SANCI ( 3 )
Annesi:
"Oğlum, bunlar köyümüzden komşularımız. Sen tanımazsın. Halil Amcan, Nazife Teyzen ve kızları" Emine.
"Hoş geldiniz, sefa getirdiniz efendim. Nasılsınız? "
"Hoş bulduk evladım. İyiyiz çok şükür. Oğlum, Kızım Emine hasta, Ankara’da tedavi görmesi gerekiyor. Kalacak yerimiz olmadığı için sizleri rahatsız ettik."
"Estağfurullah! Halil Amca, ne demek başımız gözümüz üzerinde yeriniz var. Emine, size de çok geçmiş olsun."
"Çok teşekkür ederim."
Annesi; “ siz konuşurken ben mutfağa geçeyim. Yoldan geldiniz açıkmışınızdır.” diyerek ayrıldı.
Nazife Hanım ; “ lütfen bir şey hazırlama biz aç değiliz” dedi.
Annesi” olur mu canım! yoldan geldiniz acıkmışınızdır, bizde yiyecektik zaten” diyerek mutfağa girdi. Nazife Hanımla, Emine’ de onun peşi sıra mutfağa girerler. Halil Amca ve Tarık baş başa kalınca; “Oğlum, babanın ölümü tüm köyü yasa boğdu, çok üzüldük. Baban çok iyi bir arkadaş, iyi bir insandı. Herkes onu çok sever sayardı.” Dedi. “Sağolun Halil Amca” yüreğindeki acıların depreşmesini, üzüntüsünü belli etmemeye çalıştı. Bu sırada yemekler hazır olmuştu. Annesi mutfağa çağırdı. Birlikte yemekler yendi, çaylar içildi. Emine’ nin masum hâli Tarık’ı çok etkiliyordu. Garip bir hali vardı. Hüzünlü, yürek burkan sessizliliği, bulunduğu ortama gizemli ağırlığını hissettiriyordu. Tarık, hastalığını çok merak ediyordu. Ama sormasının zamanı değildi şimdi. Annesinden, sonra öğreneceğini düşünerek bu merakını tehir etti. Annesi vaktin geç olduğunu, yoldan geldiklerini yerlerinin hazır olduğunu söyledi. Onlar yatmak için odalarına geçtiklerinde , Tarık, Annesine “Emine’ nin hastalığı ne?” diye merakla hemen sordu. Annesi de beyin tümörü olduğunu söyleyince Tarık oracıkta dondu kaldı. O anda beynine balyozla vurulmuş. Kalbine paslı bir çivi çakılmış gibi acı duyarak; “çok yazık,” demekle yetindi.
Annesi; “Ayşe’nin ilaçlarını aldın mı? Oğlum”
diye sordu. Tarık`ta aldığını vestiyerin önüne koyduğunu söyleyip hemen getirdi annesine verdi. Tarık birden durgunlaşmıştı. Gözünün önüne Emine ve o bakışlarındaki derinlikler geldi. Demek ki bundan dolayı böyle sessiz çığlıklar atıyor, gözlerinde ki derûni bakışlarla konuşuyordu. Daha çok genç beklide sevdiği, umutlarını bağladıkları, ona yüreğini emanet eden birisi vardır. Diye düşünürken, bir an onun yerine Selma’sını getirdi. Gözyaşları sel olup akmaya başladı. “Allah’ım! bu acıları bana yaşatma ne olursun. Bir defa yaşadım. Yine yaşamak istemiyorum.” diyerek yüreğinde küllenmiş yaraların acısını tekrar hissetmeye başladı. Gözü bir ara Ayşe’ye takıldı. Bir köşede sadece tebessüm ediyordu. Hayatın çirkefliklerinden habersiz, dünyaya çiçek dağıtan gülüşleriyle meydan okuyordu. Düşmanlıklara, nefretlere gözlerini kapatmıştı. Birden kalktı Ayşe’nin yanına vardı. Eğilip yanağından sevgiyle öperek,” dünyalar güzeli prensesim nasılmış bugün” Ayşe anlamlı anlamlı bakıp yine her zamanki gibi sıcak tebessümüyle karşılık verdi. Kardeşinin en çok bu tebessümlerini seviyordu. Keşke bizlerde Ayşe kadar mütebbessim olabilsek, sevgimizin sıcaklığını, her ne durumda olursak olalım böyle dağıtabilsek sevdiklerimize ve tüm insanlara diye iç çekti….
Annesi ne sabırlı kadındı. Hayatında hep acıları yeşertmiş, onların çileleriyle yoğrulmuştu. Tüm bu olanlara karşı tevekkülünü hiç kaybetmemiş. Dim dik ayakta duran koskoca bir çınar gibi yıkılmamayı başarmıştı. Kendisini, onun yanında çok zayıf ve çaresiz hissediyordu. Koskoca on beş senedir kardeşinin tüm ihtiyaçlarını gideriyordu. Bunu kim yapabilirdi. Ancak yüreğini, canını evlatlarına adamış bir anne yapabilirdi….
Vakit bir hayli geç olmuştu. Annesi; “ oğlum yerin hazır sende yat artık” diyerek uyumak için odasına doğru gitti. Birden telefon avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. Tarık çok heyecanlandı. Kimdi bu saatte arayan? Telefonun avizesini korkarak kaldırdı. Karşısında ki ses Selma’ sına aitti. “ İyi akşamlar canım. Geç oldu biliyorum. Aramadan duramadım.” Tarık merakla ne olduğunu sordu. Selma; “erken yatmıştım, bir rüya gördüm beni çok etkiledi. Sizin evinizden bir gelin çıkıyor,bembeyaz gelinlikler içerisinde sonra gelin arabası mezarlığa doğru gidiyor. Ben bağırıyorum gelinin mezarlıkta ne işi var diye.” Oradakiler “bunun evi burası olacak. O burada rahat edecek diyorlardı.” dedi. Tarık; “canım inşallah hayırdır. Hayır olur, Sonuçta bu, bir rüya korkma biz iyiyiz” dedi. Fakat bu enteresan rüya onunda aklını başından almıştı…
Sabah Halil Amca, eşi ve Emine erkenden hastanenin yolunu tutarlar. Tarık geç uyuduğu için kalkamamıştır. Annesi de Ayşe’nin ihtiyaçlarıyla ilgilenirken Ayşe’nin birden gözyaşlarının aktığını görür. Bu beklide ilk olan bir şeydi. Niçin ağlıyordu sevgili kızı, çok merak etmişti. Kızına sorsa da bunun sebebini söylemeyecekti. Onu üzecek bir şeylerde yapmamıştı ama neden böyle üzülüyordu…
Devamı var...
YORUMLAR
Selma'nın rüyası inşallah gerçekleşmez.Yoksa durum vahim.Anadolu kırsalından gelen insanların büyük şehirlerde hemşeri,aynı köyden,akraba birlikteliklerini arayışlarını,birbirlerime desdek oluşlarını güzel yansıtmışsınız...
Kutlarım.Tarık bir an evvel iş bulsa iyi olacak sanırım.
selamlar...
ayhansarıkaya tarafından 12/8/2009 12:45:32 PM zamanında düzenlenmiştir.