balonumu istiyorum / öykü
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Emre, iki gözü iki çeşme ağlıyordu;
-Balonumu isterim! Balonumu isterim!…
Uzun süre, bu nakaratla ağladı durdu. Hiçbir söz, onu ikna edemedi. Akşamın o saatinde, gidip kimse ona uçan balon alamazdı. Sonunda annesinin kucağında uyudu. Herkes rahat etti. O minik bedeniyle yatağında, kocaman düşlere daldı. Balonuyla bulutların üzerinde masmaviydiler…
……
Emre’nin hikayesini baştan alalım.
O gün pazardı. Emre’yle annesiyle sahil turuna çıktılar. Hava öyle güzeldi ki! Oysa kış, kapıdaydı. Deniz, masmavi ve dalgasız, mutlu bir huzurla uzanıyordu. Yük gemileri, kocaman bedenleri sudan taşmış balıklar gibi tembel tembel yatıyorlardı.
Satıcılar, neşeli seslerle müşteri avlıyorlardı. Az kaldı, yakında yerimizi; rüzgar, yağmur ve kar alacak…hadi, gelin, son alışverişlerinizi yapın, der gibiydiler.
Emre,, annesine, üç boyama kitabı, bir tane uzaktan kumandalı araba aldırdıktan sonra, dondurma diye tutturdu. Annesi, hiç oralı olmadı. Asla almayacaktı. Zira, Emre, ilkokula yeni başlayan bir cimcime olarak, kolayca hastalanabilirdi. Üstelik bir de domuz gribi var eşikte. Her an kapımızı çalabilir.
Ancak, zamane çocuğu Emre, biliyor ki; biraz daha ağlarsam, annem istediğimi alır. Annesi de, yüzünü ekşitmiş, teslim olmamak için direniyor. Bakalım kim kazanacak.
O sırada, elindeki upuzun bir sopaya bağladığı renk renk balonlarla, oyuncak satıcısı yanlarına yaklaşıyor.
-Uçan balonlarım vaaaarrrr! Ayağına taş bağlamazsan, seni de alır götürür bulutların üzerine, diye bağırıyor, sevimli, bilmiş baloncu.
Emre, atlıyor hemen;
-Anne, gerçekten mi, uçar mıyım ben de , ayağıma taş bağlamazsam?
-Yok oğlum, şakadan öyle diyor, olur mu hiç!
-O zaman ben de istiyorum uçan balon. Anne ne olur ! Bak, dondurmadan vazgeçtim.
Emre, kırmızı bir tane seçiyor. Dondurmaya dökülen göz yaşları ışıl ışıl parlarken yüzünde, ağız dolusu gülüyor sevinçten.
Ama, satıcı çok ciddi, diyor ki;
-Hey ufaklık, ipi elinden bırakma. Yoksa, terk eder seni bu kırmızı balonların şahı. Çünkü, içinde uçucu bir gaz var. Alır başını gider. Asla geri dönmez. Arasan da bulamazsın.
Emre, heyecanla bakıyor annesine. Anladım, dercesine: Bırakır mıyım hiç?
Emre de annesi de mutlu. Dondurma tehlikesi geçmiş durumda.
-Artık gidelim tatlım, Elif Teyzen gelecekti. O, gelmeden evde olalım.
-Yaşasın! diye ünlüyor Emre. Teyzesini çok sever. Hem balonunu gösterecek.
Emre, heyecandan sersemdi. Şu balon, eğer elinden kurtulursa uçup gidecek. Asla yakalayamaz. Denizde olsa, hani topu giderdi bazen . Babası yüzer getirirdi. Fakat bu, bu harika şey, eğer uçarsa, kimse yakalayamaz….babası bile. Uçamaz ki babası!
Eve geldiklerinde, Elif kapıdaydı;
-Beklettik mi? diye sordu Ayla, üzgün.
-Yok canım, şimdi geldim., dedi Elif.
Emre atıldı, teyzesinin boynuna.
-A, ne güzel balonun var! dedi teyzesi, öperken onu.
Sarmaş dolaş, eve girdiler. Hava hala sıcaktı. Geniş Terasa geçtiler. Ayla, çay yapmak için mutfağa gitti. Elif, Emre’yle muhabbette. Ama iki de bir şöyle diyor;
-Emre, tatlım, sakın bırakma, uçar gider, bir daha yakalayamayız.
-Biliyorum teyze.
-Olsun, ama sakın aklından çıkarma, benim bir balonum böyle gitmişti de küçükken, az ağlamamıştım.
Ayla, mutfaktan sesleniyor. Elif, yardıma gidiyor hemen. Çayları ve bisküvileri koyuyorlar tepsiye.
O sırada bir çığlık…
-Anneeee!!! Gitti! Balonum gitti!
Emre, tepiniyor.
-Ben sana demedim mi? söylemedim mi? diyor Elif hayıflanarak.
Ayla, üzgün. Alıyor oğlunu kucağına;
-Ne güzel, bütün gün oynamıştın, elinden bırakmamıştın. Ne oldu ki, birdenbire?
-Ne olacak, dedi Elif. Beni dinlemedi, dinleseydi, böyle olmayacaktı!
-Dinledim, seni dinledim! Ama, ne olduysa oldu. Sanki biri gelip elimden aldı! diye, avazı çıktığı kadar bağırıyor Emre
-Ah Elif! Senin şu takıntıların yok mu? Şimdi ben nasıl avutacağım bu çeneyi? dedi Ayla, bezgin bir sesle.
Geç olmuştu. Hava serinlemişti artık. Emre de uyumuştu ağlaya ağlaya. İçeri girdiler.
O, düşler ülkesinin bulutları üzerinde yüzerken balonuyla, Elif ve Ayla fısıltıyla konuşuyorlardı:
-Korktuğum nasıl da başıma geliyor? Hayret bir şey! dedi Elif.
-Evet, nedense hep öyledir bu , dedi Ayla, düşünceli, daldı gözleri uzaklara.
-Acaba, kırmızı balonların şahı, şimdi, hangi dünyaların üzerinde salınıyor? Kaybetmekten korktuğumuz güzellikler, neden uçup gidiyor elimizden? Ve gittikten sonra da neden bir daha tutamıyoruz onları?
Bizi, korkularımız mı yönetiyor? Kim bilir?
..
müget
YORUMLAR
-Acaba, kırmızı balonların şahı, şimdi, hangi dünyaların üzerinde salınıyor? Kaybetmekten korktuğumuz güzellikler, neden uçup gidiyor elimizden? Ve gittikten sonra da neden bir daha tutamıyoruz onları?
Bizi, korkularımız mı yönetiyor? Kim bilir?
Günün yazısını kutlar,nice başarılara imza atmanızı dilerim.
Selam ve saygılar efendim...
Onları kendimize / elimize / yüreğimize bağlamak, bir türlü aklımıza gelmiyor da ondan kaybediyoruz, sevdiğimiz balonları / dostları / her şeyi. Sonra da hayıflanıyoruz işte. Bulduğumuzda, bağlamalı, bağlanmalıyız sımsıkı. Bir daha bırakmamasıya sahip çıkmalıyız, sevdiğimiz her şeye, her insana.
Mükemmel bir öyküydü. Takdiri fazlasıyla hak etmiş. Tebrikler bizden efendim.
sayın onur bilge;
cevap veriyorum:
1. öncelikle, bu öyküdeki olayı bizzat kendim yaşadım. üstelik çok kısa bir zaman önce. emre, benim gerçek yeğenim, adı başka tabii.
2.böyle, balonlu bir internet öyküsü daha önce okumadım.
3. gözyaşı, teras...bu kelimeleri yanlış yazdığımı kabul ediyorum. uyarı için çok teşekkür ederim.
4. anneee! ..olacaktı: ama burada klavye hatası oldu.
5. emre'nin hikayesini baştan alalım**demekle, okuyucunun dikkatini çekmek istedim. yani bu benim kendimce bir yöntemim. yanlış bulmuyorum. bilakis, anlatıma canlılık verdiği kanısındayım.
eleştiri/ yorumlarınızı her zaman beklerim. gerçekten de faydalı oluyorlar.
son olarak; alelacele kaleme alınmış bir öykü değildi. kısa sürede yazdığım doğru, ancak çok severek ve düşünerek yazdığımı bilmenizi isterim. ana fikir* benim için çok önemliydi çünkü.
ve, nitelikli bir yazar olduğumu düşünmeniz onur verici.
...................
**Hava hala sıcaktı. Elif Teyze’yi tanıdım da Hava Hala kim? **en başarılı eleştiri seçtim bu maddeyi..*yıldız* verdim. tebessümle...
müget tarafından 11/22/2009 8:58:47 AM zamanında düzenlenmiştir.
Evet,ben de balonlarımı istiyorum!...Sahi benim balonum oldumu hiç? Uçurtmam kendi elleriml yaptığımı biliyorum,el becerim olmadığından çokta güzel olmamıştı.Herkesinki on adım koşunca uçuyordu,benim ki ustalıklı olmadığından olacak ki,daha çok koşmak zorunda kalmıştım.Sanırım birazda bu yüzünden bakmalı.Hayatı gereğini yapmak,pratiğini kullanarak az hata yapmak.Gerekirse usta tutup koşmadan uçurma uçura bilmek.Bilgiyle birlikte buna sahip çıktığımızda sanırım korkularımız da azalacak.Korkusuz yaşamanın hayatı kolaylaştırdığını bilmeliyiz.Yoksa her köşe başını devlerin kestiğine inanırız.
Nefis yazıydı...Yürekten kutladım.Selam,saygı...
ELEŞTİRİ / YORUM
1. “Ama, ... Zira, ... Yoksa, ... Çünkü,” ...Bu sözcükten sonra virgül gereksiz...
2. “Emre,,” İki virgül yan yana ne anlama geliyor?
3. “geldim., “Ya nokta ile virgül yan yana ne demek?
yakalayamaz….babası bile. ... Ya dört nokta yan yana ne demek?
4. “göz yaşları ...” Gözyaşı bitişik yazılır.
5. “Bırakır mıyım hiç?” Bu, soru cümlesi değil. Ünlem ister.
Hava hala sıcaktı. Elif Teyze’yi tanıdım da Hava Hala kim?
6. “Teresa geçtiler.” TERES değil, TERAS...
7. “Elif, Emre’yle muhabbette.” Yarım kalan cümleler üç nokta yan yana ister...
8. “Elif Teyzen” Elif Teyze’n olacak. Teyze özelleşti.
“Aneeee!!!” Türkçede bu sözcük ANE E E E olarak okunur.
9. “Aneeee!!!” Yan yana üç ünlem, son edebi akımda mı var?
10. “Emre’nin hikayesini baştan alalım.” HİKÂYE...
11. “Emre’nin hikayesini baştan alalım.” Bu cümle gereksiz. Öykünün ortadan bölünmesi yetmezmiş gibi bir de ders anlatır gibi bu cümle orada... Olmaz. Okuyucu anlar, yazarın meramını. “Balonum...” diye ağlıyorsa bir çocuk, ya uçmuş ya patlamış, bir şekilde elinden gitmiştir. Okuyucu olayın merakındadır. Beklemektedir. İzahata gerek yok.
İlk yazı üstünkörüydü. İkinci yazı mükemmel... Bu yazı alelacele karalanmış. Benzer bir internet öyküsünden esinlenilerek yazılmış. Orada balon balıkçı ağlarına takılarak geliyordu. UMUT işlenmişti. Burada KORKU işlenerek değiştirilerek sunulmuş.
Bu yazar, Türk Edebiyatına imzasını atabilecek niteliktedir. O nedenle onda hata olmamalı! Asla!
Mutluluklar...
Onur BİLGE
Öncelikle günün yazısı olmayı gerçekten hak etmiş Balonumu İstiyorum.Kutluyorum.
Çok doğru,bunu çoğumuz hissederiz.Aslında sahip olduğumuz her güzel şeyi kaybetme korkusu yaşarız.Bu biraz da yaşamın acımasızlığından,gel-gitlerinden kaynaklanır.Nazar deriz,göz deriz buna da bir kılıf buluruz.Daha çocuk yaşta öğrendiğimizi de bir ömür içimizden atamayız.Yazı anlamlıydı,sürükledi ve düşündürdü.Kalemin dert görmesin.Sevgilerimi gönderiyorum.
Kırmızı balon her zaman balonların şahı olarak eminim düşler ülkesini semalarında sahiplerinin onları bulmasını bekliyordur.
Bir an yeğenimin arabanın içinde Ankara- Antalya arası yol alırken yol boyunca balonunu isteyerek ağlamasını ve harap olan sinirlerimi hatırlayıp tekrar gerildim. Şu çocuklar ne tuhaf yaratıklar :))
Akıcı yazınız için teşekkürler...
Benim on yaşında kızım var. Beş altı yaşlarındaydı. Ona da bir yaz akşamı baloncudan çok sevdiği balonu almıştı babası. Hep birlikte aile olarak geziyoruz parkta. Bir zaman sonra bir masaya oturduk. O sırada kızım yanına gelen kediyi severken elinden balonunu uçuruyor ve başlıyor onun peşinde koşmaya. Tabi yakalayamıyor. Ağlaması derseniz parkın içini inletiyor. Baloncuyu arıyoruz yeni balon almak için ama o tutturuyor " ille de o balonumu isterim" diye.
Sonunda baloncu tek bir balon ile geldi Aynı balon tabi elinde. "Ben yakaladım balonunu küçük kızı. Gelip benim balonlarımın içine karıştı, bak getirdim"
Kızım " demek o beni sevmemiş. Arkadaşlarını özlediği için gitmiş. İstemiyorum baloncu amca, Onların hepsi sende kasın" deyip sesini kesmiş. Hepimiz tam bir şok yaşamıştık bu konuşmaya.
Kızım hala balon almaz baloncudan Arkadaşlarından ayırdığını düşünür inanın on yaşında olmasına rağmen.
Çocukların düşüncelerini anlamak gerçekten çok zor. Sevgiler yüreğinize