DERSİM,Dersimo
NECİP FAZIL KISAKÜREK
SON DEVRİN DİN MAZLUMLARI
En aşağı 50.000 müslümanın kanını ve canını ihtiva etmesi bakımından, kalın hatlarıyle bir harita gibi çizdiğimiz ve şu anda yalnız ana prensip ve mânasıyle tesbit ettiğimiz bu facianın, tarihte bir benzeri gösterilemez. Babalarını arayan ve yanına gitmek istediklerini söyleyen iki mâsum çocuğun Hozat Kaymakamı tarafından süngületilerek babalarının yanına gönderilmesi... Kendisinin öğretmen ve köy halkıyle alâkasız bir şahıs olduğunu iddia ederek alevler içinden fırlamak isteyen bir gencin, kalasla itilip alevler içine atılması ve karşı -sında sigara içilmesi... Buğday sapları üstünde yakılan, daha evvel kurşunlanmış bütün bir köy halkı... Annesinin karnından sivri uçlu âletle çıkartıldıktan sonra yaşamakta devam eden ve
hala topuğunda bu sivri uçlu âletin izini taşıyan çocuk... Bir dere içinde boğazlanan ve bu fiili yerine getiren cellâdın bulunması bir hayli zorluğa yol açan yirmi mâsum... Ve buna benzer daha neler, dalıa neler!..
Cesetleri değil, mânaları muhakeme ve idam eden tarih, bakalım bu 50.000, çocuk, genç, ihtiyar, kız, kadın, hasta, alil müslüman cesedine karşılık kaç ferdin mânası üzerinde ebedî idam karari verecektir?
Elâzığ Ortaokulunda okuyan iki çocuk... Tatili geçirmek üzere memleketleri olan Hozat’a geliyorlar ve facianın tam üstüne düşüyorlar. Hozat yakınlanndaki köylerine geldikleri zaman babaları Yusuf Cemil’in öldürtülmüş olduğunu öğreniyorlar ve ağlama ya başlıyorlar. Onlara şu karşılık veriliyor:
"- Sizi de onun yanına götüreceğiz!"
Çocuklar odadan sürükletilerek çıkartılıyor ve jandarma muhafazasında gittikleri yolda süngületiliyorlar. Böylece babalarnin yanına gönderilmişlerdir.
Her evi ayrı ayrı tutuşturulduktan sonra dört bir etrafı ayrıca çalı çırpı içine alınıp alev alev yakılan bir köyden, deli gibi bir adam çıkıp, çalı yığınları gerisinde manzarayı seyredenlere doğru ilerliyor ve haykırıyor:
"Durun, ben köy ahalisinden değilim! Muallimim! Müsaade edin, kendimi size isbat edeyim!"
Fakat sözüne mukabele, bir kalasla itilerek alevler içine atılması oluyor. Adam, evvelâ göğsünün kılları tutuşarak alev alev yanarken, çalı yığınlari gerisinde âmir, zevk ve istihza ile sigarasını içmektedir. (Bu vak’a, bana, 1944 yılında, Eğridir’de askerliğimi yaparken, resmî şahıslar huzurunda, yanan adama karşı sigarasını zevkle içtiğini söyleyen Amirden bizzat dinleyenlerce anlatılmıştır.)
Yusuf Cemil’in köyünden 200 kadın ve çocuk öldürtülmüş ve bunların cesetleri buğday sapları üzerinde yakılmıştır. Öldürülenler arasında, Elâzığ’da askerliğini yapan ve o sırada izinli olarak köyünde bulunan Rüstem adında biri de vardır. Bu zavallı, mezun olduğunu ve isterlerse hüvviyet ve izin kâğıdını da gösterebileceğini söylediği halde derdini dinletemiyor ve dört çocuğu ile seksenlik anası arasında, onlarla berabır, kurşunlanıyor.
Hozat’ın Karaca köyünden Cafer oğlu Kasım... Bu adam, o tarihten 30 sene kadar evvel Amerika’ya gitmiş, orada 15 yıl kalmış, epeyce para kazanmış ve sonra köyüne dönmüştür. Kasım, Amerika dönüşünde, Birinci Dünya Harbinde Kafkas cephesi Köprüköy muharebesinde şehit düşen kardeşi Yüzbaşı Şükrü’nün iki çocuklu karısı Şirin Hatun’la evlenmiş, Hozata gelip yerleşmiş, orada bir mağaza açmış ve ticarete başlamıştır. Hükûmetle de bazı taahhüt işlerine girişmektedir. Dersim hareketi esnasında, işbu Cafer oğlu Kasım, taahhüt bedelinden alacağı olan 6.000 lirayı tahsil etmek üzere Ovacık Kaymakamlığına müracaat ediyor. Muamelesini tekemmül ettirip parayı kendisine veriyorlar.
Muamele biter bitmez "Seni Hozat’tan çağırıyorlar!" diyerek,onu, mahfuzen yola çıkariyorlar. Cafer oğlu Kasım, kasabadan ayrıldıktan bir saat sonra jandarmalara öldürtülüyor. Koynundaki 6.000 lira da, iki alâkalı idare âmiri arasında taksim ediliyor.
Zavallının zevcesi Şirin Hatun, o esnada, dört çocuğuyla birlikte, komşularına oturmaya gitmiştir. Kadın, evine döndüğü zaman bir de görüyor ki, kapısı kırılmiş ve bütün eşyası etrafa dökülüp saçılmıştır. Haykırmaya başlıyor:
"- Yetişin, evimize eşkiya girdi!.."
Bu feryadına karşılık olarak kadın, kapısının önünde, çocuklarıyla beraber öldürülüyor ve dolgun miktarda altını, parası ve eşyası yağma ediliyor.
Bu arada Hozat’ın Zımbık köyünde (Şekspir)in hayaline bile taş çıkartacak, bir vak’a cereyan etmektedir. Erkekleri tamamıyle doğranmış olan köyün 100 kadar kadın ve çocuğu, sivri uçlu âletle (süngü) öldürülüyor.Oldurulen kadinlar arasinda biri doğurmak üzere bir gebedir. Bu kadının karnına giren sivri uçlu alet, barsaklarını yere döküyor, rahmini parçalıyor ve kendisini öldürüyor. Tehlike geçtikten sonra gizlendikleri yerden çıkan birkaç kadın, ölüleri gözden geçirirken, bu kadının rahminden düşen çocuğun sag olduğunu dehşetler içinde görüyorlar. Muazzam bir kader cilvesi olarak yaşamakta devam eden çocuğu alıyorlar, emzirtip büyütüyorlar ve ona "Besi" adını koyuyorlar. Bu kız bugün hâlâ aynı köyde ve hayattadır. Sivri uçlu alet annesinin karnına girip rahmini deldiği zaman da onun topukçuğunda bir yara açmıştır ve kız hâlâ bu yarayı topuğunda taşimaktadır.
(24 yil evvelki Büyük Doğu ’lardan)
Hozat’ın Dolantanır köyünden Veli isminde bir genç, Elâzığ Muallim Mektebinde okuduktan sonra öğretmen olarak Trakya’ya gönderilmiş, orada evlenmiş, 3 çocuk sahibi olmuş ve tam da Dersim hareketi başlamak üzereyken, karısı ve çocuklarıyle, yaz tatilini geçirmek üzere köyüne gitmiştir. Genç muallimin köyü, erkekli ve kadınlı, çocuklu ve ihtiyarlı doğranırken, kendisi, karısı ve çocukları da aynı âkıbete mahkûm edilmiş ve cesetleri yakılmıştır.
Mazgirt Tersemek nahiyesinin halkı doğranmakta... Merhamet sahiplerinden biri, birle on yaşı arasında 20 kadar çocuğu alıp bir derenin içine saklamıştır.Vazivet birden haber aliniyor.
Cocuklarin oldurulmeleri emriveriliyor. Fakat bu emri yerine getirebilecek kimse zuhur edemiyor. En katı yürekliler bile, böyle müdafaasız mâsumlara silâh kullanamayacaklarını söylemeye mecbur kalıyorlar. Tecrübe birkaç defa akamete uğruyor ve hayli sıkıntı mevzuu oluyor. Nihayet en kara yüzlü çingenelerden daha karanlık suratlı bir adam bulunuyor ve bir dere içinde titreşe titreşe bekleyen 20 mâsumun işi bitiriliyor. Murat suyunun kandan kıpkızıl aktığını görenler olmustur.
Celâl Bayar’ın Başvekil ve Mareşal Fevzi Çakmak’in Genelkurmay Başkanı bulunduğu 1938 yılında cereyan eden Dersim faciası, bütünleştirilmesini okuyucularimizin hayaline ve istikbaldeki tarihçinin kalemine bıraktığımız birkaç teferruat çizgisi halinde budur! Dayandığı tek sebep de birtakım âsâyişsizlik ve itaatsizlik bahanesi altında, bütün Doğu Anadolu’yu kapsayıcı olarak, o mıntıkanın bir türlü sulandırılamayan koyu İslâmi rengidir.
Bir kıvılcım halinde gösterdiğimiz Dersim yangınının kömürleştirilmiş 50.000 cesedinde, kutup şahsiyetler dışı bir yığın olarak din mazlumluğuııun en çarpıcı levhasını seyredebilirsiniz.
Necip Fazıl Kısakürek, “Son Devrin Din Mazlumları », DOGU FACİASI, Büyük Doğu Yayınlari, 10. basim, Nisan 1990, Istanbul
LÜTFEN ÖN YARGISIZ OKUYUN.....
YORUMLAR
asırlardır bunlar yaşanmıştır vede yaşanmaya devam edecektir.aleviler tarihten beri hep böyle eşi benzeri görülmemiş olylara maruz kalmışlardır.
taaa hazreti aliden bu yana şöyle havızamızdan kalanları sadece düşünelim hangisinin bir eşi benzeri varki?
kerbelenınmı eşi benzeri var yavuzunmu var pirsultanın asılışımı dersimmi?çorummu ?maraşmı ?
diger lerinide saymıyorum
peki soruyorum alevi olmaynlar hangisine mahruz kalmışlardır gözle görülür bir şey bulamasınzı ancak islamiyeten vardır zaten bunların içinde alevilerde var.
kısaca özetlemek gerekiyosa alevi olmak potansiyle bir suçtur alivi olmak başlı başınca bu ülkeden suçtur tek suçu alevi olmak ali yaşamak din dil ırk millet ayırmamak eline beline diline sahip olmak insana insanca deger vermek.bunlar hepisi birer suçsayılıyor
bu nedenden dolayı katlediliyorlar sayın sarkadaşım benim yazımı dikatle oku lütfen ben kürllere karşı degilim çükü bende kürdüm benim anlatmak istedigimi okuyunca iyi anlarsınız ben AKP nin oynunu anlattım eskiden kesici aletlerle işliyorlardı cinayetleri şimdi neşter kulanıyorlar
sagılarımla..
çok üzülerek söylüyorum ki bizim tarihimizde böyle acı olaylar bolca var bunların hepsinin nedenini hepimiz biliyoruz böl parçala ve yönet stratejisi farklı rollerde sürekli karşımızda ve bundan en çok zarar görende masum halktır ve şu an bile yapılmak istenen budur eski davalar yeniden gündemde hepsi bir anda yeryüzüne çıktı o zamanlarda planlar farklı işliyordu halka yapılan baskı şiddet devlet tarafından yapılırken şimdi halkı birbirine düşürerek kendileri üzerinde suç bırakmak istemiyorlar yani kullandıkları metotlar değişiyor burada en çok bizim dikkatli olmamız lazım ki bu oyunlara tekrar tekrar gelmeyelim yazınız gerçekten dokunaklı ve kesinlikle önyargısız okudum kelamınız daim olsun dost sevgiyle barışla kalın...
BİR DEVİR Kİ VATANDAŞLAR BİR KAÇ HADDİNİ BİLMEZİN YANLIŞINI DEVLETE YIKIYOR... BU NE MANASIZ BİR İŞTİR ŞAŞIRMIŞ BİR VAZİYETTEYİM. HİÇKİMSE DERSİM'DE YAŞANANLARI ALKIŞLAMIŞ DEĞİL. YA DA ORADA OLANLARI TAKDİR ETMİŞ DEĞİL. ANCAK DEVLETE BAŞ KALDIRININ DA BİR CEZASI VAR. BİR BEDELİ VAR.
GERÇEK ŞU Kİ; BU CEZAYI ORADAKİ MASUM HALK DEĞİL ÇEKMESİ GEREKENLER ÇEKECEKTİ. BUNUN DIŞINDA SÖYLENEN SÖZ LAF-I GÜZAFTAN ÖTEYE GEÇMEZ...
SAYGILARIMLA...
Değerli dost,
Hesaplaşma değil,yüzleşme desek daha doğru olmaz mı?
Geçmişiyle yüzleşemeyenlerin geleceklerini doğru kurmaları mümkün değildir.
Nazı'mı ülkesine hasret bırakanlar,kendileri gibi düşünmeyen her kesimden binlerce aydını sürgün etmedi mi?En son Ahmet Kaya örneğini yaşadık.hangisini tasvip edebiliriz ki.
Eğer güzel bir gelecek kuracaksak intikam duygusundan uzak durmamız gerekir.Birbirimize kardeşlik ve barış için kanımızı bağışlamamız gerekir.Çünkü herkes geleceğin mutlu Türkiye'sini kurmak için yüreğini ortaya koyması gerekir.Bu ülkede yaşayan hiç bir insanı ayırmadan yeni bir kardeşlik iklimine gerek var.
Necip Fazıl'ın şairliği tartışılmaz.Bu yazısını bir kaynaktan okuyunca sizlerle paylaştım.Şairin dünya görüşüne katılmamam söylediklerini yalanlamam anlamına gelmez.Bu yazı kimin olursa olsun yayınlardım.
Yavuzun katliamcı ruhunun devamıdır,Dersim katlıamı.
Buna sessiz kaldığımız için Sivas,Maraş,Çorum ,Madımak,Başbağlar vs. vs. katliamlar yaşandı.
Bu ülkede herkesin korkusuz,kardeşçe,adil ve huzur içinde yaşadığı bir iklim yaratılmalı.Hepimiz bunu hak ediyoruz.
Saygılarımla....
Dost,senin zallime,zülüme karşı olduğunu bilyorum...Olayları
kanı, gözyaşınıı tasip etmem mümkün değil..Anacak bu gibi acı olaylar bu günlerde öne çıkarılarak bir hesaplaşma başlatılıyor sanırım.......
Kardeşliğin ,kardeşçe yaşamanın kuralı geçmişle yüzleşmek ama geçmişi intikam aracı olarak kullanmaya çalışanlara dur demek gerek..
Bu günkü zihniyetin bu olayları kullandığı inanacındayım..Amaçları kapanan yaraları yeniden açmaktır...
Peki bu zihniyet Yavuzun Katliamına ne diyecek..
....Bu ülke Kurtuluş Savaşı Destannını yazan Nazim Hikmeti ülkesine hasrat bıraktı.....
Nedense Necip Fzıl dilde3n dile dolaşır oldu...
Saygılar dost...
ahmet umut tarafından 11/22/2009 11:00:32 AM zamanında düzenlenmiştir.