RABBİME SONRA DA ÜÇ KİŞİYE TEŞEKKÜR BORCUM VAR-4-
Tabi bütün bu gelişen durumlardan benim haberim olmadığı gibi, kendimi hasta yatağında bile Sarı Kız Şiir Etkinliği Projelerine kaptırmıştım. Öyle ya, körfeze tam 60 şair ve yazar arkadaşım gelecekti. Onları en iyi bir şekilde ağırlamak ve etkinliği sorunsuz gerçekleştirmek istiyordum.
İkinci patologdan gelen rapor, hepimizin yüreğine su serpmişti. Doktor beş hafta aşı yapacağını söylemiş ve sonrası sabırlı bekleyişlerimize kalmıştı.
Şiir etkinliğimiz az kalsın iptal olacaktı. Zeytinli Belediye Başkanı Hasan Aslan Bey son anda çark etmiş, “Ben onca şair ve yazarı ağırlamakta zorlanırım” demiş bizi sanki kedere boğmuştu. Gamlı Baykuş, gibi düşünmenin anlamı yoktu. Ameliyatımın üzerinden henüz bir hafta geçmesine rağmen, aracımıza atlayıp önce Güre Belediyesi Başkanı ile görüşme yaptık, tüm otellerinin dolu olduğunu ve geç kaldığımızı söyleyen başkana “teşekkür edip” doğruca Edremit Belediye Başkanına çıktık. Yılmak yoktu. Bir yol kapandı mı, başka bir yol mutlak açık olurdu.
Edremit Belediye Başkanı sabırla beni dinledi. Daha önce ona neden başvurmadığımı, neden geç kaldığımızı sorgulayınca, diğer belediyenin sponsorumuz olma vaatlerine kandığımı, ilettikten sonra;
“Başkanım, eğer sizde bize hayır derseniz başımı eğeceğim, ben bunu Edremit’in onuru olarak da değerlendirmekteyim, çünkü 60 kişi bilet almış ve yola çıkmaya hazırlar, kimi randevularını iptal etmiş, kimileri de ‘biz kumda bile yatarız’ diye razılar…Hadi üç beş kişiyi evimde konuk edeyim, ama ya diğerleri? Sizden çok rica ediyorum başkanım, onurumuzu kurtarın…”
Sağ olsun başkan durumu hoşgörü ile karşılamıştı.
Sonrası çorap söküğü gibi geldi. Tüm organizasyon masraflarını üstlenip, 60 şair ve yazara ev sahipliğini mükemmel gerçekleştiren Av. Tuncay Kılıç Bey, benim tahminimden öte cömert ve asil davranmıştı.
Aksi halde biz şiir etkinliğine “Sarıkız” adını verdiğimiz; Sarıkız’ın makamını ziyaretine, hele hele 1760 metre yüksekliğe tırmanmamız mümkün değildi.
Ormanda buz gibi suları içip Kaz Dağının en yüksek tepe noktasına vardığımızda, bize rehperlik eden Edremit Belediyesinde Halkla ilişkiler Müdürü Zekeriya Özdemir, Kaz dağı hakkında ve Sarıkız hakkında bilgi verdi:
“ Kaz Dağı’nın eski çağlarda ve mitolojideki adı “İda Dağı”dır. Efsaneye göre; “İda” adını “İdaios”tan alır. “İda” adı, Anadolulu sair Homeros’a göre “Bin pınarlı, çok pınarlı, hayvanı ve bitkisi bol olan yer” demektir. Yunanlılar döneminde Kazdağı’na “İda-Ilyeda” ve doruğuna da “Ayda” denilmektedir. “Ayda”ilâhların ve ilâhelerin kutsal merkezidir. Sarı _aman dininden olan simal Türklerinden Aktav Türkleri buraya gelip yerleşince eski inançlarını Türk-Islâm perdesine bürüyerek “Ayda” doruğuna “Sarı kız” ve asıl dağa da “Kazdağı” denir. “Kaz” kelimesi; bütün “Tahtacı” dediğimiz Türkmenlerce kutsal sayılan bir hayvandır.”
Beş yüz metre yayan yürüdükten sonra Sarıkızın edebi dinlencesi gözükmüş, körfez göğün mavi rengini almış, sonsuza uzanır gibi ayaklarımızın altında uzanmıştı.
Ayaklarım yorulmuş ve kasıklarıma ağrılar girmişti. Daha fazla yürüyemedim. Ameliyat olduğumu çoğu arkadaşımdan saklıyordum. Eşimin bana günde tam dört kez zorla içirdiği bitkisel extratlarla ayakta duruyordum. Acı dayanılır gibi değildi. Sarıkız Makamının olduğu tepeye baktığımda gözümde uzamıştı 100 metrelik mesafe.
Sarıkız makamına gidememiştim; bir çam ağacının gölgesinde benim gibi geride kalan, öykü ve roman yazarı Ayşe Yamaç ile birlikte çöküp oturduk. Sarıkız makam ziyareti ve Belediye Başkanı konuşması bitirdikten sonra gönül dostlarımız yanımıza varınca, anlatılanlar ise dudak ısırtacak nitelikteydi.
“Ah, Emine Hanım, keşke gelseydiniz yukarıda çok şey kaçırdınız, çok şey…”
Antalya’dan katılan gönül dostlarımızdan başta Abdülkadir Budak olmak üzere Mehmet Seviş, Şaban Aktaş, Bekir Sapacalı’nın açıklamaları ile bende oldukça şaşırmıştım.
Sit alanı olan Kaz Dağlarında ne sigara içmek, ne de ateş yakmak serbest değildi. Oysa ki; biz Edebiyat Galerisi Net olarak “edebiyat meşalesi” yakacaktık, ama izin verilmeyince, sağ olsun Mehmet Seviş, o harika aklını çalıştırmış, bir koşu kırtasiyeciye gidip, Türk Bayrağı almıştı, bana da;
“Bizde bayrağımızı dikeriz Emine Hanım, üzülmeyin” diyerek asık yüzümü sevinçle aydınlatmıştı.
Bayrak dikilmiş, kitapları olan yazarlarımız; Sarıkız Makamına tek tek okunması için aylarca emek verip yazdıkları yürek özlerini, manevi duygular içinde bırakmışlardı.
Hava sıcaktı ve herhangi bir esinti de yoktu. Tek yaprak kımıldamıyordu. Bu durumda herkesi şaşırtan bir şey olmuştu!
Şairlerin kitapları yan yana dizildikten sonra; en başta bulunan kitap sayfası, tek tek kendiliğinden açılmış ve bir sayfada durmuştu. Sayfa açık ve sanki biri okumaktaydı.
Bizi getiren araçlara kadar yürürken herkes kendi arasında bu konuyu konuşuyor ve manevi yorumlar yapıyorlardı. Bense bu kutsal anı göremediğim için hüzünlüydüm.
Evet, çok şeyi kaçırmıştım…
Emine Pişiren/Bursa
23.11.2009
Devam Edecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.