- 589 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KAHRAMANLAR VE ZAFERLER GEÇİDİ
Milletler ve devletler zaferleri ile yükselir kahramanları ile yücelirler.Kahramanları ve zaferleri olmayan milletlerin tarihi sığ bir göl gibidir.
Oysa kahramanları ve zaferleri bol olan milletlerin tarihi engin bir deryaya benzer.Engin ve zengin bir tarihe sahip olan bu milletin,ne kahramanlarını saymakla bitirebiliriz,ne de zaferlerini anlatmakla tüketebiliriz.
Tam 22 asır önce Çin Seddi üzerinden kanatlanan Mete Han’dan bahsetsek,özgürlük yolunda 39 arkadaşıyla dev gibi Çin’e meydan okuyan Kürşad’ın haykırışını duyar gibi olursunuz.
“Her nereye bir saray yapsam,yanına bir cami ile minare dikmezsem Allah’tan haya ederim”diyen Sultan Tuğrul Bey’i ansak,26 Ağustos 1071 de Malazgirt ovasında,”Şehit olursam bu beyaz elbisem kefenim olsun.”diyerek Bizans’ı yenen ve Anadolu’nun kapılarını açan Alparslan’ın kükreyişini işitir gibi olursunuz.
Anadolu’nun sonsuza dek Türk ve İslam yurdu olduğunu belgeleyen Miryakefalon’un muzaffer kumandanı II. Kılıçaslan’ı yadetsek,Söğüt ve Domaniç yaylalarında bir elinde kılıç bir elinde kalkan,kalbinde volkan gibi bir iman,etrafında bir düzine kahraman ile:”Biz Allah’ın kitabının bulunduğu odada ayaklarımızı uzatarak yatmaktan haya ederiz”diyen,infilak eden bir çekirdek gibi Sakarya ile kol kola girerek kabuğunu yırtan ve Bursa üzerine yürüyen Osman Gazi’yi görür gibi olursunuz.
Kosova’da şehit olmayı canına minnet bilen Gazi Murat Hüdavendigar’ı hatırlasak,Niğbolu Kalesi önünde “Bre Doğan”diye haykıran Yıldırım’ın düşüşündeki ve şimşeğin çakışındaki ve göklerin gürleyişindeki eda ile adeta bir Hızır gibi imdada yetişen Yıldırım Han’ı temaşa eder gibi olursunuz.
İlk kez kendi arzusuyla tacını ve tahtını oğluna terk eden II.Murad’dan dem vursak Hz. Peygamber’in:”Kostantiniyye mutlaka fethedilecektir.Onu fetheden komutan ne güzel komutan,onu fetheden asker ne güzel asker”hitabının muhatabı olma bahtiyarlığına eren Fatih Sultan Muhammet Han’ın yeri,göğü inleten mehter ve tekbirle Topkapı surlarından İstanbul’a girişindeki o coşkulu heyecanı yaşar gibi olursunuz.
Sultan Bayezid-i Veli’yi düşünsek,Allah Rasülünün daveti üzerine Mısır seferine çıkan ve Mercidabık zaferinin ardından Kudüs’e girerek 12 bin kandille aydınlanan Mescid-i Aksa’da hacet namazı kılıp Sina Çölünden Kahire’ye yürürken atına binmeyen,sebebi sorulunca da :Allah’ın Rasülü önümde yaya yürürken ben hangi cüretle ata binebilirim”diye gözyaşı döken Yavuz Sultan Selimle kol kola Sina çölünü aşar gibi olursunuz.
Denizlere yelken açan ve Akdeniz’i bir Türk gölü haline getiren Barboros Hayrettin Paşa’dan bahsetsek,Ben ki; sultanların sultanı, kralların kralı ülkelerin hükümdarlarına taç giydiren Allah’ın yeryüzündeki gölgesi Akdeniz’in ve Rumeli’nin ve Anadolu’nun ve Karaman’ın ve Rum’un ve Vilayet-i Zülkadriye’nin ve Diyarbekir’in ve Azerbeycan’ın ve Acem’in ve Halep’in ve Mısır’ın ve Mekke ve Medine’nin ve Kudüs’ün külliyen Diyar-ı Arab’ın ve Yemen’in ve dahi bir çok memleketin ki aba-i kiram ve ecdat-ı izamın kuvvet-i Kahireleriyle fethettikleri ve Cenab-ı celalet meabım dahi tiğ-ı ateşbar ve şemşir-i zafer-nigarım ile feth eylediğim nice diyarın sultanı ve padişahı Sultan Bayezit Han oğlu, Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Han’ım.
Sen ki, Fransa vilayetinin kralı Françesko’sun.…”Kralların sığınağı olan Osmanlı hükümetine yolladığınız mektuptan öğrendiğime göre ,düşman ülkenizi yağma ve tahrip ederken, sizi de hapsetmiş. Yüreğiniz teselli bulsun, ruhunuz hiçbir zaman ümidini kesmesin. Gece gündüz atımız eğerlenmiş ve kılıcımız kuşanılmıştır.”diye haykıran Muhteşem Süleymanla Tuna boylarında koşar gibi olursunuz.
Kanije’de 5 bin kişilik mütevazi bir kuvvetle volkan gibi püskürerek,Ferdinand’ın 50 bin kişilik güçlü ordusunu tuz buz eden Tiryaki Hasan Paşa’dan söz açsak;Plevne’de Rusya’nın dev gibi bir ordusu karşısında destanlar vucuda getiren ve:
”Tuna nehri akmam diyor
Etrafımı yıkmam diyor
Şanı büyük Osman Paşa
Plevne’den çıkmam diyor.” diye marşlara konu olan Gazi Osman Paşayla birlikte coşar gibi olursunuz.
Avrupa’yı kasıp kavuran Napolyon’u Akka kalesi önünde rezil rüsvay eden 90 lık Cezzar Ahmet Paşa’yı zikretsek;
"Ben size taarruz etmeyi değil, ölmeyi emrediyorum" emrini veren ve Bomba sırtını anlatırken de:"Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 m. Yani ölüm muhakkak. Birinci siperlerin hiç biri kurtulmamacasına kâmilen düşüyor. İkincidekiler onların üzerine gidiyor. Fakat ne kadar şâyân-ı gıpta bir itidal ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir futur göstermiyor. Sarsılmak yok. Okumak bilenler ellerinde Kur’an-ı Kerim cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şahadet getirerek yürüyorlar. Bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren şâyân-ı hayret ve tebrik edilecek bir misaldir.
Emin olmalısınız ki, işte bize Çanakkale muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur"diyen Gazi Mustafa Kemal Paşayla birlikte Çanakkale’yi yaşar gibi olursunuz.
Orta Asya,Azerbaycan,Kafkaslar deseniz,bütün bir Türk dünyasının kalbini hoplatırsınız.
Nişabur,Kaşkar,Taşkent,Semerkant, Buhara deseniz bütün bir milletin derin hafizasında rihteri büyük depremler meydana getirirsiniz.
Kırım,Kazan,Azak,Eflak, Boğdan,Kili,Akkerman deseniz,”Çırpınırdı Karadeniz,bakıp Türk’ün bayrağına..”marşıyla kol kola girmiş 70 milyonu coşturursunuz.
Balkanlar,Rodop ve Şar dağları,Kosova,Üsküp,Kanije,Estergon,Uyvar,Nazlı Budin,Bosna,Viyana,Sofya,Selanik,Manastır deseniz küllenmiş nice yaraları deşersiniz.Çanakkale,Afyon,Dumlupınar,Sakarya deseniz bütün bir Anadolu inler ve kıyam eder.
Peki tarihi,siyasi ve askeri açıdan bu böylede,kültür ve medeniyet açısından farklı mı?Hayır.Nasıl ki,bu milletin zaferleri ve kahramanları sıradağlar gibi geçit yapıyorsa,kültürel dinamiklerimiz de elbette bundan farklı değildir.
Mustafa Turan