Bu ne türkü âh, bu ne ızdırap!
Bizim bildiğimiz türkü, bir toplumun kültürüdür. İnsanların acısında, sevincinde, aşık olduğunda, umutsuzluğa düştüğünde, velhasıl yaşanabilecek tüm olaylarda, duyguların ezgiye dökülmesinden türkü ortaya çıkar diye bilirdik. Böyle türküleri dinledik, böyle türkülerden zevk aldık.
Son yıllarda pop parçalarından birer satır alıp “türkü” yapmak moda oldu. Başını Ankaralı Turgut, Ankaralı Yasemin, Ayarcı Namık gibi “sanatçı”ların çektiği bir gurubun başlattığı modaya uyanlar gün geçtikçe arttı. Hatta zaman zaman ciddi türküler söyleyen ve zevkle dinlediğimiz sanatçılar da, anlamsız sözlerden oluşan “türkü”lerle kervana katıldı.
“Ayşe diye diye Fadime diyemedim
Fadime diye diye Emine diyemedim”
Haydaaa… Ayşe desen n’olur, demesen n’olur? Sonra Ayşe, Fadime, Emine diyenlere Zabıta ceza mı yazıyor? Vaktin varsa, sabaha kadar söyle, akşama kadar söyle…
“Kirpikleri oktur, yay gibi kaşı
Aşık olmuş idim kırk yılın başı”
Vah yazık. Adamcağız kırk yılın başında bir aşık olmuş. Şu başına gelene bakın! “Türkü”nün devamında nasıl yakınıyor, nasıl ferya tediyor bir görseniz. İnsanın ciğeri parçalanıyor valla…
“Ankara Devlet Su İşleri
Bırak yavrum bu işleri”
İyi güzel de, memlekette bir tek Devlet Su İşleri mi var Allah aşkına!.. “Türkü”nün içine Tarım İl Müdürlüğü’nü, Orman ve Çevre Müdürlüğü’nü katmazsan, Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü’nü, Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nü unutursan, kaç kişi dinler senin “türkü”nü?
“Eski yoldan Mamak
Yeni yoldan Kayaş
Aralardan geç abi
Çevirme var, trafiğe takılma
Arkası Bayındır Baraj”
“Türkü”yle dolmuşa yolcu arandığını da duyduk böylece. Peki, trafiğe yakalanmamak için ara yollardan gidersen, hem de “türkü”yle diğer şoförleri uyarırsan, devlet bütçesi açık vermez mi? Yanlış bunlar yanlış. Fevkalade yanlış!..
“Aramazsan arama
Zaten bende kontür yok”
Haaa. Şimdi burada biraz durmak lâzım. Hem kontürün yok, hem de “aramazsan arama” diye ukalalıktan da geri kalmıyorsun. Ya git Cep Aile’ye, Cep Öğrenci’ye üye ol, bedava mesaj çek; ya da oflazlığı bırak.
“Bayır aşağı yatır beni
Tırmala beni, kaşı beni”
Adamdaki fantezi özentisine bakın. Öyle bayır aşağı yatarsan seni öyle bir kaşırlar ki, feleğini şaşırırsın be adam. Ne kırmızı nokta var, ne “bip”var; uluorta çıkmış “kaşı beni, tırmala beni” diyor.
“Salla bi denem salla
O yana da, bu yana da salla
Ne kadar sallarsan salla
Benim olucan sonunda”
Çok beklersin daha. Oraya sallayacak, buraya sallayacak, sonra kuzu kuzu gelip senin olacak.
“Sırtına giyer Alman gocuğu
Yârimin yediği domuz sucuğu”
Eh işte. Biraz toplumsal bir soruna değiniyor. Alman gocuğunu giyip, domuz sucuğuna özenenlerin hâllerini anlatıyor. Fakat seni niye ilgilendiriyor yârin ne giydiği, ne yediği pek anlaşılmıyor. Konfeksiyoncu musun, marketçi misin belli değil birader.
“Ar gelir Osman’a ar gelir
Safiye’me karyola dar gelir”
Abooov. Safiye kaç kiloysa zağar… Osman, bunu cümle âleme ilân edip ar duyacağına, bir diyet programı bulup, Safiye’ye tavsiyede bulunsa daha iyi olur ya… Kendi bilir, öyle münasip görmüş demek ki…
“Minareden at beni
İn aşağı tut beni”
Tehoooo… O, aşağı inip seni tutuncaya kadar, bağırsağın bedeninden ayrılır, kokoreç bile yapılır.
“Tiryakiye zevk verir kahvenin kaynaması
Eşeği baştan çıkarır sıpanın oynaması”.
Diyecek bir şey yook valla. Şöyle türkü olur mu ya… Kahve kaynayacakmış, tiryaki zevk alacakmış. Sıpa oynayacakmış, eşek baştan çıkacakmış… Tövbe tövbe; hâlel olsun senin türkün.
Daha neler neler… Bunların adına “türkü”, kendinize de “sanatçı” demeyin bâri de, Pir Sultan’ların, Karacaoğlan’ların, Aşık Veysel’lerin, Muharrem Ertaş’ların kemiklerini sızlatmayın…