15
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2771
Okunma
Tanıyor muyum seni? Ya da tanıdığımı mı sanıyorum kendimce? Belki de hiç tanımıyorum, belki de hiç görmedim sevdam nedeni ile başka yüzünü? Belki de gördüm de görmek istemedim, kendimi aldatmayı yeğledim, ne dersin sevdiğim?
Düşünüyorum "hangisi doğru" diye. Ama yine kendime doğru cevabı veremiyorum. Yine çelişkiler içinde, yine “ belki” dediğim düşünceler içinde yoğruluyorum. Doğru
cevap hangisi tam olarak bilmiyorum.
Benim tanıdığım sen, tek bir uğraşı, uğraştan saymazsın. Her çiçekten bal almak isteyen arı gibi, her işi dener, sonra sana uygun olanı seçersin. Beş dakikanı boş geçirmek sana göre değildir. Sevda için yapamayacağı hiçbir şey yoktursenin. Beş dakika, bir saat yeterdir sana, sevgi ile konuşup anlaşabilmek için.
Dostluklarına değer verirsin. Dostun için her şeyi göze alır ve onun iyiliği için durmaksızın gidersin peşinden, sonuç alana kadar. El attığın her işi başarırsın. Başarısızlık yoktur senin lügatında. Fedakârlık yaparken, karşındakinin ne kadar fedakâr olup olmadığı önemli değildir senin için. Yeter ki, yalanı ve dolanı olmasın o kişinin.
Sessiz kalmayı bilmezsin. Karşındakini konuşturabilmek için elinden gelen her şeyi yaparsın, ya da ben öyle biliyormuşum. Çünkü öyle olmadığını ne yazık ki çok iyi anlıyorum artık. Günlerdir, hatta aylardır sessizlikleri oynuyoruz seninle. Birbirimiz ile tek kelime konuşmadan, günlerce bakabiliyoruz bilinmeyen yerlere. Birbirimize söyleyecek sözümüz mü kalmadı bilmiyorum ama benim söyleyecek çok sözüm olduğunu biliyorum. Yine de, sessizce bekliyorum beni bıraktığın yerde. “Merhaba “ demek istiyorum, hemen vazgeçiyorum. “Ya işi varsa” deyip, yine kendimi kandırıp geri dönüyorum. “Evet, işi vardır mutlaka" Sonra, günde birkaç dakikasını ayıramayacak kadar mı meşgul? diye soruyorum kendime. İşte o zaman tüm gerçekler en acı şekilde seriliveriyor gözlerimin önüne ve yine titreyerek dönüyorum kendi sessizliğimin içine.
Elime alıyorum kâğıt ve kalem. Yazmaya çalışıyorum bir şeyler, kelimeler donmuş sanki, dökülmüyor tek bir kelime. Kâğıtlar bana bakıyor, ben kâğıtlara. Aklımda ise bin bir düşünce. Yine, kendimi ikna edecek bir şeyler bulmak için çabalıyorum, olmuyor. Bu defa ikna edemiyorum yüreğimi ve beynimi. Haykırsam diyorum sesim duyulacak ve dağların arkasından tekrar dönüp bana gelecek. Korkuyorum sesimden, kendimden ve düşüncelerimden. “Sus " diyorum dilime. " Sus sakın konuşma, kelimeler bazen yakıcıdır unutma” Kalkıyorum oturduğum yerden. Atıyorum kendimi balkonuma. Bulutlarla konuşuyor, yakamozlara sesleniyor, yıldızları tutup alıyorum saçıma ve fısıldıyorum onlara haykırışlarımı. Onlar duyuyor ve anlıyorlar beni, biliyorum.
"Hani" diyorum, hani demişti ya bana, “ istediğin zaman seslen, ben rahatsız olmam” diye. “Bu kelimeyi söylerken keşke beni tanımadığını bu kadar belli etmeseydi” diyorum kendi kendime. Çünkü ben rahatsız etmekten korkarım başka birini ve rahatsız olduğunu ima eden tek bir kelime yıkar beni.
Bunları bilmeli sevgili ve ona göre konuşmalı değil mi?
Ben, hiçbir zaman dilenci olmadım sevgili, hiçbir zaman sevgi dilenmedim hiç kimseden. Sevdimse kendi içimde sevdim ve oradan çıkartmadım dışarı. “Elveda” dendiğinde “Neden gidiyorsun şimdi” demedim.” Gidiyor ise sevgili vardır bir nedeni. Ya artık sevmiyordur beni, ya da bulmuştur başka bir sevgili” Dönerim arkamı, el bile sallamadan çeker giderim oradan ve bir daha dönmem o yerlere, o yüreklere geri. “Bitti” dediğinde gerçekten bitmiştir sevgi ve bir daha dönüşü yoktur o sevginin yüreklere.
Ben, bir defa sevenlerdenim. İkinci bir sevgiyi sığdıramam yüreğime. İkinci bir eli değdiremem tenime, ikinci bir göz bakamaz gözlerime ve ikinci bir kişinin kokusunu alamaz burnum. Sevdam ile gelip sevdam ile gitmesini bilirim.
Eğer “ elveda” demek isteyip de diyemiyorsa dilin, kâğıtlara yaz "ELVEDA " diye as pencerene. Sana tek bir soru sormadan dönüp arkamı giderim inan bana.
Türkan DİNÇER
00:15