- 1940 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Rasyonel Şizofreni: Napolyon, Sezar, Josephine ve Ben...
Hey! İşte yine buradasın. Hoş geldin…
Sen nesin Josephine? Bazen bir meleği anımsatıyorsun bana –dış görünüş olarak değil tabii ki de seni şişko!- bazen bir kurtarıacı olarak görüyorum seni. Belki sana anlam yüklemede başarılı değilim fakat ne zaman ihtiyacım olsa yanımdasın. Bu sana hangi sıfatı yüklememi gerektiriyor, sen söyle. Yokluğunu şarap testileriyle ve ayna sohbetlerimle giderdiğimi belirtmek isterim. Her ne kadar bir takım eşraf bana deli dese dahi. Dahi olduğumu anlayamıyorlar sanki? Anlamalarını beklemiyorum zaten çünkü sürekli beni kınıyorlar –en çok zoruma giden, sırtlarında kına çuvalı ile gezen zelil yaratıklar- beni anlamamalılar Josephine. Anlıyorsun değil mi? Anlamasınlar da zaten. Yoksa kına satışları durabilir, kötülerden alacaklarım ihya olabilir. Bu arada sana Jose diye seslenmek istiyorum bir mahsuru yoksa eski ve daha da eskiyecek olan dostum!
İnsanlar Jose… İnsanlar, ne kadar garip yaratıklar. Her geçen gün yeni bir şeyler öğreniyorum onlardan, aslında bir öğreti değil bu, bu onların yaşam tarzları, ismine hayat diyorlar. Olumsuzluklara gülüp geçmeyi argo sıfatlarla nitelendiriyorlar ya da ‘dalga geçiyorsun sen!’ diye kokuşmuş nefeslerini püskürtüyorlar yüreğime. Doktorlar Jose, usanmadan seninle uğraşıyorlar ve utanmadan çekici renklere boyuyorlar sana vermemi istedikleri zehirleri, ilaç diyorlar buna bir de. –eğer bunların bir etkisi olsaydı, saksıda ekili çiçek solmazdı değil mi?-
Bizi neden kimse anlamıyor acaba? Ya da anlıyorlar ama çıkarlarına yenik düşüyorlar. En olmadı eskiden çıkarlarına yenik düşen bir şeyler tarafından yenik düşürülmüşler. –yani burada, geçmişleri geliyor ve geleceklerini bir güzel pataklayıp geri kaçıyor ya da onları itiyor yine kendi içlerine-
Senden evvel bir arkadaşım vardı, çok sevdiğim, en sevdiklerim kadar sevdiğim. Bir gün avluda dolaşırken bana şöyle demişti sebepsiz yere “insanlara güven olmaz, garip yaratıklar” ve bunu söyleyen adam en yakını tarafından alçakça öldürüldü. Ah Sezar! Benim iyi yürekli dostum. O da en az senin kadar iyi bir dinleyiciydi Jose.. ve yorumlayıcı.
Bugün kendimi kutsal meclisteki, o kadar da kutsal olmayan yargının önüne attım Jose. Bir tırtılın ağaca çıkması gibi kürsüye çıkardım gerçeklerimi. İstençsiz, ürkek, ikiyüzlü. –umuyorum iki yüzüm, iki başlı bir canavara dönüşmez- Simsiyah tüylü, kırmızı gözlü mitolojik canavarların ortasında gibi hissettim kendimi. Belki de doğrularımı görebileceğim son yer darağacıydı.
Beni bilirsin Jose, hem de en iyi sen bilirsin. Doğru bildiğimi söylemekten kaçınmazdım hiç ve uygulamaktan. Ama artık Napolyon’un kelimeleri kulaklarımda çınlıyor ve kanımı donduruyor. Hâlbuki ne severdim Napolyon’u ve kısacık boyuyla yanlış bulduklarına kafa tutuşunu. Hayatımı mahvetti diyebiliriz, diğer insanların yardımıyla tabii. Napolyon’un basit insanlarla bağlantısı olabileceğini hiçbir zaman aklıma getiremezdim. Her daim yaptığım gibi onu da mı gözümde çok büyüttüm acaba? Sayesinde artık bir şey için mücadele edemiyorum. Ne hayatım için, ne de bir tutam sevgi. ‘kendinde olmayan için savaşır insan’ diye kulağımın içinde böğürüyor sanki. Böğürüyor, böğürtüsü böğrüme psikolojik basınç yapıyor. Şimdi utancımdan mücadele edemiyorum, en azından diğerleri öyle biliyor ama ben kendi içimde savaşıyorum. Sessizce, derinden… Genelde şafak sökerken olur savaşlarım, bana göre herkesin uyuduğu bir vakitte, onlara göre vakitsizce. Her “Teslim ol” çağrısına boyun eğiyormuş gibi yapıyorum. Onlar beni aciz zannediyorlar, teslimiyet gösteren bir varlık gibi. İçimden kıh kıh gülmelerimi bir görseler, belki de Atina’nın en komik adamı diye geçerdi
Tarih sayfalarında. Ya da Timon kadar tutarsız. Sahi Timon dedim de, yemeğe çağırdığı yalakalarına ne yaptığını duydun mu? Tanrım! Müthiş bir adam…
Onlar beni güçsüz zannediyorlar Jose. Basit, Savaşmayan bir varlık gibi. Savaşacağımı da bilmiyorlar ama. Bırak öyle de kalsın. Şimdi senden rica ediyorum, kulaklarını kopar, gözlerine yapıştır ve ağzını ağzı bir barutla doldur. Bir kelime dahi etme kimseye… Onlar bizi yine teslim olmuş esirler gibi görsünler, biçare, bitap, beyni durmuş. Az kaldı Jose.. Hem de çok az. Yani belki hiç olmayabilirde, en azından öyle sanıyorum ve sanrılarımız için savaşıyoruz değil mi? O halde mağlubiyet istediği bir vakitte gelebilir.
A-ah! Bir insan bu tarafa doğru yaklaşıyor, saat üç yönünde ve sanırım annem. Şimdi gitmeliyim Jose. Yine gel…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.