ÜMMÜHAN
Yıl 197I, ortaokuldan sonra üç yıl okuduğum Bursa Kız İlköğretmen Okulunu bitirmiş,heyecanla tayin emrimi bekliyordum.O gün geldiğinde Balya’nın bir dağ köyüne gideceğimi öğrendim.
"Sen oralarda yapamazsın!" dedi çok bilmiş bir arkadaşım."Bandırma gibi bir yerden oralara gidip alışmak çok güç,gitmemek için çareler düşün." Ve ben aksine,biran önce gidebilmek için çareler düşünmeye başladım.
Uyumadan önce dakikalarca köyüm ile ilgili hayaller kuruyordum.Rüyalarım dağlarla dolmuştu.Mor dağlar,yeşil dağlar,çiçekli -çiçeksiz dağlar...Hatta kovboy filmlerinin akbabalı çıplak dağları...
Kalbim henüz yüzlerini görmediğm öğrencilerim için sevgiyle çarpıyordu.Annem ile bir kamyonet kiralayıp eşyalarımızı doldurduk.İki yaylı divan,işlemeli yastıklar annemin çeyizinden,kendimize yetecek kadar yatak,yorgan,kap-kacak,küçük bir masa ve kutular dolusu kitap.Babam olmadığından amcamı da aldık annemin emriyle."Ne olur,ne olmaz,ilk andan sahipsiz bunlar"diye düşünmesinmiş köylüler.
Amcam,"kahvelere bir soralım şu köyü" diyerek,"selamün aleykümler"le daldı bir yerlere.Yanında birkaç kişi ile geldiğinde yüz ifadesi farklıydı.Kamyonet boşaldı,at sırtında bulduk kendimizi.Alışkındık.O zamanlar Erdek’teki dayılarımın zeytinliklerine de at sırtında giderdik.
"Orası mı,burası mı?" derken heyecanlı bir yolculuktan sonra,hayallerimin "yeşil dağlı " köyünde buldum kendimi.Yemyeşil çam ormanları içinde köye adını veren gürül gürül su Patlak.Ekin yıkayan,çamaşır yıkayan beline kadar ıslanmış köylü kadınlar,yamalı elbiseleri ama ışıl ışıl gözleriyle onları seyreden bir sürü de çocuk ilk hatırladıklarım.Sonra bir uğultu koptu geldi tepelerden,sanki bütün köy meydana doluştu bir anda önde çocuklar.
Güleryüzlü bir muhtar ile okul müdürü karşıladı bizi.Heyecanla okuluma baktım.kocaman bir bahçenin ortasında küçücük bir bina.
Okuluma başladığım ilk gün,"dört-beşleri okutacaksın!" dedi arkadaşım.Dört-beşleri inceledim yan gözle.Benden uzun çocuklar vardı.Çocukları çok severdim ama,bunlar ürküttü beni ilk anda.Cıvıl cıvıl birinci sınıflardı benim istediğim.İnatlaştım "tecrübesizsin" diyen arkadşımla,okutabilirdim ve okutacaktım.
Ders saatlerimiz neşe içinde geçiyordu.Çocuklarımın içinde en çok dikkatimi çeken "Ümmühan Kız"oldu.Boncuklarla örülmüş bal rengi saçları,masmavi gözleri vardı.Kolunda da yine annesinin "nazar değmesin"diye taktığı mavi bilezik.Önlüğünün her tarafında asılı kocaman muskalar..Gülüşü içimi aydınlatıyordu.Aklına gelen her şeyi öğrenmek istiyordu.
Sonbahar yağmurları çoğalmadan çevreyi tanımak istiyordum.Ders saatleri dışında beni arayan,sincap kovalarken,çiçek toplarken,mantarları incelerken bulabilirdi ancak.Tabii,peşimde bir alay çocukla.
Ve kış geldi,yağmurlar arttı,hava soğudu.Bir grup öğrencim uzak bir mezradan geliyorlardı, Akçal’dan."Çok yağmurlarda gelmeyin,günler uzayınca geç çıkar dersleri telafi ederiz" dedim onlara.Ama benim Ümmühan Kız illa gelirdi."Evin içinde kapana kısılmış enikler gibi dönüyo,zaptedemiyom!" diyordu anası.
Öğrencilerimin güzel havalarda yadırgamadığım delikli naylon ayakkabıları kış geldiği halde değişmedi.Çoğunun böyleydi.Maaş almaya kasabaya indiğimde birkaç defa lastik çizmeler,çoraplar,kazaklar aldım.Ama değişen birşey yoktu.Çırpınmam boşunaydı.
İlkkar düşmeye başladığında Ümmühan’ımın gözleri bulutlanmaya başladı.Diğer arkadaşlarının köy içinde akrabaları vardı,karda kışta orada kalıp okula devam edeceklerdi.Ama onun akrabası yoktu."Bende kalırsın!"dedim ben de."Buyucuk seni öpem mi?" dedi o da,kucaklaştık.
Bir okul çıkışı kapşonlu kabanımı,siyah lastik çizmelerimi giyip düştüm Akçal yoluna.Yollarda avazımız çıktığı kadar şarkılar söyledik.Fakat Akçal’a varıp da anası "olmaz!" deyince büküldü boynumuz.Babası para kazanmaya gurbete gitmişti, "yalnız kalamam" dedi anası.
"Olsun!" dedim Ümmühan’a."Sen artık okuma yazmayı öğrendin,al sana bir sürü hikaye kitapları.Çok kar yağdığında gelme,evde okursun."
Denizi görmeyi çok istiyordu.Çok merak ediyordu."Buyucuk doğru söyle öretmenim,bizim Patlak’tan büyük mü?"derdi.Deniz manzaralı kartpostallar doldurdum hikaye kitaplarının arasına,bulunca sevinsin diye...
Ve...Bir sabah uyandığımda kapımı açamadım.Kar yüklenmişti kapıya.Ev sahibimin oğlu "Hallibram" açtı kürekle. Yine Hallibram’ın çizmelerini giydim kasıklarıma kadar karlara battıkça çizmelerimin ağırlığından ayaklarımı zor kaldırıyordum.Okul çevresindeki tek tük öğrenciyle ders yapmaya çalıştım.
Neşem yoktu.Ümmühan’sız tadı yoktu.Her sabah çıktığı sokağın başına takılıyordu gözlerim.Yaz tatilinde Bandırma’ya götürmeyi planlıyordum babası izin verirse,denizi gösterecektim.
Ama Ümmühan’ım bir daha hiç görünmedi.Bu hayallerim buruk bir anı olarak kaldı içimde.Karlar ve okul sevgisi Ümmühan’ın katili oldu.
Karlar ilk erimeye başladığında bir feryat sardı köyün içini."Karabacak Ali’nin kızı Ümmühan ölmüş!" diyorlardı. Köy bekçisi getirmişti haberi.Ağlayarak ilk defa yalnız yollarda buldum kendimi.Yine ağlayarak Akçal’ı buldum.Gördüğüm ilk insana sordum,içimden yalan olması için dualar ediyordum.Doğruydu!Bir sabah anasına seslenmeden giyinmiş,yola çıkmıştı okula gelmek için.Karların altında benim verdiğim hikaye kitaplarıyla bulmuşlardı onu.
Birden ihtiyarladım sanki.Unutmak için kendimi daha çok çalışmaya verdim.Akşamları köy kadınlarnı okulda toplayıp,okuma yazma öğrettim.Eşleri Almanya’da idi çoğunun.Mektup okuyup cevaplamaktan bıkmıştım zaten.O sene Hürriyet gazetesinde başarılı öğretmen olarak resimlerim yayımlandı.Türkiye’nin her tarafndan mektuplar aldım.
Yıllar sonra Erdek’e tayin oldğumda camdan denizi seyrederken,denizi göremeden ölen ÜMMÜHAN’ım için gözyaşı döktüm.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.