- 762 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Kavga
Benim için gün bir hayli uzun geçmişti. Çok yorulmuştum. Biran önce eve gidip akşam yemeğini yedikten sonra uyumak istiyordum. Otobüsün penceresinden nereye baktığımı bilmeden dışarıyı seyrediyordum. O an aklıma Japonların kitap okuma sevdası geldi. Onlar her tarafta kitap okuyorlarmış. Dinlenirken, seyahat ederken hatta yürürken bile… Bir yazarın Japonlarla Türkleri kıyaslayıp bize deyim yerindeyse iyi bir fırça attığını o zamanlar yeni okumuştum. Ben de otobüste kitap okuyayım bari dedim. Çantamdan kitabımı çıkarıp boş gözlerle etrafı seyretmektense kitabımı okumaya başladım, ama bir türlü okuyamıyordum. İETT otobüsünün bozuk yollarda pervasızca gidişi neredeyse gözümü bozacak. Otobüs eski, birde şoför acemi olunca çekilmez oluyor yolculuk. Son günlerin moda deyimi geliyor aklıma: “hamile bir bayan bu otobüse binse çocuğunu düşürür valla.” Kitabı kapatıp tekrar çantaya koyuyorum ve yine çevreyi izlemeye devam ediyorum.
Şoförümüz çok genç; 24-25 yaşlarında. Yolcularla konuşurken sergilediği davranışlardan ve konuşma tarzından iyi bir aile terbiyesi aldığı belli oluyor. Normal istikameti tamiratta olduğu için otobüsü sokak aralarına daldırıyor. Girdiğimiz sokak çok dardı. Ana yoldan ayrıldığımız için arkamızda da araç kuyruğu vardı. Sokağın bitimine az kalmıştı ki karşıdan bir araç girdi. Küçük Daewoo tipi bir kamyonet. Kamyonetten çok onun şoförü dikkatimi çekiyor. Uzun saçlı, top sakallı, (ona top sakalda denmez aslında. Keçi sakalı diyelim, çünkü aşağıya doğru iyice uzatmış sakalını) kulağı küpeli, güneş gözlüğünü takmış havalı havalı bir o yana bir bu yana sürüyor arabasını. Görende sanki son model bir Mercedes kullanıyor zanneder.
Bizim otobüsle onun arabası karşı karşıya geldi. Burada makul olan onun az geri çıkıp otobüse yol vermesiydi. Çünkü o küçük olduğu için rahat hareket ediyordu. Otobüsün geri çıkması mümkün değil zaten; arkasında uzun bir araç kuyruğu var. Şoför pencereyi açıp: “ arabanı biraz çeker misin birader?” dedi. Karşıdakinin de: “sen çeksene lan!” demesiyle ortalık bir anda gerildi. Lâf atışmasına başladılar. Arkadaki arabaların korna sesinden konuşulanları duyamıyordum.
Bu şiddetli tartışmanın kavgaya döneceği belliydi. Az sonra karşıdaki arabanın şoförü inince bizim ki de el frenini çekip aşağı indi. İner inmezde birbirlerine saldırdılar. Bu kavganın galibinin kim olacağını kestirmek zor değildi; çünkü bizim şoför diğerine göre daha genç daha çelimsizdi, ama öyle olmadı. Daha ilk yumrukta karşıdaki adamı yere sermişti. Adam ayağa kalkıp bir daha hamle yaptı bizim şoföre. Az önceki sahnenin tekrarı yaşandı. Yine burnuna yediği sert yumruk darbesiyle yere serildi. Bu kavga otobüsün ön tarafında olduğu için adam yere düştüğü zaman görünmüyordu. Ayağa kalktığında burnunun kıpkırmızı ve kocaman olduğunu gördüm. Bir daha saldırmak istedi, ama yapamadı. Bizimkide elini böğrüne koymuş kalkmasını bekliyordu.
Bu anda hiç beklemediğimiz bir şey oldu. Kamyonet sürücüsü sokakta tanınan biri olacakki yardımına yetişen bir grup bir anda bizim şoföre saldırdı. Tabi şoför neye uğradığını şaşırdı. Bir anda kalabalığın arasında kalmıştı. Yumruklar, tekmeler havada uçuşuyor, kimin kime vurduğu belli olmuyordu. Aksilik bu ya… Otobüs dolu ama yolcuları hep kadındı. Kimi çocuğuna sıkıca sarılmış dua ediyor, kimisi de korku dolu gözlerle olayı izliyordu. Otobüste şoförün haricinde iki erkek vardı; biri ben, diğeri de ailesiyle birlikte yolculuk yapan orta yaşlı bir adam. O orta yaşlı dediğim adam yetişti şoförün imdadına, tek başına kalabalığın arasına daldı. Şoförü tuttuğu gibi otobüsün içine attı. Sonrada gidip karşıda, yolun ortasında duran kamyoneti kenara çekti. Şoför kapıda durmuş: “Bana niye saldırıyorsunuz abi ya? Adam küfür etti. Ana-Bacı düz gitti. Ona saldırmanız gerekirken bana neden saldırıyorsunuz?” diyordu. Ama aşağıdakilerin dinleyecek hali yok gibiydi. Kavgaya karışanların durumuna baktığımız zaman en karlı çıkanın bizim şoför olduğunu rahatlıkla görebiliyorduk. Alnında sadece bir çizik vardı. Ne burnu kanamış ne de elbisesi dağılmıştı. Otobüsün dışındakilerine baktığımız zaman ise kavga eden hariç, en az üç tane yaralı görünüyordu.
Şoför yerine geçip sürmeye başladı, ama bu seferde otobüse saldırı başlamıştı. Taşlar ve sopalar yağıyordu otobüsün camlarına. Kavgayı çıkaran adamın kocaman ve kıpkırmızı olmuş burnuyla camları kırmaya çalıştığını görüyordum. Neyse ki camlar çok sağlammış. Hiç biri kırılmadı. Otobüs normal yoluna girip seyrine devam etti. Yolcuların gözü inecekleri yere kadar hiç şoförden ayrılmadı. Kimi geçmiş olsun dedi, kimi de kendi arasında aşağıdakileri eleştirdi. Yolcuların hepsine göre haklı olan bizim şofördü.
YORUMLAR
Ama adama arka çıkan olmuyordu. Bu da gösteriyor ki kalabalıkları küçük guruplarla korkutabilirsin. Şimdilerde terör olaylarında olduğu gibi. Lakin kalabalığı uzun süre korkutamazsın. Sonunda kalabalık kazanır. İlgiyle okudum. Abartısız, dos doğru bir gözlemdi. Tebrik ve teşekkürler.