- 8581 Okunma
- 10 Yorum
- 0 Beğeni
MUTLULUK ÜZERİNE
Tam da istediğim zarı atmıştım.Oyun iyi gidiyordu.Beş altı yıldır yenemediğim arkadaşımı yenmeye ramak kalmıştı.Birden bir ses geldi:
--İmmmddaaat yetişinnnnn.Bıraksana lan orospu çocuğu.Ka.rşımızdaki sekiz katlı apartmandan kulakları sağır eden en nadide küfürlerin savrulduğu tiz bir kadın sesi.Dükkanın önünde üç beş kişiyiz.Tavlayı bırakıp dedikodu manyağı karılar gibi
olup biteni seyretme gafletine düştüm ben be diğerleri gibi.Aile kavgasından biraz ötedeydi durum.Kadın kendini mutfağın balkonuna zor attı.Dışarı çıktığı anda yanımdaki herkes bakışlarını göz ucuyla o tarafa doğru yöneltmeye başladı.Kadın ağlıyordu.Mahallenin en eski sakinlerinden.Bİr fabrikada muhasebe şefi.Koca mütahit.Çocukların büyüğü Fen Lisesi’nde.Küçük daha üçünde.Daireler, dükkanlar ve en son babadan kalma bir arsaya biçilen 8 trilyonluk kamulaştırma değeri.
İki ay evvel boşandılar.Kadın ve iki çocuğu evde kaldı.Adam evi terketti.Büyük oğlan
hapa başladı.Hem anneden hem babadan ayrı birbirinden habersiz harçlık alıyor.Bu aslında
ikisinden de aldığı gizli bir intikam biçimi.
Beni hayvanlar içinde en çok kediler kaale almaz.Ne köyde ne şehirde benden hiç bir
kedinin kaçtığını görmedim.Aslında pek sevmem.Tüylerine alerjim var.Çoğu defa arkadaşlara bunu gösterdim:Yanıbaşıma bir et yiyecek parçası koyarım.Oradan geçen ilk kedi gözlerini bana değilde yanımda biri varsa onlara dikerek kendini kaçmak için emniyete alır vaziyette dikkatlice sokulur ve payını kaparak uzaklaşır.Geçenlerde
sebebini bir kez daha anladım:Sitenin önünde altı yedi metrelik bir istinat duvarı var.Üstü
yeşil alan.Bir kaç çam ağacı var.Yeni doğuran kediler yavrularını otların arasına gölgelik
yerlere saklayıp çöp bidonlarında yiyecek arar.Bu zeki oğlan ve arkadaşları gecenin ikisinde yavrulardan birini yakalamış tam duvarın üzerine koymuş kim şut çekip hayvanı aşağıya doğru gol yapacak diye aralarında coşkuyla söyleşiyor.Beni uykumdan uyandıran
bu sesler oldu.Manzarayı gördüğümde merdivenleri inip oğlanların yanına varıp bir kaçının
suratına indirdiğim şamarların zaman aralığını hatırlamıyorum.Bana ana avrat söverek kaçıştılar.Yavrunun bir gözü çıkmıştı.Daha fazla bakamadım.Bizler medeniyetin insanlarıyız.Bunlar da bizim çocuklarımız.Gece bu dehşet saatinden sonra uykusunu esirgedi.Balkonda sabahladım.Çocuklarımız ülkenin en güzel kentinde yaşıyor olsa bile onlara ağaçların çiçeklerin isimlerini, hayvanların sevilmeye değer bizim gibi canlılar olduğunu, yavrularını annemizin babamızın bizi sevip, koruyup beslediği gibi beslediklerini ancak anneler ve babalar gösterebilir.Sadece bir aile kurarak.Atalarımız yaptıkları binaların duvarlarına kuş evleri yapmıştır.Kuşlar yerleşip yuva kursun diye
Sebillerin önüne kuşların su içebilmesi için küçük kuyucuklar oymuşlar.Tarih boyunca
millet olarak kabullendiimiz inançların tamamında doğaya karşı en güzel davranış biçimleri emredilmiştir.Mani dinini kabul eden Uygur çiftçisi hasat bitince tarlasında yabani hayvanların beslenebilmesi için üründen birazını bırakırmış.
Güneydoğuda bir köy.Okul binası yetmediği için köylünün biri kullanmadığı evini cüzi bir kira bedeliyle bize tahsis etti.Dördüncü sınıfların öğretmeni karne tatilinde tayinle memleketine atandı.İkinci dönem başladı.Öğretmen atanmadı.Çocuklar öğretmensiz.Sınıf 67 kişi.Köy evinde öğleden sonra haftada dört saat matematik derslerine gidiyorum.Diğer derslere öğretmenlerden kim boş olursa gidiyor.Maksat çocuklar boş kalmasın.Bir gün derse gittim.sıralar üçerli dörderli..Ön sırada üç afacan.Biri
sürekli güler.Gülmeden cenazeye bile gidemeyeceği kanaatindeyim.Babası ölmüş.Yedi sekiz kardeşin en küçüğü.Ağabeyler mevsimlik işlerde çalışıyor.Tam etkinliğe başlayacağız
kakara kikiri gülüyor.Sevimli kızamıyorum.Dersi adeta katletti.Tenefüs saati yaklaşıyor.
Gözüm sıranın altındaki yırtık pırtık çantasına takıldı.Çantanın içinde hareketlenmeler..
Serkan getir çantayı dedim.Kahkaha atarak çantayı çıkardı.İçinde simsiyah bir kedi yavrusu.Çanta masamın üstünde.Kedi içinde.Beslenme saati için evden koyulan taştan biraz yumuşak ekmek parçasını taze dişleriyle kemirmeye çalışıyor.Kimseyi umursadığı yok.Bizim afacan ekmeğini hergün bu yavru ile paylaştı.Sınıfın Mevcudu 68 di artık.Bu paylaşımı nereden öğrendi? Nasıl bu kadar ehil olabilmişti?Hiç bir gösteriş içinde bulunmadan evden verilen bir parça ekmeğin bu siyah derili ortağına bir gün dahi sesini çıkarmadı.Onu kovmadı.Onunla eş, arkadaş, dost olmuştu.Hem de bu tanımlamalardan habersiz.
Mutluluğu anlatıyordum değil mi?Tolstoy’un yukarıdaki söylemine bakın.Daha ne denebilir.Yaşamın artık gizemli bir yanı yok.Bütün büyük sözler söylendi.Büyük bombalar atıldı.Biz sadece neye inanırsak inanalım farketmez doğayı anlayabildiğimiz sürece mutlu olabiliriz.Doğayı anlamak mı?Ne alakası var canım.Ne doğası?Bizde bok gibi para var?Bütün arazileri inşaat yapmalıyız.Sürekli üretmeli sürekli tüketmeliyiz.Gayri safi milli hasıla
artsın.Gerisi fasa fiso.Çevreci politika da ne canım?Yemişim Kyoto’sunu!
Ama ben umutluyum bir gün mutlaka insanları mutlu eden makineyi de yapacağız.Peşin fiyatına sekiz taksitle alımıda mümkün olacak.Osuruktan oksijen üreten teknoloji harikaları olacak.Yapay rahim, yapay sperm, yapay anne baba hepsi mümkün olacak.Bunlar da iş mi?
Gece bu tür düşüncelerle geçiyordu.Ama ben hala değişik gel gitlerdeydim.Geçen
yıl İzmir hayvanat bahçesine gittim.Hayvan-at(gerisi mühim değil) bahçesinde tüyleri yolunmuş kuşlar, ağır bok kokuları, idamlık mahkum gibi kafesinde volta atan kurtlar.Eşimle beraber iki filin bulunduğu alana gittik.Dairesel bir alanda hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlardı.Büyük fil sürekli hortumuyla yaşadığı alanın sınırlarını yokluyordu.Biraz izledik.Canlılar içinde yavrusunu rahminde en uzun süre (2 yıl) bekleten bu hayvan sadece görmemiz için oraya getirilmişti.Çok akıllı idiler.Filleri araştıran bir hayvanbilimci onların seneler önce ölen sürüye ait bir üyenin öldüğü yeri ve kemiklerini dahi tanıyabildiklerini söylüyordu.Filleri seyrederken eşime ’bir yıl yaşamaz ’dedim.Yok
canım.Müneccim falan değilim.Kelebekten başka falcı da tanımam.Bu zavallı dev geçenlerde öldü.Ben sadece hayvanın hortumuyla yaşadığı alanın sınırlarını sürekli yokladığını yani çok sıkıldığını görmüştüm.Gerisi tahmindi sadece.
Sahi mutluluk demiştik?Bu asır ince düşüneni iki yere gönderir.Biri tımarhane öteki?Ötekini öğrenmek isteyen çevresindeki ruhu olan her şeyle empati kurmalı bence.Ağaçla, çiçekle, çocukla, hayvanla,eşle...Deneyin bakalım bu yol sizi nereye götürür.
Mutsuzluktan hayatına son verme noktasına gelen bir hint hükümdarına hiç bir hekim çare bulamamış.Sonunda bir Budha rahibini derde derman bulması için zorla saraya getirmişler.Hükümdar her türlü varlığın içinde hayattan zevk alamamaktan yakınmış rahibe.Rahip hükümdarın adamlarına şöyle demiş:Bütün ülkeyi dolaşın insanlara tek tek tam olarak mutlu olup olmadıklarını sorun.Gerçekten mutlu olduğunu söyleyen birini bulursanız onun giydiği elbiseyi rızasıyla satın alın.Getirip hükümdara o elbiseyi giydirin.Mutlaka mutlu olacaktır.Adamlar bir müddet ülkeyi dolaşıp elleri bomboş saraya geri dönmüş.Hükümdar hiddetle bağırmış:
---Koskaca ülkede gerçekten mutlu birini bulamadnız mı?
Aramaya katılan başvezir el etek öpüp söz almış.
---Efendim çok aradık.Ülkenizin en sarp dağlarına kadar gittik.Bir gün bir nehrin kenarında dinleniyorduk.Koyunlarını nehre su içmeye getiren bir çoban gördük.Yanında eşi ve birde çocuğu vardı.Çobanla kim olduğumuzu belli etmeden tanıştık.Soframıza davet ettik.Bir müddet sonra ona gerçekten mutlu olup olmadığını sorduk.Bize efendisinin koyunlarını güttüğünü, efendisininde ona her gün eşine ve çocuğuna yetecek kadar yiyecek verdiğini ama gerçekten mutlu olduğunu söyledi.Hükümdar hiddetle sordu:
---peki elbisesi nerede?
__Efendim çobanın üzerinde elbise yoktu.
KEÇE
YORUMLAR
o kadar anlamlı degerli şeylere değinmişsiniz ki..yüreğinizin güzelliğinide duyarlılığınıda ortaya cıkarmışsınız...bence o cocuklar bizim yetiştirdiğimiz evlatlarımız..nasıl bir egitim veriyoruzki kediye böyle bir eziyet yapabilecek yüreğe sahip oluyorlar...babalar işte..anneler ev hanımı ise televizyon başında ...okulda ezberçi bir zihniyet.. suç bizim ...babamız annemiz bizi böylemi yetiştirdi..biz edeple buyudük..saygıyla egitildik ..milli duygularla yoğrulduk...Allahı sevmeyi ve korkmayı bildik... şimdi hanği duyguyu verdik cocuklarımıza..
bunalıma düşen cocuk el acıp kime sığınıyor...karanlık ellere ...niye çünki biz ona sengiyi ,veremedik...Allah sığınmayı öğretmedik...
mutluluk ...hiç kimse mutlu degil..niye ?isdediğim olmuyor ..aalmıyorum..gezemiyorum...özgür değilim..
hikayenizde tam oturmuş..cokkkkk şey anlatıyor ..anlayana...
yüreğinize sağlık..