- 2238 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
yokluğunun ayak izleri
Ne vefasız bir mevsim,
Ve biz, öylesine umarsızız ki, tenimizi, canımıza kast eden deccal bir ayrılığın poyrazına emanet edebiliyoruz…
İtiraf et beni özlediğini ve buyur et mabedine,
Özleminden geliyorum…
Yorucu bir yalnızlık bu sevgilim, anla beni. Aşkla aldığı nefesleri, ayrılıkla yüz bin defa çarpmış ve arta kalan yokluğuna bölmüş bir kadının bitkin sözleridir bunlar.
Şimdi n’olur müsaade et, gözlerinde birazcık dinlensin yüreğim.
Konuşmak istiyorum seninle eskisi gibi şuradan buradan. Bensizliğinden, bendeki sensizliğimden. Anlarsın ya, her şey olmayı bir türlü başaramamış hiç kimsesizliğimizden…
Öncelikle şu üzerimdeki sensizliği çıkarıp asmalıyım portmantoya. Varlığın çok sıcak…
Haydi, sen de içimdeki yokluğunu biraz olsun ısıtacak tavşankanı bir ağıt demle bana. Ağlarız belki eski günlerdeki gibi diz dize, göz göze. Hırçın bir lacivertin anaforunda, an be an dibe çekilmiş sevgimize.
Kim bilir yeniden sığınırız belki de; boyasına siyah vurmadığımız aşkımızın eskizine…
Sana anlatmak istediğim çok anı olabilirdi belki, ama ben sensizliğimde hiçbir ânı, anı niyetine zihnime işlemedim ki…
Haydi, sen konuş sevgilim, sil baştan konuş benimle… Son kurduğun cümleleri hiç kurmamışsın varsayıyorum. Zaten sen bana hiçbir vakit “aşk bitti” demedin… Kaldı ki ben de hiçbir vakit, nevrotik bir aşkla varlığını hırpalamış değildim. Kimdi onlar, hayatımıza girip bizi bize düşman eden iki yabancı? Sen anımsıyor musun, ben unuttum…
Karşımda duran benliğinden öte, her şeyi unutmaya hazırım zaten nihayetinde…
Şimdi bir negatiften bakmayı başarabilmeliyiz mazimize. Güzel olan kareleri ayıklayıp, kötü olanları karanlık odanın çaresizliğine hapsetmek üzere…
Biraz zayıfladın mı sen, bana mı öyle geliyor? Kasvetimle üzerine yüklediğim hüznün ağırlığı, yokluğumda bünyeni terk etmiş olmalı. Haklısın sevgilim, ben aşkın boyutunu çizmeyi bir türlü öğrenemeyenlerdendim yüreğime. Ondandı bunca şefkatim, ruhunu ruhuma esir ettiğim bunca şehvetim. Ondandı varlığına adadığım bu doludizgin esaretim. Bağışlar mısın bilmiyorum.
Şimdi, şuracıkta diz çöksem önüne ve bir bir itiraf etsem sensiz geçen gecelerin yarattığı isyankâr günahlarımı bağışlar mısın beni? Ruhunun usaresinden kopup gelen o kutsallıkla vaftiz eder misin kanayan canımı? Baba, eros ve kutsal aşk adına vaftiz eder misin yokluğundan an be an doğan canavar yanımı?
Ağlıyor musun sevgilim? Dur! Çantamda, bağrına yokluğunu işlediğim birkaç tane şiir var, gözyaşlarını silelim.
Bana bakma, ben ağlamıyorum. Hep böyle ara sıra sevda kaçıyor gözlerime. Önemsemiyorum…
Ne diyordum? Evet, bağışlanmak diliyordum. İnsan kaybetmemek için gururundan taviz verebilmeli değil mi? Varlığından verdiğim tavizlerden yoruldum. Al, neyimi istersen al, ne duymak istiyorsan söyleyeyim. Yeter ki öp artık kanayan kalp kapakçığımı. Biliyorum, dudakların temas etmeyince geçmiyor bu (d)okunaklı acı.
( tek bir kelime etmedik oysa, edemedik. Birbirine söyleyebilecek tek bir sözü bile olmayan, gururlu oysa suçluluğu gün gibi aşikâr iki cani psikolojisindeyiz. Söyleyemediklerimizin iç kanatan terennümünde, nihavent yanılgılar biriktiriyoruz içimizde. Konuşsak, tüm engelleri aşarak birbirini sarıp sarmalanmaya muktedir iki yürek yangını bizimkisi. Sussak; çöl büyüyecek gözlerimizde an ben kuraklaşan bu yağmur ormanları. En iyisi sadece bakmak… Bize düşen, gözlerin bitimsiz ve yarı saydam telaşında, müntehir bir sevdanın yasını tutmak…)
Ben kalksam iyi olacak artık. Malum sığınağımda bekleyen acılarım , yalnızlıklarım , yarım kalmışlıklarım var. Bekletmemeliyim onları , yoksa kızarlar.
Üzülme, yine gelirim. Yine konuşamayız bizden, dem vuramayız mazimizden. Yine dokunamaz ellerimiz birbirimizin acıyan yerine, yine değmez yüreğimiz sevda açlığından yokluk kokan nefesimize…
Ama yine gelirim üzülme…
Şimdi hoş kal canımın yarısı…
Gidiyorum gözlerinin değmediği her yere…
Emanetimsin yüreğime…
ankara/k a s ı m i k i b i n d o k u z
YORUMLAR
"Sana anlatmak istediğim çok anı olabilirdi belki, ama ben sensizliğimde hiçbir ânı, anı niyetine zihnime işlemedim ki…"
Evet,
sadece farkındalıkla işlenen"an" gerçek anı olur. Diğer anlar kayıp kayıp hükmünde.
Zihne işlemek ,ebedileştirmek aynı zamanda. Data oluşturmak.
--
Tebrik ederim.
okuyup yorumsuz kalmıştım yaaa..içim elvermedi be kızım..
yine geleceğimi biliyorum ama burada olduğumu bil istedim...
yorumdan sayma..geçtik uğradık..gecenin bir vaktinde mola veririz elbet..
yüreğimin tam ortasından geçen bir çalışmaydı..
ve takıldım maziye negatiften bakmak deyince...her bi şeyin bir aksi vardır elbette ama yaşanmışlıklar tek kare girerler geçmişimize...:))
sakın düşme aşkın boyutlarını çizmek gibi bir hengameye...kalamayıp hududtta sınır ihlallerine düşme diye...
sevgiler.....öpüldün...
Sabah çok erkenlerde yağan yağmurlar gibi düşmüş deftere...Kimseler görmemiş, bedenlerin en yorgun düştüğü saatlerde, yağmurlar altındaki kadını...Yağmurla hemhalmiş zaten O, öyküsüne uygarlık değssin istememiş. Yazmış gitmiş besbelli, o yağmurlarda ıslanmış, gözyaşlılığı bize bırakmış...