- 624 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SİSLİ MAĞLUBİYET
SİSLİ MAĞLUBİYET
Sisli bir Pazar akşamı, Kartal sahilinde, kız arkadaşımla yarı acık bir Cafe’de kahvelerimiz ve ılık kelimelerimizle yüreklerimizi ısıtırken, bir yandan da ‘bir gün önceki derbi hakkında ne yazabilirim?’in sorusu kahvemin içine düşmemek için zor tutuyordu kendini. Bu durumdan bihaber olan kız arkadaşımın kurduğu gencecik cümleler sayesinde sağlıyordu dengesini o zamansız soru ve kurtuluyordu telvelerin gazabından.
Saatin ve bir kız Annesinin uyarı niteliği taşıyan telefon melodisiyle kız arkadaşımı evine uğurlayıp, dönüş yolunda kendimle baş başa kalınca buldum derbiye dair satırlarımın ne olacağını. Kordon boyu bana eşlik eden gece gözlü deniz, Haziran Haziran kokarak beni baştan çıkarmaya çalışsa da, biliyordum ki aylardan Kasım’dı ve bu mevsim çok cilveli olurdu deniz, Üstelik hala koynumdaydı derbiye yakılan cümlelerim. Bakalım neler yazmışım derbiye dair?
Bugüne kadar tanık olduğum tüm yerli derbiler olaylı geçmiştir. Tribündeki taşkınlıkların yanı sıra sahada ter döken oyuncuların birbirleriyle dalaşmaları sonucu artık gelenekselleşmiştir ev sahibi olan takımın hüküm giymesi. Konuk takım ise hep kefaretle serbest kalmıştır nedense. Cumartesi Akşamı boğaz manzarası altında oynanan derbide bir farklılık vardı doğrusu. Sahada birbirleriyle dalaşan oyuncular yerine, Kasım ayının davetsiz sisini dağıtmaya çalışan dostluk rüzgârları estiren kramponların olmasına rağmen tribünlerde değişen bir şey yoktu. Küfrün biri yine bin paraya alıcı buluyor, yabancı maddelerin rotaları özenle çiziliyordu. 10’uncu haftada bizim stadımızda Leo Franco’nun gözüne tutulan lazer, bu kez kalecimiz Volkan’ın gözüne odaklanmıştı mesela. Bu lazerler oyunculara nasıl isabet ettirilir hiç anlamam sevgili okur. Üstün bir başarı gerektiren bir meziyet olsa gerek. Tutulmalarının da nedeni belli aslında; hani belki oyuncunun gözleri kamaşır da topu göremez. Kendi takımlarına fayda sağlayacağını düşünen usta lazerşörlerin hesaba katmadıkları bir şey var, o da lazer ışınlarına maruz kalan oyuncuların göz sağlığı. İster rakip tribünler, isterse kendi tribünlerimizden olsun, hiçbir lazer tutulmasını tasvip etmediğimi belirtip, İnönü’deki 5 yıl aradan sonra gelen mağlubiyetimizin kendimce nedenlerini saymak isterim.
Hani bazı maçların kırılma anları olur ya, işte bu maçında çok önemli ve skora direkt etki edecek kader anları oldu pek kıymetli okur. Biri Gökhan Gönül’e, bir diğeriyse Kazım’a yapılan ceza sahası içindeki faullerin penaltı olarak değer kazanamayışları… Alex’in frikiğinin direkte patlaması ve Emre’nin şanssız bir şekilde sakatlanıp zamansız oyundan çıkması gibi... Üstelik tüm bunlar olurken skor 0-0’dı, sergilediğimiz futbolda günü kurtaracak cinstendi hani. Nasıl ki Emre çıktı, tüm orta saha kurgumuz bir anda çöktü sanki. Gününde olmayan Alex’i kilitlemeyi başaran Fink’in jeneriklik golü ve hemen peşi sıra gelen Bobo’nun şutu tüm hesaplarımızı alt üst etmeye yetti doğrusu. Kazım’ın sorumsuzca kırmızı kart görüp çıkması da cabası. Hal böyle olunca Uğur İnceman’ın ofsayt golü itiraza bile layık görülmedi tarafımızca.
İğneyi, Üniversite yıllarında tuttuğu takım olan Beşiktaş’a küfür ettiği gerekçesiyle bir Fenerbahçe taraftarına kafa atarak burnunu kıran Fırat Aydınus’a batırırken, gelin çuvaldızı da takımıza batıralım. Bence bu ağır yenilgi haftalar öncesinden bağıra bağıra “ben geliyorum” diyordu. Çekirgenin uzun ve kıvrak bacakları sayesinde kurtulmuştuk hep ağır mağlubiyetlerden. Kısmet Beşiktaş’aymış ne diyelim. Bereket, Manisa Tarzanları Ali Sami Yen’de mor postlu aslanlara yem olmadılar da liderlik koltuğu yine bizim oldu.
Yazının finalinde hazır ezeli rakibin kulaklarını çınlatmışken konuyu Erkek Basketbol takımlarına getirmek istiyorum. Geçen hafta kendileriyle lig maçı oynadık ve 74-72 mağlup ayrıldık parkeden. Maçın sonlarına doğru bizden bir parmak kalktı havaya. Tasvip etmediğimiz bu parmak hareketine tüm salon tahrik oldu sözüm ona ve çıkmaya hazır ve nazır bir şekilde bekleyen olaylar patlak verdi. Parmağın sahibi içimizden biri olan Sayın Demet Karabulut canlı yayınların en büyük kozu oldu. Bu parmağın Galatasaray camiasına kaldırıldığına kadar götürdüler işi. Halbuki kadıncağız maç boyunca yediği galiz küfürlere daha fazla dayanamayıp küfürbazlara kaldırmıştı parmağını. Etki-tepki olayı yani bir başka deyişle.
Boşuna dememişler “bir yarayı fazla kaşırsan kanatırsın” diye. Bu olaylı maç ve kalkan parmak gündemde fazla kalınca kirli çamaşırlarda dökülmüş oldu ortaya. Rakip meğer cezalı oyuncusu Cemal Nalga’yı arkadaşı Tufan’ın forması altında oynatıp tamamlatmış cezasını, üstelik özel maçlarda. Bu skandal patlak verdikten sonra insanın; “Vay anasını ne parmakmış be kardeşim, resmen bir takımın kaderini nasıl da değiştirdi.” diye espri yapası geliyor.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.