- 789 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
229 - AŞK ve MUHABBET
Onur BİLGE
Önce aşk yaratılmış. Allah-ü Teâlâ, bir kuluna olan muhabbetinden yaratmış herkesi. ‘Habibim!’, yani ‘Sevgilim!’ dediği; adı, göklerde ‘Ahmet’; yerde ‘Muhammed’ olan Ahmed, Mahmud, Muhammed Mustafa Sallahü Aleyhi Vesselam Efendimiz, o seçilmiş ve en özel yaratılan insanı, örnek olarak göstermiş.
Kendimizi bilmediğimiz, ilk anılarımızın oluşmaya başladığı, o hiçbir şey hatırlamadığımız zaman diliminde önce sevgiyi hissettik. Sevgiyle bağlandık annelerimize. Kalplerimizde önce muhabbeti sezdik. Süt emdik görünüşte annelerimizin memelerinden. Onu hissettik. Kokusunu, sıcaklığını... Sütle birlikte sevgi emdik. Hem emdik, hem sevdik. Sevgi aktı göğüslerinden, onunla beslendik. İliğimiz oldu, kanımız, etimiz kemiğimiz oldu. Sevgiyle büyüdük.
Sevgili aratıldı, en küçük korkularımızda. Ağlayarak annelerimizi aradık. Onların kollarında aldık soluklarımızı! Bağırlarına basarak sakinleştirdiler.
Hep öylesine saracak, sarılacak kollar aradık! Onlar gibi bağrına basacak birilerini... Yerde aradık gezdik...
Biz insanız. Ağaçlar çiçekler, hayvanlar böcekler sevgiye muhtaçken biz hepten sevgiye açtık! Çünkü biz bilinçli varlıklarız. Her şeyden önce farkında olduğumuz, en çok sevgiye aç ruhlarımız ve hissiyatımız var.
İnsan, psikolojik bir varlık... Aşk yaşarız, aşk isteriz. İşte bizim farkımız! Böyle döner çarkımız. Hep aynı terane... Hiç biter mi şarkımız! Aşk yaşadık aşk çizdik!
Kendimizi bilmeden, analarımızın kucaklarında, hatta karınlarında başladık aşk okumaya. Aşk okuduk, aşk yazık. Okuduk hece hece, aşk yazdık gündüz gece... Bir çözümsüz bilmece...
Yüreklerde oluşan, maliyeti olmayan, gürül gürül akan sevgi memeleri; çoğu kez, ağzımız değer değmez kurudu! Kime sokulduysak madde soruldu. Bezdik bu candan bezdik! Mecnun gibi aradık gezdik!
İlk yaşlarda, kendimizi bilir bilmez bildik aşkı. Karşı cinse ilgiyi, bilgiyi bilmeden bildik. Bir Bildiren Vardı! Varlığından Önce Aşkı Bildiren... Adını öğrendik sonra. ‘Allah’ dediler.
O’nunmuş yeryüzü ve gökyüzü. O’nunmuş cümle yaratık. Gözümüzün gördüğü görmediği O’nunmuş. Bu düzeni O kurmuş. O döndürürmüş. O yakarmış yıldızları, O söndürürmüş. Ağlatırmış güldürürmüş, kâinatı döndürürmüş! Yaşatırmış öldürürmüş!
Görünmezmiş, sezilirmiş. Yüreklerde bulunurmuş. Tek istediğimiz O olmalıymış.
Bir taraftan dünya ve içindekiler. Yerler ve gökler... Bir taraftan O’nu aramak, aklımız erer ermez. Oysa olanca kuvvetiyle bastırır, gözlerimizin gördüklerinin sevgisi!.. Bir taraftan Allah-ü Teâlâ:
“Bırak onları! Onlar aldatmaca! Menfaat baskın gelir onlarda. Öyle yarattım onları! En iyi ben bilirim! Beni ara! Beni bul! Bana bak! Bana gel! Nasılsa sen benimsin! Bana geleceksin! Kimseye muhtaç değilsin! Ben yeterim sana! Bir beni bil! Gitme kul kapısına! Kapı kapı sevgi arayıp gezme! Beni sez! Nefsi ez! Gel! Bana gel!.. Ne ararsan bende var! Gururlu ol! Tenezzül etme! Ben seni, şerefli bir mahlûk olarak yarattım! Umut bağlama onlara! Avuç açma! Sevgi dilenme! Muhabbet talep etme! Varsın sevmesinler! Kederlenme! Benim aşkım kâfi sana! Yeter yüz üstü süründüğün! Kaldır başını! Ayağa kalk! Kıyama!.. Bana bak!.. Beni gör!.. Bana gel!.. Koş!.. Ardına bakmadan!.. Olanca gücünle!.. Maratonun sonundayım!.. ‘Ya Rabbi!..’ de sevgili yaratığım!.. ‘Lebbeyk Kulum!..’ diyeyim!..” demekte, adeta.
Oysa dünyada engeller, çengeller... Kayalar, taşlar, çalılar, dikenler... Dereler, çaylar, ırmaklar, dağlar, denizler... Nefis içimizde, şeytan ardımızda; adım adım izler... Zavallı insanoğlu! Zavallı bizler!..
Yarattığını gösteren O, geri çeken O!.. Yarattığı güzellerden güzel!.. Gözlerimizin gördüğü, gönüllerimizin sevdiği... Gözlere gösteren, gönüllere sevdiren O!..
Aklımızı yâr çeler, kalbimizi aşk deler, ince elekten eler! Gündüz hayallerde, gece düşlerde... Umutla koştuk peşlerinde. Tek sermayemiz ömürlerimizi harcadık. Ne kazandık?
Gönüllerimiz hülyalara daldı. Aşkın arka yüzü, nefret; aşk hem zehir hem baldı. Drajeler gibi dışları tatlıydı; şekerdi, baldı. Ağzımızda nefretin, hayal kırıklığının acısı kaldı. İnce elemeye sık dokumaya başladık. Eledik sevgileri, önce kalburdan, sonra elekten. Aşkı, ince kevgirden süzdük. Boşuna canı üzdük.
O ise Nur! Öyle bir ağ ki muhabbet denizinde, öğle bir ağ ki düğüm düğüm! O denizde yüzmeyi bilenleri avladı. Takılıp kaldılar, ölümsüz aşk ağına. Mutluluğa erdiler. Allah’ı bildiler. Her iki cihanda aşkı bildiler, O’nunla birlikte. O’nu, aşkla bildiler!
Maddeyi sütre yapmış. Arkasına saklanmış. Maddede; giz, gördüğüm. Kendisi de kördüğüm! Nice gizli sır çözdük.
“Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl
.Muhabbetsiz Muhammed’den ne hâsıl?”
Muhabbet; şirk, yani ortak kabul etmez! Allah’tan başka hiçbir şeyi sevmemek demektir.
Casiye Suresi, 23. Ayet: "Nefsinin hevasını kendisine ilah edineni görmedin mi?"
Furkan Suresi, 43. Ayet de aynı anlamdadır.
Karşılıksız sevgiye, kuru muhabbet denir. Son devrin meşhur Halvetî şeyhlerinden, 1920 yılında vefat eden, Fatih türbedarı Hacı Ahmed Amiş Efendi:
"Bu yolun sermayesi kuru mahabbet!" demiş ve eklemiş: "Mahabbetin yaşı olur mu? Olur ya! Görmüyor musun: “Babam ölse de yerine geçsem!” diyen şeyh oğullarını?"
Sohbet meclislerine, muhabbet meclisi denir ki bu meclisler, edep ve irfan meclisleridir; katılanların bilgisi artar. Efendimiz:
“Cennet sofraları gördüğünüzde hemen oturun, onlardan yiyin için!” demiş.
Cennet sofraları, sevgi ve aşk toplantılarıdır. O toplantılarda; gerçek aşk, Allah Aşkı öğretilir. İlham verilir, feyiz dağıtılır. Allah sevdirilir.
Oralarda, aşkların en güzeli, en mutlu edeni, yaşanır ve yaşatılır. Allah ve Resulünün aşkı sunulur, kadeh kadeh! O, öyle bir şaraptır ki bir kere tadan, müptelası olur! Bir kadeh içen, sarhoş olur ve hayatı boyunca sarhoş gezer! Ayılamaz! Ayılmak istemez! İçtikçe içmek ister! Kanmaz, kanamaz! Asla!..
Muhabbetten kaçan, insan olamaz. Sevgi, insan içindir ve ruhun iskeletidir. Sevgisiz kalan insan, boş çuval gibi olduğu yere yığılır kalır.
Hazreti İsa, bir gün bahçe sulamakta olan bir gence rastlar. Delikanlı:
"Rabbinin sevgisinin zerre ağırlığındaki bir kısmını bana bağışlamasını dile!" der. Hazreti İsa:
"Sen zerre kadarına dayanamazsın!" diye karşılık verir. Delikanlı:
"O halde zerre kadarının yarısını versin!" der. Bunun üzerine İsa Aleyhisselam:
"Ya Rabbi! Bu kuluna, sevginin zerre kadarının yarısını bağışla!" diye dua eder ve gider.
Bir müddet sonra, Hz İsa’nın yolu yine oraya düşer; delikanlıyı sorar:
"Delirdi! Dağlara çıktı!" derler.
Hazreti İsa, o delikanlıyla karşılaşmak için dua eder. O zaman, onu dağlar arasında görür. Bir kaya üzerinde dimdik ayakta durmaktadır. Gözlerini gökyüzüne dikmiştir. Hazreti İsa’nın verdiği selamı almaz:
"Ben İsa’yım!" diye kendisini tanıtarak, dikkatini çekmeye çalışırken, Yüce Allah’tan kendisine şöyle bir vahiy gelir:
_ "Kalbinde, sevgimin yarım zerresini taşıyan kimse, insanoğlunun sözünü duyar mı? İzzet ve Celâlim hakkı için, onu testere ile ikiye biçsen, acısını bile duymaz!"
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 229
YORUMLAR
Bana Seni Gerek Seni
Aşkın aldı benden beni,
Bana seni gerek seni;
Ben yanarım dünü, günü,
Bana seni gerek seni,..
Aşkın, âşıklar öldürür.
Aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur
Bana seni gerek seni.
Sofilere sohbet gerek
Ahilere ahret gerek
Mecnunlara Leylâ gerek
Bana seni, gerek seni.
Yunus durur benim adım
Gün geçtikçe artar odum
İki cihanda maksudum
Bana seni gerek seni...
Yunus Emre
işte gerçek aşkı isteyen Yunus Emre...
güzeldi yazınız,sözün özü,Yunus Emreden bir şiir ekleyerek tebrikler diyorum size...
Aşk okuduk, aşk yazık. Okuduk hece hece, aşk yazdık gündüz gece... Bir çözümsüz bilmece...
evet bir bilmece.
Aklımızı yar çeler
Kalbimizi aşk deler
İnce elekten eler
Boşuna canı üzdük
ask eski ama hic eskimeyen bir masalms.
bir varmis bir yokmus.
yasanmaya deger yinede üzsede canimizi bazen ask.
cok güzeldi
yüregine saglik.sevgim sonsuz