- 1355 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
TOPRAĞINA BASAN ŞAİR
Çukurova denince Orhan Kemal ve Yaşar Kemal Söke denince Samim Kocagöz gelmez mi aklınıza? İşte, Necati Cumalıda o yazarlardandır. İnsanı çok iyi tanır. Onu bütün doğallığı içinde hemen hiçbir ayrıntıyı kaçırmadan anlatır bize. Halktan insanları, yaşam içinde takındıkları tavırlarıyla öyle gerçekçi çizgilerle gözler önüne sererki, bu insanların hala yaşadıklarına inanırsınız.
Necati Cumalı’nın şiirlerine gelince... Tıpkı öykü ve romanlarında olduğu gibi, Cumalı; bir çok şiirine insanı adıyla sanıyla taşımıştır. İşte “Emine” adlı şiirinde olduğu gibi:
Abanoz’daki Emine
Onyedisinde düştü
Afro’nun eline
Şimdi yaşı yirmibir
Eridi gitti dört senede
İpek saçları, vücudu bozuldu
Ela gözlerinin ateşi söndü
Kalmadı eski neşesi
Alıştı zamanla küfre tütüne
Zamanla etrafına uydu
Isındı evin adetlerine
O içimizden birinin kızı
Birinin kardeşi
Aşık birine
Cumalı şiirine nasıl insanı adıyla sanıyla taşımışsa, yeri yani bir toprak parçasını, bir yerleşim birimini de adıyla sanıyla taşımıştır. Bugünkü İzmir’in, Şirinyer’inin dünün Kızılçullu’su olduğunu bugünün gençleri hemen hemen hiç bilmez. Oysa Cumalı, Kızılçullu yakında adlı şiiriyle onu edebiyatın belleğine taşımıştır:
Hıdırellez günü Kızılçullu yolu
Beni herkes severdi çocukluğumda
Arabacı yanına oturtur
Kırbacı bana verirdi.
Ben Fitnat hanımın oğlu.
Zayıf bir kızı severdim
Gözlerinin içi gülerdi.
Hıdırellez güneşi
Beraber tırmanmadık mı ağaçlara?
Siz kanatmadınız mı ellerimi
Elma çiçekleri?
İnsan onun şiirlerinde yeriyle yurduyla yaşar. Uçanalı Zülfikar
Bey’e Ağıt adlı şiiri buna en iyi örnektir. Makedonya’dan, Balkan ellerinde gerçek bir insan, gerçek bir yer ve olay... Halk şiirinden esintileriyle:
Sağlığında yüzüne gülenler
Sofrasında ekmeğini yiyenler
Uykusunda pusu kurdular
Zülfikâr beyi vurdular
Zülfikâr beyi vuran Uçanalı İsmail
Cellat olmasına cellat, fakat çingene değil
Zülfikâr bey mertti yiğitti
Fakir ağlatmadı, mazlum ezmedi
Hile nedir, kuşku nedir bilmezdi
Korkusuz uyudu, korkusuz gezdi
Var git İsmail var git, namert kişisin
Hem sen düşün, hem de sana yol gösteren düşünsün
Varmayın üstüme yeter, beni söyletmeyin
Ben bilirim dost kim, düşman kim
Bilirim kim sinsi adımlarla peşimizde gezer de
Göz göze gelince başını eğer
Nolaydın Zülfikâr bey nolaydın
İsmail’e güvenmeyip teslim olaydın
Bu dağlar uçana dağlarıdır
Manastır dan Florina’ya uzanır
Uçana dağlarında akan sular, uçan kuşlar
Zülfikar Bey diye ağlaşır
Gayri İsmail netse neylese
İçine korku düşmüştür, yüzü karadır
Uçana dağlarına gözü pek, yüreği pek
Zülfikâr bey gibi adam yaraşır.
Necati Cumalı, bazı başka şairlerde görüldüğü üzere, yalnızca saplantı derecesinde sevdiği bir yer için şiir yazan şairlerden değildir. Burada Yahya Kemal’in İstanbul tutkusu ve İstanbul üzerine şiirleri akla getirilmelidir. Necati
Cumalı İzmir’e ve Urla’ya tutkuyla bağlıdır ve onlar için şiirler yazmıştır, ama bununla yetinmemiştir. Yaşamına yazılan başka yerlerde şiirine mekan olmuştur
Bir gezi için gittiği Ürgüp, Avanos gibi yerler için dahi şiirler yazmıştır. İstanbul Kışa Hazırlanıyor adlı şiiri onun bu yaklaşımına iyi bir örnektir:
Dün, Köprünün korkuluğuna dayadım elimi
Buz gibi
Artık denize bakmak
Serinletmiyor içimi
Ne çare üşütüyor
İşten çıkınca karanlık basıyor
İnsanların hali daha telaşlı
Taşıtlar daha çabuk geçiyor
Böyle günler kısaldıkça sanıyorum ki
Kış daha çabuk geliyor
Tophane’nin önünde
Odun boşaltan kayıklar var
Sabahları gittikçe sis artıyor
Herkesin dilinde aynı şey
Odun derdi
Kömür derdi
Serseri bir çocuk
Üç aylık bir suç tasarlıyor
Ne güzel ağaçları denizi sevmeye başlamıştık
Şimdi olan bitene sebepsiz sıkılıyoruz
Lokanta her akşam daha dumanlı
Kahve her akşam daha kalabalık
Bir şey daha var
Bütün yaz aklımdaydı
Nedense bir türlü hatırlayamıyorum
İstanbul buzlu fotoğraf camlarında gibi donuk
Gene pembesi pembe, mavisi mavi ama
Ellerimizle eşya arasına bir şey girdi
Fakat düşünüyorum da sen hiç değişmedin
Sesin hep öyle sıcak, yüzün aydınlık.
Cumalı’nın toprağına bağlılıktaki kararlılığı, insanı bunun dışında düşünememesindendir. İnsan yaşadıklarıyla bir yere, bir yerlere aittir. Öyle ki, halkımız bunu “İnsan yaşadığı yere benzer” diye bir sözle açıklamıştır. Edip Cansever’de “Mendilimde Kan Sesleri ”şiirinde “Ah güzel Ahmet abim benim/ İnsan yaşadığı yere benzer/ O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer demiyormu
Necati Cumalıda Akdeniz şiirinde “Kenarında doğdum, büyüdüm/ Huyum iklimine benzedi/ Tembelim, sıcağı severim/ Havana suyuna alıştım/ Ayrılsam hasta olurum/ Ne kadar güzel maviliğin Akdeniz/ Beş Kardeşim mavi gözlü/ Ben değilim/ Her vakit üzülürüm” derken insanla çevrenin, doğanın özdeşleşme-
sine varan etkilişimi dile getiriyor. Ünlü İthaf şiirinde sevdiğim İzmir’le özdeşleştirir ve sözü şöyle bağlar:
Aşkı şehirler yaratır, şehirler
yaşatır diyorum
Gün gelir aşklarıyla anılır şehirler
anılırsa
Niyetim sevdalı sözler etmek de
olmasa
İzmir için ne yazarsam sana
adıyorum!
Necati Cumalı’nın “yer”le “yerler”le ilişkisi bir çok şiirinde belirsizlikle
Birer tablo gibi resmedilerek de verilir. İşte buna bir örnek:
Uyandım kar aydınlığında
O küçük kasabada uykuda
Uykusuz bir sıra kavak
Hem gider hem dinlenirim
Düş önüme yol göster desem benim
Kar mıhı atımın nallarında da
Cebimde bir şişe konyak.
Sözü uzatmanın ve örnekleri çoğaltmanın anlamı yok. Necati Cumalı,insanı derinden tanıyan ve toprağına basan yazarlardan şairlerden biridir. “Buğdaydan öğrendim şiiri” derken ve “akan sulardan” “kimsesiz çeşmelerden” “kır çiçeklerinden” “balıkçıların küfürlerinden” “köy kahvelerinde” “çarşıda pazarda diye sıralamada bulunurken, onlardan “ustalarım” diye söz eder. Bu da onun seçimini belirlemeye ve nasıl bir yazar olduğunu anlatmaya yeter sanırım.
YORUMLAR
cumalı'nın şiirlerinden ziyade romanlarını okudum. onun yazar kimliğine dair daha net fikirlerim vardı ve kesinlikle başarılı bulduğum bir edebiyatçımızdır.
siz ise şirlerini göstermek suretiyle, ufkumda daha başka bir Cumalı penceresi açtınız.
paylaşım adına teşekkürler