- 3529 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Türkülerimiz-1
Mustafa CEYLAN
************************
*Türkü yazalım(ÇIĞIRALIM-YAKALIM) türkü...
*Nerdesiniz şairlerim?
Türkü, anonim Türk Halk şiirinin önemli bir nazım biçimidir. Söyleyeni belli türkülerimiz olduğu gibi, artık anonimleşmiş, söyleyeni belli olmayan türkülerimiz de vardır. Tıpkı mânilerimiz gibi, türkülerimiz de bizim çok önemli, milli, edebî temel değerlerimizdendir. Bizi biz yapan ve hasretimizi, gurbetimizi, sılamızı, özlemlerimizi, yüreğimizi ezgisinden nakaratına varıncaya kadar nakış nakış işlediğimiz türküler, bizim türkülerimizdir.
Türküye;Azeri Türkleri mahnı, Başkurtlar; halk yırı, kazaklar; Türkî, türik halık eni, Kırgızlar; eldik ır, türkü, Kumuklar; yır, Özbekler; Türkî, halık koşiği, tatarlar; halık cırı, Türkmenler; halk aydımı, Uygur Türkleri; nahşa, koça nahşisi demektedirler.
*
Türküler,başlangıçta sahibi-yazanı-çığıranı-söyleyeni belli ürünlerdir. Ancak zamanla, asıl sahipleri unutulur ve sonraki nesiller tarafından halkın dilinde dolaşa dolaşa farklı coğrafyalara yayılır. Türküler, böylelikle anonimleşir. Önceleri mahalli kimlik gösteren türküler, zamanla milli kimliğe dönüşür.Kimileri de sonlarında metnin kime ait olduğunu gösteren ifadeler (mahlas) içerir. Türkülerin anonimleşmesinde, daha çok göçler, kervanlar, askeri sevkler, gurbete iş için gidişler, gezgin halk şairlerinin faaliyetleri, yakın zamanlarda da basın ve yayın organları rol oynar.
*
KİM NE DEDİ?
Cahit Öztelli: Türkü; halkın iç âlemini yaşatan, beşikten mezara kadar bütün yaşayışını içine alan en dikkate değer edebi ürünlerdir.
Nihat Sami Banarlı: Koşma biçimindeki bir manzumenin her dörtlüğüne beşinci veya beşinci-altıncı mısra ilavesiyle söylenilen halk şiiridir.
Muzaffer Uyguner: Her mısrası kafiyeli üçer mısralı kıtalar ile yine kafiyeli ve iki beyitten oluşan ara nağmeleri olan ve çalınıp söylenen folklorik halk şiirleridir.
Fuat Köprülü: Türklere özgü bir beste ile söylenen halk şarkılarıdır.
Pertev Naili Boratav: Düzenleyicisi bilinmeyen, halkın sözlü geleneğinde oluşup gelişen, çağdan çağa ve yerden yere içeriğinde olsun, biçiminde olsun değişikliklere uğrayabilen ve her zaman bir ezgiyle söylenen şiirlerdir.
M. Öcal Oğuz: “Anonim” halk şiirleri arasında yer alan “türkü”yü ele aldığımız zaman kafiye örgüsü, nazım birimi, vezin ve hacim gibi “dış” unsurlar bakımından belirli bir şekille karşılaşmamaktayız. Bize göre “türkü”, “Türklere mahsus ezgiler” olup bir nazım şekli veya türünün adı değildir.
*
Genel olarak, türkü nazım biçimi YAPI ve SÖZLERİ BAKIMINDAN iki bölümden meydana gelmektedir.
1-BENT=Türkünün asıl sözlerinin bulunduğu bölüm
2-NAKARAT=Herbendin sonunda tekrar edilen "bağlama" veya "kavuştak" adı da verilen bölüm.
BENTLER ve KAVUŞTAKLAR kendi aralarında kafiyelenirler.
Türküler, HECENİN her kalıbıyla söylenirler. Ancak, en çok 7, 8 ve 11 hece kalıplı olanları vardır.
Türkülerin konuları çok değişiktir. Aşktan günlük olaylara,kahramanlıklardan, iş türkülerine varıncaya kadar bir çok konuda "türkü yakılır veya çığırılır."
Anadolu insanı ve çoğunlukla da Anadolu ozanları herhangi önemli bir olayda hemen "türkü yakmışlar veya türkü çığırmışlar"dır. Bana göre türkü yakmak, türkünün sözlerini, yani güftesini yazmak, ortaya koymaktır. Çığırmak ise, onu bestelemek, müziğiyle kanatlandırmaktır.
Türküler,
a-KONULARI
b-EZGİLER
c-YAPILARI bakımından sınıflanabilir. Ayrıca, SÖYLENDİKLERİ BÖLGEYE GÖRE de ad alırlar. Örnek: urfa Ağzı, Bingöl Ağzı, eğin ağzı, vs. Bazen de türküler, kendisini meşhur eden tek bir söz, güftesinin içindeki bir veya birkaç kelime ile de anılırlar. Mesela: Mihriban, Zeynebim, Fidayda vb...
1-EZGİLERİNE GÖRE TÜRKÜLER
Ezgilerine göre;
a-Usullü Türküler :Genellikle oyun havaları olup, Konyada "Oturak", Urfa’da "Kırık"
b-Usulsüz Türküler: Çoğunluğu uzun havalardır ve "divan, bozlak, koşma, hoyrat, kayabaşı, Çukurova" gibi çeşitleri vardır.
*
2-KONULARINA GÖRE TÜRKÜLER
1-Ninniler
2-Çocuk Türküleri
3-Doğa Türküleri
4-Aşk Türküleri
5-Kahramanlık ve Askerlik Türküleri
6-Tören Türküleri
7-İş Türküleri
8-Karşılıklı Türküler
9-Ölüm Türküleri (Ağıtlar)
10-Oyun Türküleri
Şimdi bütün bu çeşitlere örnekler verelim :
1- NİNNİLER
Adı üstünde, annenin çocuğunu kucağında veya beşiğinde-yatağında uyutmak için kendine özgü bir besteyle söylediği basit sözlü türkülerdir. Ana yüreğinin evlâd karşısındaki duyarlılığını yansıtır.
NİNNİ BEBEĞİM NİNNİ
"Uyusun da büyüsün
Rap rap diye yürüsün"
Çıksın da mahallleye
Herkes oğlumu görsün
Yiğitler üstü yiğit
Atadan alır öğüt
Ninni bebeğim ninni
Ninni yiğidim ninni..
..............eee eee eee.."
Mustafa CEYLAN
*
NİNNİ KIZIM NİNNİ
Kızımın, hoştur huyu
Selviye benzer boyu
Uyudukça büyüsün
Uyu bebeğim uyu
Gözlerin ceylan senin
Bakışın sultan senin
Uyu güzelim şimdi
Ninni bebeğim ninni
Mustafa CEYLAN
2-ÇOCUK TÜRKÜLERİ
"Daha dün annemizin /Kollarında yaşarken /Çiçekli bahçemizin / Yollarında koşarken/Şimdi okullu olduk /Sınıfları doldurduk" şeklinde sözleri bulunan çocuk türküsünü hepimiz severiz ve çocukluğumuzun unutulmaz anıları arasında yer alır hep, öyle değil mi?
Millî bayramlarda, müsamerelerde söylediğimiz türküler; bize, çocuk aklımıza ve yüreğimize candan, samimi bir şekilde seslenen; seslendiği her çocuğa iyi, hoş ve etkili düşünceler bırakan çocuk türkülerimiz...
Sahi, 43 yıldır şiir dünyası içindeyim. Üstelik 3 evlâd, 4 de torun dedesiyim. Bugüne kadar bir çocuk türküsü yazmak aklıma niye gelmedi? Gafletten kurtulmanın zamanı geldi de geçiyor bile. Benim, senin, onun ve de tüm ülkemizin geleceği olan çocuklarımız için yazmalı kalemlerimiz birazda. Dedik ve ilk örneği yazdık, bakalım olmuş mu?
BAYRAK BAYRAK
Çağdaş bilim teknikten
Hız ve ilham alarak
Koşarım geleceğe
Koşarım bayrak bayrak
.....Karanlığa ışığım
.....Ben yurduma aşığım.
Renk alır tarih Türkten
Ders alır Atatürk’ten
Bayrağım inmez gökten
Coşarım bayrak bayrak
.....Karanlığı ağarttım
.....Ayyıldızla donattım
Mustafa CEYLAN
3-DOĞA TÜRKÜLERİ
Adı üstünde konusu doğa olan türkülerimizdir. Dağ, bayır,dere, ırmak, göl, orman, ağaç, bitki, böcek, kuş vs kısaca doğa ve doğada bulunan varlıkları anlatan, onlarla türküyü çığıran-yakan arasında yürek bağı oluşturan türküler...
KARA GÖZLÜ KARA DAĞLAR
Kara gözlü kara dağlar
Alafınız geçti m’ola?
Azgın dere en sonunda
Köprüleri biçti m’ola?
....Ah aman da kara gözlüm
....Sende midir bulut yüzlüm?
Baharınız geçer fasıl
Hasretliğim acep nasıl?
Suna gelin usul usul
Bağrınıza göçtü m’ola?
.....Ah aman da kara gözlüm
.....Sende midir bulut yüzlüm?
Doruklara sis çöktü mü?
Kayaları yel söktü mü?
Yaprakları su öptü mü?
Kuzu sudan içti m’ola?
.....Ah aman da kara gözlüm
.....Sende midir bulut yüzlüm?
Yıllar var ki göremedim
Hatırını soramadım
Çiçek çiçek, adım adım
Arı güle uçtu m’ola?
.....Ah aman da kara gözlüm
.....Sende midir bulut yüzlüm?
Mustafa CEYLAN
4-AŞK TÜRKÜLERİ
Sevgiliye duyulan özlemi, ayrılğı veya vuslatı terennüm eden içli türkülerimizdir.
CEYLANIM
-Üstad Musa Eroğlu’na saygılarımla…
Bir kilim baharı duvarda, yerde
Akdeniz köpüğü camlarda perde
Kız sana kavuşan düşer mi derde?
…………….Ceylanım ceylanım nazlı ceylanım
…………….Yanar hasretinle yanar her yanım.
Gökçe boncuk durur hilal kaşında
Bıldır söz vermişti çeşme başında
Ceylanı sormayın yirmi yaşında
…………….Ceylanım ceylanım nazlı ceylanım
…………….Yanar hasretinle yanar her yanım.
Kara kirpiklerle delinir yıllar
Tatlı tebessümle çiçektir dallar
Sırmalı yelekde yeşiller allar
…………….Ceylanım ceylanım nazlı ceylanım
…………….Yanar hasretinle yanar her yanım.
Siyah saçlarında yağmur kokusu
Gurbete düşmektir büyük korkusu
Gözünün bebeği yosunlanmış su
…………….Ceylanım ceylanım nazlı ceylanım
…………….Yanar hasretinle yanar her yanım.
Mustafa CEYLAN
5-KAHRAMANLIK ve ASKERLİK TÜRKÜLERİ
Kahramanlık, yiğitlik, askerlik, savaş, göç, hücum gibi olayları yiğitçe bir üslupla anlatan türkülerdir.
BEŞPARMAK DAĞLARI
Beşparmak dağları haberin olsun
Kısmetse gelirim bir bahar sana
Çizdik ayyıldızı, kovduk düşmanı
Gelirsem yapışmam iki yakana
Yeter ki barışa yolların olsun
Sevgiye çiçekli dalların olsun
Türklüğün gücünden halların olsun
Yine kavuşurum yine ben sana
Tepene çıkmasın tankın paleti
Yapılsın ovaya dostluk göleti
Türkoğlu bırakmaz can hürriyeti
Yapılan yakışsın çağdaş insana
Beşparmak dağları unutma bizi
Şehitlerim yatar hep dizi dizi
Başta yiğit Cengiz Topelimizi
Senden uğurladık, senden Allah’a..
Mustafa CEYLAN
1975
6-TÖREN TÜRKÜLERİ
Nişan ve düğün törenlerinde, özellikle de kına yakma adeti sırasında okunan türkülerimizdir.
AK ELLERİN KINA TÜRKÜSÜ
Ak ellerin kınalardan öyle hoş
Gelinm’oldun a can kızım, can kuzum
İnce bele al ipekler bağlayıp
Gidiyorsun güle güle git kuzum
……….Kutl’osun da kuzum kınan kutl’olsun
……….Ömür boyu yavrum ağzın datl’olsun.
Ak ellerin kınalanmış koklayım
Koklayımda ( a can kızım)
……………..ömür boyu saklayım
Sabah olsun (a can kızım)
……………..elimle duvaklayım
……….Kutl’osun da kuzum kınan kutl’olsun
……….Ömür boyu yavrum ağzın datl’olsun.
Ak ellerin çile nedir görmesin
Alın yazın göz yaşını vermesin
Yarın olsun(a can kuzum)
…………….yepyeni bir evdesin
……….Kutl’osun da kuzum kınan kutl’olsun
……….Ömür boyu yavrum ağzın datl’olsun.
Ak ellerin burcu burcu mis gibi
Bahçelerde çiğdem çiçek süs gibi
Hasret koyma ( a can kızım)
……………….bizleri herkes gibi
……….Kutl’osun da kuzum kınan kutl’olsun
……….Ömür boyu yavrum ağzın datl’olsun.
Mustafa CEYLAN
7/ 8-İŞ TÜRKÜLERİ ve KARŞILIKLI TÜRKÜLER
Tarlada, bağda, bahçede toplu çalışılırken gene toplu olarak söylenilen türkülerimiz iş türkülerimizdir. . Karşılıklı türkülerimiz de belli bir konu üzerinde iki kişi veya kişilerin karşılıklı söylediği eğlenceli ve hafif konulu hoş türkülerimizdir. Aşağıdaki türkümüzde ekin biçmeye giden imececilerle, imecebaşının bir iş türküsünü karşılıklı olarak söyleyişleri bulunmaktadır.
HAYDİ BAAM!
Haydi baam koç yiğitler durma yok
Gölgeye yatıp da bıyık burma yok
Tarla tapan biçilmeyi bekliyor
(…………Çaykaralar içilmeyi bekliyor)
Terlesin sırtlar da iş buyurma yok..
İmececiler:
Tarla tapan biçeriz
Boz yaylaya göçeriz
Çaykara senin olsun
Çay demlensin içeriz.
……..İçeriz de (aman ağam)içeriz
……..İyi kötü(ne var ise)seçeriz…
İmece Başı:
Haydi baam koç yiğitler tırpana
Tarla tapan kalır mı hiç kurbana?
Sarı güneş tepemizde bekliyor
(…………Çaykaralar içilmeyi bekliyor)
Kara toprak alev alev(onu gel sen bana)
……………………….bana sor bana..
İmececiler:
Tırpan oynar ustadan
Bir elâ göz mesteden
Çaykara senin olsun
İçeriz biz destiden
……..İçeriz de (aman ağam)içeriz
……..İyi kötü(ne var ise)seçeriz…
İmece Başı:
Haydi baam koç yiğitler yığına
Gölge indi Kargalının bağına
Bebe belik evde avrat bekliyor
(…………Çaykaralar içilmeyi bekliyor)
Bizden selam olsun Elmadağına
İmececiler:
Yığın dibi gölgedir
Dert adamı söyletir
Çaykara senin olsun
Yayık ayran böyledir.
……..İçeriz de (aman ağam)içeriz
……..İyi kötü(ne var ise)seçeriz…
Mustafa CEYLAN
(*)Çaykara : Su gözesi.
Kargalı : Elmadağ üzüm bağlarının bulunduğu yeşil bölgenin adı.
9-ÖLÜM TÜRKÜLERİ(Ağıtlarımız)
Ağıtlarımız, yürek yangınlarımızdır. İçimizin en hüzünlü zamanları haykırdığı türkülerdir. Anadolu ağıtçı kadınları geleneğimiz, Dünyada hiçbir millet de bulunmayan bir gelenektir. Ağlamak… içten… Seller gibi çağlaya çağlaya ağlamak. Çoğunlukla ölen kişi gençse, gelinse; bir hastalık, bir cinayet veya kaza sonucu vefat eden genç ise, ağıtçı kadının yaktığı ağıdı gökyüzü bile susar ve dinler. Nitekim, benim annemin annesi Miyase, Anadolu ağıtçı kadınlarından birisiydi. Beni şair yapan amcamın destan ve yaktığı türkülerle anneannemin ağıtlarıdır diyebilirim.
Kayacan’ ın Ağıdı (Neredesin Sabahat?)
KAYACAN’ IN AĞIDI
“NEREDESİN SABAHAT? ! ”
Aşkım ve heyecanım; en mübârek işimdin
Ocağımı tüttüren sımsıcak ateşimdin
Hayatımdın, eşimdin; her mevsim güneşimdin
......Şimdi karanlıktayım, çekilmiyor bu hayat,
......Öksüz, yetim kalmışım, neredesin Sabahat?
Bundan böyle alnıma nakşetmişim her gamı
Gidişin zindanlara çevirdi şu dünyamı
Bilmem nasıl yaşarım, gündüzü ve akşamı?
......Sığmıyorum evlere kırıldı bende kanat
......Boynu bükük kalmışım, neredesin Sabahat?
Dayanmam mümkün değil, çektiğim acılara
Şimdi mekân perişan, zaman ise kapkara
Sanki başıma çöktü Burdur ile Ankara
......Seni benden kopardı, Yüce Yaradan, Ahad
......İki gözüm iki sel, neredesin Sabahat?
Bu şehrin caddeleri fırtına, ayaz ve kar
Vücuduma emânet başımda durur efkâr
Koştuğum bütün yollar yalnızlığıma çıkar
......Koşamam, yürüyemem; etsem de sabır, sebat
......Neredeysen geri gel, neredesin Sabahat?
Çocuklarla torunlar hıçkırıp ağlaşırlar
Dostların hatıranla avunup söyleşirler
Şimdi fotoğrafların acımı paylaşırlar
......Deli kuşlar gibiyim, edemem istirahat
......Hüzün elem doluyum, neredesin Sabahat?
Evin, eşyan duruyor; yatağın kar, buz, soğuk
Söyle nereden çıktı, bu âniden yolculuk?
Masum çocuğa döndüm- sesim çıkmıyor boğuk;
......Gülmek bana haramdır, her şey anlamsız, bayat
......Sensiz çılgına döndüm, neredesin Sabahat?
Senelerce çilemi çektin de of demedin
Hüznümü kader yaptın, bir gün tatlı yemedin
“Gidiyorum Kayacan, gayri hoşça kal! ” dedin
......Yüce dağlar devirdin üzerime kat be kat
......Garip, mahzun kalmışım, neredesin Sabahat?
Uyusam uyanamam, uyansam göz yumamam
Atomu ağlatıyor bilirim şu ağlamam;
Ben garip bir yazarım, ötesini anlamam;
......Kabrin gül bahçesidir, asvalttır sana Sırat
......Beni de al yanına, neredesin Sabahat?
Apansız geldi hazan, kırıldı elim-kolum
En koyu gecelerde düğümlenince yolum
Bilmem ki ne diyeyim, felek en büyük zalim
......Mekânın Cennet senin, nur – huzur içinde yat
......Dualarım seninle, neredesin Sabahat?
Kimse bilmez ruhumda olan büyük depremi
Parçaladı içimi sensizlik denen mermi
İnsan böyle âniden bırakıp da gider mi?
......Kaderde mi, bende mi bilmiyorum kabahat?
......Gönlümün sultanıydın, neredesin Sabahat?
Daktilomun sesini kırk senedir çektin de
Yüreğime sevgiyi tohum tohum ektin de
Bak, göz yaşım sel oldu, aramızdan gittin de
......Aynalara bakamam, n’ olur elini uzat!
......İşte dünyam toz duman, neredesin Sabahat?
Yüzden fazla kitabı senin sayende yazdım
Sen varsın diye evde, nice dünyalar gezdim
Her saniye tükendim, hayattan bıktım, bezdim
......Mevsimler gelip gider, bana her iklim berbat
......Çünkü yoksun yanımda, neredesin Sabahat?
Şimdi anımsıyorum, evlendiğimiz günü
Sade bir tören gibi yaptığımız düğünü
Yıkıldım, duman oldum; dağdan söktüler günü
......Makberi söylemekte edebiyat ve sanat
......Öyle hasretim sana, neredesin sabahat?
Nice nice makama desteğinle ulaştım
Göz yaşından bulutum, büyük dağları aştım
Canımın çekirdeği gör ki ne derde düştüm?
......Benim de dileğimi Yaradan’ ıma anlat
......Dayanamam acına, neredesin Sabahat?
Bir köylü çocuğundan koca bir yazar yaptın
İnandın, iman ettin; yalnız Allah’ a taptın...
Bu çekilmez dünyada beni yalnız bıraktın
......Düzenim allak bullak, ağzımda kalmadı tat
......Çağır ki ben geleyim, neredesin Sabahat?
Bakışın ve gülüşün gözlerimden gitmiyor
Bitsin diyorum ömrüm, neden bilmem bitmiyor?
Yıkılası bu dünya birazcık bekle diyor
......Beynimdeki elemler Dicle, Sakarya, Fırat
......Istırabın bana dost, neredesin Sabahat?
Paylaştın yokluğumu, aşkımı, düşüncemi
Kendine kutsal saydın, zulmümü, işkencemi
Sen gidince bir tanem, dümen tutmuyor gemi
......Tayfunlara tutuldum, yapamam hiçbir sürat
......Gönlümün limanıydın neredesin Sabahat?
En kötü günlerimde destek verdin, el verdin
Yüreğime ilhamı, kalemime dil verdin
Hazin hazin ağladım, bembeyaz mendil verdin
......Acına dayanamam, kalmadı bende takat
......Bir iy’ olmaz dertteyim, neredesin Sabahat?
Evimde, yüreğimde halâ izin duruyor
Sessiz sessiz ağlarım, Tanrı beni görüyor
Bazen de düşlerime bakışların giriyor
......İçimden gizli bir ses:” İsa perdeyi kapat! ”
......Diyor, ama yapamam; neredesin Sabahat?
Çığlar düştü başıma, üşüyor üşüyorum
Ömrün ahir çağında seni düşünüyorum
Yere, göğe sığmadım, sanki taşınıyorum
......Can tenimde misafir, bir gün uçacak fakat,
......Daim seni bekliyor, neredesin Sabahat?
Küstüm açan çiçeğe, dava açtım bahara
Gömdüm ümitlerimi gelip geçen yıllara
Seni anlatıp durdum inan ki torunlara
......Ankara’ yı dar etti, bu ayrılık, bu firkat
......Özledim gülüşünü, neredesin Sabahat?
Kabrini pür-nur ile dolduruyor Yaradan
Sıra bize gelmiş ki gitmekteyiz sıradan
Daha dün doğmuş idik, ömür geçti aradan
......Şu anlamsız zamanı nurlu elinle donat
......Özledim, çok özledim; neredesin Sabahat?
Kan ağlıyor kalemim, kitaplar acı, çığlık
Geceler yastığımda düğüm düğüm hıçkırık
Azrailim savcıdır, bense en büyük sanık
......Az kaldı oralara, geleceğim ben, heyhat:
......Derdim sana kavuşmak, neredesin Sabahat?
Darma dağınık evren, söndü bütün ışığım
Güz bile gelmemişti kurudu sarmaşığım
Seni alan toprağa ben hergün dolaşığım
......Kara yere bendoldum, ümidi eyledim azat
......Elin tutmak isterim, neredesin Sabahat?
Giremem mutfağına, ışıkları yakamam
Şöyle gülen bir yüzle olaylara bakamam
Susuz kalan ırmağım, çağıldayıp akamam
......Yürüsem yol çıkmazda, şahlansam topaldır at
......Sanki bir özürlüyüm, neredesin Sabahat?
Zerreler ve ummanlar inliyor mateminle
Gönül kuşum, sevdiğim inlerim özleminle
Geceleyin uykumda bir ses haykırır: Dinle!
......Dinlerim gelen sesi, ederim figân-feryat
......Sesini de özledim, neredesin Sabahat?
Renklerin cümlesini çevirmişim siyaha
Zifiri gecedeyim erişemem sabaha
Dağlar bile dayanmaz, kalpten çektiğim ah’a
......Ömür çok hızlı geçti, sürmedik hiç safahat
......Benim çile ortağım, neredesin Sabahat?
Gündüz hayalimdesin, geceleri düşümde
Bir büyük ağrı gezer kahrolası döşümde
Geçenlerde öğrendim Azrail var peşimde
......Dedim ki Yüce Mevlâ’ m yüzün görmeyi sağlat
......Duam, aşım, ekmeğim, neredesin Sabahat?
Yedi deniz birleşse hicranıma denk olmaz
Yaşadığım uçurum yedi denizle dolmaz
Ezel-ebed gülümsün, hem de yaprağı solmaz
......Cennetine al beni, bir de yerimi camlat
......Beraberdir ruhumuz, neredesin Sabahat?
Hangi tarafa baksam, hep seni görüyorum
Yüreğim parça parça mum gibi eriyorum
Yelkovan akrep koptu, saatim duruyorum
......Kesmişim dünya ile sen gideli irtibat
......Sensiz deliriyorum, neredesin Sabahat?
İçimde gam kasavet, ciğerim oldu kebap
Seni benden daha çok seviyormuş Yüce Rab
Yandım, tüttüm, kavruldum; gelmiyor ki bir cevap
......Sesime ses ver gayri, bana da tanı fırsat
......Dilim kelepçelendi, neredesin Sabahat?
Dünya hali bu canım, sensiz her şey boş ve hiç
Şimdi çok uzağımda mutluluklarla sevinç
Yıkıldım duvar duvar, yıkıldım kerpiç kerpiç
......İçime ateş düştü, yüzüme indi tokat
......Yanarım alev alev, neredesin Sabahat?
Göz bebeğim, canımdın; öyle güzel, öyle saf
Seni tarife yetmez mısra mısra cümle lâf
Çok acılar çektin de demedin bir kere öf!
......Haydi rüyama gir de kulaklarımı çınlat
......Evin direği çöktü, neredesin Sabahat?
Sarardı yaprak döktü son baharda yeşil bağ
Dinamitlendi sanki yaslandığım koca dağ
Gönlümün üzerine gümbürdedi dağdan çığ
......Bilemem nerden çıktı bu dönülmez seyahat?
......Hakk buluşturur bizi, neredesin Sabahat?
Kara toprak mıknatıs, aldı başımdan tacı
Damar damar çekiyor vücudumu bu acı
Nefes alamıyorum, sensin bunun ilâcı
......Söyle de meleklere yaralarımı bağlat
......İnan gökler ağlıyor, neredesin Sabahat?
Çağır, duyarım seni, beni de yanına al
Unutma ki meleğim hakkımı ettim helâl
Gelen gidecekmiş hep böyle imiş bu kural
......Diyorlar ki yaşa git, ahbaplarını ağlat
......Ben de ağlıyorum bak, neredesin Sabahat?
Hüznümün girdabında sele döndü gözlerim
Acıların destanı satır satır sözlerim
Sana pek çok muhtacım, yanar, tüter, özlerim
......Dağı delesi gelir, Kayacan oldu Ferhat
......Hasretin dayanılmaz, neredesin Sabahat?
Simsiyahtır kâğıtlar, boynu bükük yazılar
Annesini soruyor masum yüzlü kuzular
Geçip gitti seneler, yüreciğim sızılar
......Gel be güzel Azrail, kapımı vurup “çat! çat! ”
......Yaşasam neye yarar, neredesin Sabahat?
Canlanır hatıralar evin her köşesinde
Pamuk ellerin durur camların perdesinde
Ömrün anlamı vardı ılıman nefesinde
......Mecnun’ um kızgın kumda, ırmaklara bak çağlat
......Tutuşur ciğerlerim, neredesin Sabahat?
Okundukça ezanlar yapıyorum duayı
Sen de yoksan içinde ne yapayım dünyayı?
Kahrolurum yaşarken haftayı, günü, ayı
......Bilmiyorum nereye yapmalıyım müracaat?
......Adresleri şaşırdım, neredesin Sabahat?
Depremden daha beter bu apansız gidişin
Yapacağın çok vardı, ne çabuk bitti işin?
Bu kader nasıl kader, sorarım neden, niçin?
......Seni arayıp durur kızlar, torunlar, damat
......Gaiplerden bir ses ver, neredesin Sabahat?
Kabrini ziyarette içimi okuyorsun
Yattığın yerden bana sevgiyle bakıyorsun
Geçen bunca seneyi tutup anlatıyorsun
......Yangınlar içindeyim, ateşe şebnem damlat
......Başımdan tüter duman, neredesin Sabahat?
Viraneye çevrildi etrafım, yörem, yanım
Bir tanem yoksun diye, yoksun diye sultanım
Zifiri gecelerde baştanbaşa vatanım,
......Kabrindeki nurlardan enerji, ışık fırlat
......Darma duman olmuşuz, neredesin Sabahat?
Aklım gitti başımdan, döndüm çılgın deliye
Bu zalim kara yazı bize yazılmış niye?
Bekle ben de gelirim, belki gelen seneye
......Zaten kuşlar kanatsız, yaralanmıştır kırat
......Haydi tut ellerimden, neredesin Sabahat?
Mustafa CEYLAN
**********************DEVAM EDECEK************************************
Mustafa CEYLAN
YORUMLAR
Eylül 1900 Kardeşim;
(((Daha dün annemizin))) dediğiniz gibiyse, MOZART bestelemiş, sözleri de dilimize tercüme edildiyse, demek ki DURUM DAHA VAHİM...
Yani,
çocuk şarkımız, çocuk türkümüz yok demektir...
üzüntüm arttı...
Vah bize, yazık bize...
Nerde benim HECECİ ŞAİRLERİM,
NEREDELER, DUYSALAR, YAZSALAR, OKUSALAR YA...
((((arıbeyi ve eylül1900 kardeşlerime))))
TEŞEKKÜR EDİYORUM,
SELAMLAR, SAYGILAR...