- 1033 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Sayıklama
Yine rüyamda gördüm seni ama yine istediğim gibi değil... Önce bir ceset torbasının içinde göründü nur yüzün, sonra soğuk bir taşın üzerinde bedenin... Üç tas su döktüm yine üzerine; sol kolun kırık, gövden yara bere içinde. Sonra önceden kazılıp beton bloklarla döşenmiş yan yana iki mezar, iki beyaz kütle kıbleye yönelen... Üç kürek toprak, üç kürek daha, üç kürek daha...
Hayır, ben bunları zaten gödüm; biliyorum. Seni rüyalarıma çağırışım aynı acıyı, görmek istemediğim o sahneleri defalarca yaşamak için değildi. Gelecektin, sarılacaktık, gidecektin. Hayır dostum, hayır; aynı acıyı tekrarlamak değildi çağrımın sebebi.
Güroymak bu aralar çok meşhur. Cumhurbaşkanı oraya ’Norşin’ dediğinden beri öyle ya da böyle hemen her gün bir köşe yazarının kaleminde. Bugün de çok sevdiğim bir yazar oradaki bir kan davasından bahsediyordu. Benimse bambaşka bir şekilde zihnimden gitmiyor o ilçe, senin o salak kazayı yaptığın yer; sahibi belirsiz ve hiç bulunamayacak bir manda, karşı şeritten gelen bir kamyon, kırılan direksiyonla şerit değiştiren bir araç... Sonrasını yazmaya inan hiç gücüm yok. Oysa daha bugün bir gazetede bayram yolcularına sesleniyordu bir yazar: Karşınıza hayvan çıkarsa direksiyonu kırmayın, hayvana çarpın. Sadece başlığını okudum, çünkü ben ne yazacağını çok iyi biliyordum yazının metninde...
Ben de yollardayım şimdi... Sana söyledim ya, Suavi’nin konseri için Diyarbakır’daydık arkadaşlarla, belki farkında değildin ama sen de hep bizimleydin. Zaten benim olduğum her yerde hüzünlerimle sen de varsın, başka türlü olmuyor... Sen inatla kanlı canlı gelmiyorsun rüyalarıma ama ben kanlı gözyaşlarımla her yere seni götürüyorum. Evet, bir ölüyü taşıyorum zihnimde ve yüreğimde. Tabutunu taşıyacak gücü hiç bulamamıştım kendimde, taşıyanlara da hayretle bakmıştım! Ne ağır bir yükün altındalardı ama belki farkında değillerdi. Üç tas suyu nasıl döktüm üç kürek toprağı nasıl attım üzerine onu da bilmiyorum ya; ’yapi, iyi olur’ dediler, yaptım. Belki ’taşı’ deselerdi onu da yapardım. Şimdiki yükümden daha ağır gelmezdi.
Dönüyorum işte seni ebediyen kaybettiğim yere, adını ve çağrımı sayıklayarak...
Ağlayarak.
Ufuk Bayraktar
22.11.2009
Diyarbakır-Batman-Bitlis Karayolu
YORUMLAR
Somut yaşamı yakalamak demek, hayat ölüm çiftini bir araya getirmek, birini ötekinin içinde, seni bende bulmak ve böylece dünyanın asıl parçalarının dağılışı içinde keşfetmek demektir.Tek bir hayat gördüğümüz şeyin içinde sayısız hayat görürüz. Çünkü şimdiki zaman bütün bir yaşamdır.Kalemine sağlık
Nezihe ALTUĞ