- 1801 Okunma
- 19 Yorum
- 1 Beğeni
Kürt Meselesi Çözülürken...
Kürt Meselesi Çözülürken
Kürt Meselesi Nasıl Çıktı?
Öncelikle Kürt meselesini daha iyi anlamak için Kürtlerin Osmanlı Daveti’ndeki idari ve sosyal yapılarına bakmakta fayda var.
Kürtler Osmanlı Devleti’nde yarı özerk bölgeler şeklinde Mirler(Bey) tarafından olmak üzere kısmen kendi kendilerini yönetiyorlardı. Tarihsel süreç içerisinde bu bölge daha çok coğrafik nedenlerden dolayı gerçek anlamda hiçbir devletin hâkimiyetine tam olarak geçmemiştir. Osmanlı Devleti Kürt ve Kürdistan kavramlarını kullanmakta hiçbir beis görmemiştir. Hatta Osmanlı devleti’nde bölgenin adı Kürdistan eyaleti olarak, bastırılan haritalarda da yer almıştır. Osmanlı Devleti döneminde de Kürt isyanlarını görmekteyiz ancak bunlar daha çok idari problemler, vergi meseleleri ve merkezi hükümete asker verme konuları ile ilgili isyanlardır.
Mesela 1842’de çıkan Bedirhan isyanının ana nedeni 2. Mahmut döneminde kurulan sekban-ı cedid ordusuna Kürdistan diye tabir edilen bölgeden de asker toplanması ve o dönemin Kürt yöneticilerinin bundan, fazlasıyla rahatsız olmalarıdır. Bunun üzerine1842’de Bedirhan Bey Kürdistan’ın bağımsızlığını ilan ederek bugün ki Van, Siverek, Viranşehir, Musul ve Urmiye’ye kadar hâkimiyet alanını genişletmiş ve kendi adına para bastırmıştır. Ancak 1847’de yeğeni Yezdan Şer’in Osmanlı devleti’yle işbirliği yapması sonucu Osmanlı Devleti tarafından yenilmiştir. Ve ilginçtir isyanı bastırtanlara da takılan madalyanın adı Kürdistan madalyasıdır. Yine bu dönemde çıkarılan bir kanunname ile 20 Cemaziyülevvel 1263 (1846) tarihinde Kürdistan Eyaleti resmen kurulmuştur. Maarif Vekâleti’nin yayınladığı 8 Aralık 1925 tarihli "Türk Birliğini Parçalamaya Çalışan Cereyanlar" başlıklı bildiriyle diğer bütün etnik takılarla oluşturulan yerel adlar gibi "Kürdistan" da resmi kullanımdan kaldırılmıştır.
Yukarıdaki örnekte de görüldüğü üzere Osmanlı Devleti döneminde, Kürtler kısmen özerk bir yapıya sahipti.1846’da da Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları bölge Kürdistan Eyaleti olarak adlandırılıyordu. Bu dönemde çıkan isyanların temelinde de genellikle atanan idarecilerin beğenilmemesi, asker toplama, vergi vb. nedenler gibi milliyet unsuruna dayanmayan faktörler vardır.
1789 tarihinde Fransız Devrimi ile dünyaya yayılan akımlardan bir tanesi ve bizim gibi çok uluslu imparatorluklar için elbette ki en önemlisi ‘Milliyetçilik’ akımı olmuştur. Nitekim milliyetçilik akımı en fazla çok uluslu imparatorluk olan Osmanlı Devleti ile Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nu etkilemiştir. Osmanlı Devleti de bu tarihten sonra merkezi otoritenin zayıflaması ve dünya dengelerinin Osmanlı aleyhine değişmesi sonucunda bir dağılma sürecine girmiştir. Milliyetçilik akımının etkisiyle Osmanlı Devleti’ndeki birçok unsur Osmanlı Devleti’ne isyan ederek kendi ulusal devletini kurmuştur.(Yunanistan-Bulgaristan-Arnavutluk- Romanya –Sırbistan-Karadağ vb.)
Bu gelişmeler olurken (yani Osmanlı İmparatorluğu dağılırken) Türkler ve diğer Müslüman olan unsurlar arasında da milliyetçilik fikri gelişmeye başlamıştır. Bu bağlamda Osmanlı Devleti’nde belki de milliyetçilikleri en son gelişen Türkler ve Kürtler olacaktır.
Hatta Osmanlı aydınının kafası o kadar karışıktır ki önce Kürt milliyetçiliği tezini geliştiren bazı aydınlar daha sonra Türk milliyetçiliğinin de gelişmesinde rol oynamıştır. Mesela Ziya Gökalp bu aydınlardan biridir. Ziya Gökalp Türkçülüğün Esasları’nı yazmadan önce Kürtçülüğün Esasları’nı yazmıştır. Kendisi de Kürt olan Ziya Gökalp, Türk milliyetçiliğinin fikir babası sayılmaktadır. Yazdığı Türkçülüğün Esasları isimli eser, Anadolu’daki Türk ulusçuluğunun ilk el kitabı mahiyetindedir ve hâlâ da ulusçuların manifestosu niteliğini taşır. Ziya Gökalp gençliğinde tanıştığı Abdullah Cevdet sayesinde ulusçu bir düşünceye eğilim göstererek yıllarını verdiği ilk kitabının adı ise Kürtçülüğün Esasları ve Kürt Lügatı’dir.
Bu kadar kritik bir süreçten geçerken tabiî ki İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin milliyetçilik üzerindeki etkisini unutmamak gerekir. İlk önce gizli bir cemiyet şeklinde kurulup, yurt içinde ve yurt dışında teşkilâtlanan, Abdülhamit Han’ı tahttan indirmek için Osmanlı ve İslâm düşmanlarıyla işbirliği yaparak komitacılık faaliyetlerinde bulunan İttihat ve Terakki, 1908 ile 1918 arasında yapılan seçimlerden 1908, 1912 ve 1914 senelerinde yapılan üç genel seçimi kazandı. İlk zamanlar Osmanlıcı ve İttihâd-ı Anâsırcı bir çizgi izlediği ve daha sonraki dönemlerde, bünyesinde Türk olmayanlara yer verdiği hâlde, Türkçü ve milliyetçi bir çizgi takip eder göründü. Doğrudan cemiyete ait ve bağlı gazeteler olarak Selanik’te çıkan İttihat ve Terakki, Hürriyet, Rumeli, İstanbul’da yayınlanan Tanin ile Şûrâ-yı Ümmet gazetelerinin yanında bağımsız fakat İttihat ve Terakkinin destekçisi hüviyetindeki Tasvîr-i Efkâr, Tercümân-ı Hakîkat gazeteleri ile fırkaya eğilimli İstiklâl, Hak, Hâdisât, Vakit gazeteleri yanında Kalem, Karagöz ve haftalık Şûrâ-yı Ümmet gibi mîzâh gazeteleri; Türkçülere âit yayın organlarından; Türk Yurdu, İslâm Mecmûası, Yeni Mecmûa İttihat ve Terakkinin fikirlerini desteklediler.
Talat, Saîd Halîm, Enver, Cemâl, Halil ve Nûri paşalar, Babanzâde İsmâil Hakkı, Seyid, Hacı Âdil, İsmâil Hakkı, Hüseyin Câhid (Yalçın), Ahmed Rızâ, Halil (Menteşe), Ziyâ (Gökalp), Midhat Şükrü (Bleda), Ömer Nâci, Ahmed Şükrü, Dr. Nâzım, Câvid, Bahaaddîn Şâkir, (Kara) Kemâl, (Küçük) Talat beyler ve Hâfız İbrâhim, Emrullah, Hayri, şeyhülislâm Mûsâ Kâzım efendilerle Emanoel Karaso ve Hallaçyan gibileri İttihat ve Terakkinin ileri gelen elemanlarındandı.
İttihat ve Terakki Cemiyeti gibi cemiyetler sayesinde Türk milliyetçiliği ve tabiî ki buna paralel olarak Kürt milliyetçiliği gelişmiştir.
Dağılmakta olan koskoca bir imparatorluktan geriye sınırları Misak-ı Milli ile çizilen bugün ki topraklarımızda ağırlıklı olarak Türkler ve Kürtler kalmıştır. Milliyetçilik akımının bu iki unsur içerisindeki gelişimi oldukça geç ve yavaş olmuştur. Tabi burada iki unsurun mensup olduğu İslam Dini’nin etkisi oldukça büyüktür.
Mustafa Kemal Atatürk de dikkat edilirse cumhuriyet daha kurulmadan ve kurulduğu ilk yıllarda İslami argümanlar ile Türk ve Kürt kardeşliğini her defasında ön plana çıkarmış ve milli mücadele döneminde Türklerle Kürtlerin birbirini tamamlayan unsurlar olduğunu defaatle vurgulamıştır.
Ancak Kurtuluş Savaşı’nın ilk yıllarında bu tür söylemler ağırlıklı olarak kullanılırken özellikle 1925 Şeyh Said isyanından sonra bu kardeşlik söylemleri yerini daha katı bir Türk milliyetçiliğiyle harmanlanmış söylemler ve uygulamalara bırakacaktır.
Aslında Türklerle Kürtleri bir arada tutan ve iki unsuru birbirlerine bağlayan en önemli ve en temel unsur İslam kardeşliğiydi. Ne zaman ki İslam kardeşliği zayıflayıp ve yeni uygulamalarla Kürtler ile Türklerin manevi bağları zayıflayınca asıl problemler ortaya çıkmaya başlamıştır.
Daha sonraki dönemlerde çıkan Kürt isyanlarının sebebi olarak sadece Kürt milliyetçiliği kavramını söylersek yanlış yapmış oluruz. Nitekim bu isyanlara baktığımızda (PKK olayı hariç) çıkan isyanların tamamının aynı zamanda dini ve sosyal sebeplerden de kaynaklandığı görülecektir. Zira din kavramı iki toplumu birleştiren, kaynaştıran ve tabiî ki bütünleştiren en temel olgudur. Ortak değerler içerisinde en temel kavram budur.
Dini bağlar zayıflayınca milliyetçilik fikirleri ve ulusalcılık ön plana çıkmaya başladı. Oysaki İslam Dini’nde de menfi milliyetçilik (ırkçılık) kesin olarak men edilmiştir. Şu ayetlerde de("Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizi tanımanız için uluslara, kabilelere ayırdık" (el-Hucurât, 49/13). Bütün bu uluslar, kabileler içinden Allah’ın öngördüğü inanç çevresinde toplananlar birbirlerinin kardeşidirler ve soyları, dilleri, renkleri ne olursa olsun, tek bir ümmet, tek bir millet oluştururlar: Muhakkak mü’minler kardeştirler" (el-Hucurât, 49/10). Allah yanında herhangi bir ulusun diğerinden, herhangi bir insanın diğer bir insandan doğal ve maddi nitelikleri nedeniyle bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük yalnızca bağlandığı inancın buyruklarını yerine getirme ve yasaklarından sakınma konusundaki titizlikten kaynaklanır: Allah yanında en üstün olanınız en muttaki olanınızdır" (el-Hucurât, 49/13).) görüleceği üzere ırkçılık, aynı zamanda toplumların felaketini de beraberinde getirmektedir.
Bu dönemde özellikle 1925’te çıkan Şeyh Said İsyanı’ndan sonra devlet Kürtleri kazanmak için yöntem ve metotlarını tamamen değiştirmiştir. Kürt ve Türk kardeşliği ve eşitliği ile ilgili konular tamamen rafa kaldırılmış ve bu anlayış 1990’lara kadar artarak katılaşmıştır. Özellikle 1925’lerden itibaren Türk kimliği vurgulanırken Kürtler ve diğer etnik unsurlar yok sayılmıştır.
Hatta resmi söylem Kürtlerin varlığını tamamen inkâr yoluna giderek Kürtlerin dağ Türk’ü olduğu ve Kürt kelimesinin karda yürürken çıkan kart-kurt sesinden ortaya çıktığı gibi safsatalar yıllarca resmi söylemi kuvvetlendirmek için üniversite hocaları tarafında anlatılmıştır.
Türkiye’nin Kürt politikasının temelleri 24 Eylül 1925 tarihli "Şark Islahat Planı" ile atılmıştır. Türkiye 5 Genel Müfettişlik bölgesine ayrılmıştır. 5’nci Genel Müfettişlik bölgesi şu illerden oluşmaktadır: Hakkâri, Van, Muş, Bitlis, Siirt, Genç (o zaman vilayet), Diyarbakır, Mardin, Urfa, Siverek (o zaman vilayet), Elaziz, Dersim, Malatya, Ergani (o zaman vilayet). Bayezit vilayeti ile Pülümür, Kığı ve Hınıs kazaları programın uygulanmasına kadar geçici olarak 5. Müfettişlik emrinde bulunacaktır.
Bundan sonra kademeli olarak o dönemde sıkıyönetim, sonraları ise OHAL ile bölgenin sürekli baskı altında tutulması izleyecektir. Zorunlu göçlerle bölgeden batıya batıdan da bölgeye göçler yaptırılması, Kürtçe konuşanların cezalandırılması( O dönemde çıkarılan bir kanun ile Malatya, Elazığ, Diyarbakır, Bitlis, Van, Muş, Urfa, Ergani, Hozat, Erciş, Adilcevaz, Ahlat, Palu, Çarsancak, Çemişkezek, Ovacık, Hısnımansur, Besni, Arga, Hekimhan, Birecik, Çermik vilayet ve kaza merkezlerinde hükümet ve belediye dairelerinde ve diğer kuruluşlarda, okullarda, çarşı ve pazarlarda Türkçeden başka dil kullananlar hükümet ve belediyenin emirlerine aykırı davranmakla suçlanacak ve cezalandırılmıştır) vb. uygulamalarla Kürtler sürekli ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmüş, sürekli devletten ve devletle yakınlaşmaktan uzaklaştırılmıştır.
Ve… Kürt Meselesi Çözülürken:
Şimdiye kadar uygulanan yanlış politikalarla devasa bir problem haline gelen Kürt meselesinin çözülüyor olması elbette ki heyecan verici bir durum oluşturmaktadır. Demokratikleşme süreciyle Türkiye’nin bu problemlerin üstesinden geldiğini görüyoruz
Bütün bu süreçlerden sonra Türkiye’de ancak tam bir demokratikleşme ile sorunların çözüleceği kanaati devlet erki tarafından kabul görmüştür.
Demokratikleşme çalışmalarının ilk başlangıcı Turgut Özal dönemine dayanır. Bu dönemde ilk defa Kürt kavramı ve Kürtçe yarı serbest olarak kullanılmaya başlanmıştır. Ancak bu alanda çok da bir ilerleme olmadan Turgut Özal vefat etmiştir. Özal’ın vefatıyla bu süreç kesintiye uğramış. Ancak 2000’li yıllarda artık bu problemlerle Türkiye’nin yüzleşmesi gerektiği yine devlet erki tarafından daha da yüksek sesle ifade edilmiştir. Biz bu kadar küçük bir problemi olabildiğince büyütüp daha sonra çözme yoluna gitmeyi tercih etmişiz. Ancak bu bizim başta Kürt meselesi ve diğer meselelerimizi çözemeyeceğimiz anlamına gelmez. Özellikle Erdoğan hükümetleri tarafından genelkurmay ve diğer devlet erklerinin de desteğiyle(en azından engel olmamasıyla) bu problemlerin çözülmekte olduğunu görüyoruz. Türklerle Kürtlerin birbirine bundan sonra daha da bağlanıp yekvücut olarak hareket etmesi Türkiye’nin dünya muvazenesindeki yerini daha da kuvvetlendirecektir.
.
Kürtler yaklaşık bin yıldır Türklerle beraber olarak bu coğrafyada yaşıyor. Ve milliyet hariç onlarca belki yüzlerce ortak paydası bulunuyor. Bu iki toplum bir birine o kadar kenetlenmiş ki bu kenetlenmeyi onca iç ve dış etkene rağmen yüzyıldır hiçbir güç ayrıştıramamıştır. Dikkat edilirse bütün bu saydığımız problemler devam ederken dahi bu iki toplum günlük yaşantısına devam etmiş, kız alıp vermiş ve bütünleşmeye de devam etmiştir. Bundan sonra da devam edecektir. Yalnız bizim de hatalarımızı görüp evdeki ekmeği eşit bir şekilde paylaşan kardeşler olmayı kabul etmemiz gerekiyor. Ancak böyle bir durumda biz bütünleşebilir ve kardeşliğimizi de daha da pekiştirebiliriz.
İşte bu bağlamda önümüze çok güzel bir fırsat çıkmıştır. Türkiye eğer bu fırsatı iyi değerlendirirse biz bu problemi ve diğer bütün problemlerimizi çözer ve dünya dengelerini yine ve yeniden değiştiren bir güç oluruz. Aksi halde olduğumuz yerde debelenip durur ve her geçen gün kaybedenin Türkiye ve dolaysıyla biz Türkler ve Kürtler olduğunu görürüz.
Demokratikleşme ile Türkiye daha da yaşanabilir bir ülke olacak ve her kesin halinden memnun olduğu bir standarda yükselecektir.
Elbette ki kolay değil tam tersi çok zor bir süreçten geçiyoruz. Eğer bu kadar büyük bir problemi çözmek istiyorsak biraz zorluklarla karşılaşacağız. Ancak unutulmamalı ki bu toplum nice badirelerle karşılaşmış ve hepsinin üstesinden gelmiştir. Dolaysıyla bu meselemizi de halledebiliriz.
Gelecekten ümitvar olmak lazım. Yakın dönem atalarımız bize iyi bir gelecek bırakmadı fakat biz çocuklarımıza daha yaşanır bir ülke ve gelecek bırakabiliriz.
Evet… Var mısınız bu ortak geleceği birlikte kurmaya?
Yücel Demirtaş
(Tarihçi-Yazar)
YORUMLAR
emeğinize sağlık. yücel bey..
ağzı olan konusur..
bildiğiniz bildiğimizdir. değişiklik yok...
karda ayak sesleriyle hala uğraşanlar var...
hali hazırda kar mevsimindeyiz tabi ki ..
Bermuda tarafından 12/20/2009 10:28:35 PM zamanında düzenlenmiştir.
Bermuda tarafından 12/20/2009 10:28:51 PM zamanında düzenlenmiştir.
Bermuda tarafından 12/20/2009 10:29:09 PM zamanında düzenlenmiştir.
...ben bu makaleyi akla ve vicdana seslenmesi yönüyle ve hakikati görme , sorunlara çözüm sunma özellikleri olması açısından beğendim...arkadaşlar ,bir tartışma platformu oluşturmuşlar..bu da güzel tabi...kafamızı kuma gömerek gerçeği görmezden gelemeyiz..gözünü kapatan yalnız kendine gece yapar...
...Atatürk ilk meclisin açılışında bu ülkeyi kuranları sayarken Kürt ve Türkleri beraber sayıyor..biz 1000 yıldır kardeşiz,Çanakkalede , Sakaryada koyun koyuna yatıyoruz...
...Aret niyet olmadan ,bölünmeye prim vermeden ,işi abartmadan aydınların biraraya gelip artık bu sorunu çözmeleri gerekir..siyasetçilerinde oy kaygısıyla ucuz politikaları bırakıp büyük Türkiyenin imarına katkı sağlamak için ellerini taşın altına koymaları gerek...
...Bir taraf sorun var diyorsa, çare oturup konuşmak ve orta yolu bulmaktır,olayı görmezden gelmek değildir..
...Güzel makaleniz için tebrikler Yücel Bey...
ÜSLUP DEĞİŞİKLİĞİNE ve FAŞİZME DAİR KATKI:
Siz önce bir rümuzunuza bakın, sonra beni faşistlikle suçlayın olur mu değerli kardeşim... Antiemperyal olmayan her kim olursa olsun (Türk soylu işbirlikçileri en başta dahil ediyorum) gericiye dosttur, burada gerici, baş gericinin en büyüğü emperyalizmdir...
Anti kapital olmayansa ilkeldir ve feodaldir ! Bu tür estetike yakındır ... Sömürge karşıtı olamayana ise; sıfat bulma güçlüğü çekiyorum. Şimdilik -barbar- önerdim...
Gelelim faşizme... İktisadi görüşleri, siyasi görüşleri ile örtüşmeyen aksine çelişene ve de en önemlisi yaptıklarına ağa emperyallerden destek bekleyerek yapanlara denir diye biliyorum....
Son olarak siz bana üzülmeyin, aksine arkanıza bakın; Ab ve Abd ağa emperyal uluslarına onca güveniyorsunuz ki; her şey sizi kör ve sağır etmiş, siz kuklalarsınız, ipiniz puşt emperyalin elinde, bakın gelin puşt sömürgeciye taraf olmayın, adı üzerinde puşt işte, kullanır kullanır atar !
Puşt zihniyetli emperyal ne zamandan beri ezilmiş ulus/halk mücadelesi destekler olmuş ha?! Siz iyi olsanız bu soru bile yeter size !? Ama nerdeeee!!!...
Yine de Birtengri'den umut kesilmez, sizin için niyaz edeceğim...
Tamam mı benim değerli kardeşim...
Göktürkmen tarafından 11/21/2009 1:46:44 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sayın Göktürkmen'in Reddiyesine REDDİYE:
Sayın göktürkmen :
Ben şahsen sizin gibi faşizanca yaklışım içerisinde olan insanların sayısının çok az olduğunu düşünüyorum bu nedenle ülkemin geleceği ile ilgi ümitliyim..
Ayını argümanları tekrar edip duruyorsunuz...
Dünyanın hiçbir ülkesinde artık bu denli faşizan düşünce kalmadı..ben ce asıl siz kafanızı kumdan çıkarın ve artık hakikatleri görün...
Bu bağnazlık en çok size zarar veriyor..
Yine bence bir takım kelimelere ve de söylemlere kandinizi kaptırmışsınız...artık kendinize gelmeli ve dünyanın fanusun içinden farklı olduğunu görmelisiniz..
Size göre bu vatanın sahibi sadece siz ve sizin gibi düşünen insanlardır...oysaki gerşekler düşündüğünüz gibi değil bu topraklarda yaşayan her kes enazından sizin kadar bu ülkeyi sevebilir ve sahip çıkabilir....
yazık sadece size üzülüyorum...
ahmed xani tarafından 11/21/2009 1:15:05 PM zamanında düzenlenmiştir.
REDDİYEYE AÇIKLAMALAR:
Bana Ab ve Abd toplamı genel Batı emperyal dayatmalarla, azınlık psikozundaki etnik, dinsel ve mezhep özürlülük kompleksli işbirlikçiliğin eylem ve söylemlerinin, neden bu derece dayanışma içinde olduğunun veya bire bir örtüşmesinin; tesadüf veya tevafuk mu olduğunu(!?)...
Türk ulus toplumsalına dayatılan sömürgeleştirme alçaklığına karşı yapılan emperyalist işbirlikçiliğe, tarihsel olarak neden hep aynı etnilerce işbirlikçilik edildiğinin hep mi tesadüf olmasını(!)...
Bütün istenilenlerin "Sevr- Mondros" çizgisinden dönüp dönüp, asıl hedef olan "Şark Sorunu'na" evrilmesinin, Türkiye Oligarşisi desteğiyle ve Türkiyeli veya Anadolucu tarih tezleriyle desteklenerek, birleşik bir emperyalist ve işbirlikçileri koalisyonu halinde, neden sürekli Türklere dayatıldığını...
Bu isteklerin anti emperyalizmle, anti kapitalizm ve sömürgecilik karşıtlığı ile olan temel çelişkisini anlatabilin, bende sizin azınlık psikozlu etnik/ulus gerekçelerinizin ülkede olan biten olaylar bakımından emperyalizm ve sömürgecilikten bağımsız, ilgisiz, en önemlisi buna karşı vak'alar olduğuna vallahi ve billahi inanacağım !
Ben, bütün bunları ders niteliğinde size; Tarih, Toplumbilim ve Ekonomipolitik olarak kanıtlamaya hazırım.
Bir yazımda da belirttiğim gibi, Türkiye'de olup biten; Türk kimliklilerin ulus toplumsal birliğinin ve devletlerinin çeşitli türden etniler lehine dağıtılarak sömürgeleştirilmesidir !
Demek ki; ülkedeki temel çelişki sınıfsalsa eğer, asal çelişki de ulusaldır !
Bu mücadeleye başlarken; temeline emperyalizme karşı olmamayı, sömürgeciliğe karşı direnmemeyi, hasiyetsiz global ve neo liberal politikalara karşı anti kapital ve ulusal irade göstermemeyi kanıksayarak içselleştirmiş olmak, emperyalizme ve ona işbirlikçilik etme zilletine kadar gider! Olan biten budur, kimse kafasını kuma gömmesin, kendini aldatmasın...
Zillete düşmeyin, bu en büyük utançtır...
Hodri meydan !
Göktürkmen tarafından 11/21/2009 11:54:52 AM zamanında düzenlenmiştir.
Sayın Demirtaş;
Makaleniz fevkalade bilgilendirici olmuş...
beğenerek ve istifade ederek okudum..
Öncelikle böye hassas bir konuda bu kadar ince bir uslupla yazmanız ve birleştiriciliğizden hiç taviz vermemeniz beni sevindirdi...
Bu vatan hepimizin...
Hepimiz vatanımızı seviyor ve sorunsuz bir Türkiye istiyoruz..
Yazınız bu anlamda çok güzel bir yazı ...
Kutlarım sizi..
DEĞERLİ ARKADAŞLER;
BEĞENİ VE ELEŞTRİLERİNİZ İÇİN ÖNCELİKLE TEŞEKKÜR EDRİM....
ELBETTEKİ HEPİMİZ VATANIMIZI ÇOK SEVİYORUZ.VE SÖZ KONUSU VATANSA KURTULUŞ SAVAŞINDA ,ÇANAKKALEDE VE DİĞER SAVAŞLARDA OLDUĞU GİBİ CANIMIZI DA SEVE SEVE VERİRİZ ...
ANCAK, ÜLKEMİZİN GÜNCEL SORUNLARIYLA İLGİLİ TARİHSEL GERÇEKLERİ VE ÇÖZÜM YOLARINI DA DÜŞÜNEN İNSANLAR OLARAK YAZMAK BİZİM GÖREVİMİz...
TABİ Kİ OKUDUĞUMUZ HER FİKRE KATILMAYA DA BİLİRİZ ...
KATILMADIĞIMIZ GİBİ BİZ DE GÜNCEL SORUNLAR HAKKINDA KLİŞELEŞMİŞ SÖZLER DIŞINDA YANİ YAPMAZUK,ETMEZUK,İSTEMEZUK MANTIĞIYLA HAREKET ETME YERİNE FİKİRLERİMİZİ YAZAR VE ÇÖZÜME KATKIDA BULUNABİLİRİZ...
MAKALEDE ANLATILANLAR TARİHSEL BİR GELİŞİM VE SÜRECİ ANLATMAKTADIR...
BÜYÜK ÖLÇÜDE BELGELERE DAYANIYOR...
MEVCUT KONULARLA İLGİLİ SİZİN DE KATKILARINIZI BEKLİYORUM...
SAYGI VE SELAMLAR....
altiyol tarafından 11/21/2009 3:30:22 AM zamanında düzenlenmiştir.
Sevgili Göktürkmen kardeşim. Ben bu gün recep Akıl kardeşimin bir yazısını okudum. Ben yazdım o yazdı. Bir sonuca ulaşamadık lakin fikirlerin çarpışması yeni tez ve sentezler doğurup faydalı olur. Vatan sözkonusu olunca hepimiz hassasız. Bu yazıda kötü bir şey yok ki. Saygılar.
REDDİYE:
Emperyalizm'e ve onun işbirlikçiliği ile çıkarılmış zırva ve saçma sömürgeleştirilme planlarını "milli birlik projesi" filan adlandırarak, kimse kimseyi kandıramaz, bunları bana kimse kabul ettiremez !
Bunlar Türki ya da Türkiyeli; etnik, dinsel ya da mezhep özürlü/işbirlikçi ve kripto/kimlikli Türk(!)lerce imzalanmış, tarafımdan zerrece kıymeti harbiye taşımayan geçersiz belgelerdir !
Bunlar zamanı geldiğinde tekrar yırtılıp, tarihin çöplüğüne atılcaktır !
Bunları tanımıyorum, hazırlananlar Abd ve Ab mutabakatı genel Batı emperyallerinin saçmalamalarıdır, çünkü; bir kere karakter olarak anti emperyal değildir, anti kapital değildir, anti kolonyal değildir ! Gerici, işbirlikçi ve feodal yenileri de "yeni" saymıyorum !
Türkler, Kendi Kaderini Tayin Hakkı'nı yine kullanacaklardır ! Bundan kimsenin şüphesi olmasın! İbretle ve hayretle; etnik, dinsel, mezhep maskeyle, Türk'e duyulan kini dini olmuşluğu, gerekli tarihsel dersleri çıkararak izliyorum.
Yaşasın Atatürk emaneti istiklal-i tam ulus/ülke...
Kahrolsun emperyal kapitalizm ve sömürgeci politikler!
Kahrolsun onun kayığına binenler, onun yılan dilli sufleleriyle ses vererek, ham hayaller kuranlar.
Onların zelillik ve sefilliklerine de, acımaktan öte söz söylemeyi, kendime yakıştıramıyorum...
Bilgilerinize...
Göktürkmen tarafından 11/25/2009 5:56:53 PM zamanında düzenlenmiştir.
Sayın Vehpi Okur;
Türkiye'de yaşayan herkesin kardeş olduğunu dikkatlice okuduysanız makalede de özellikle vurguladım...
Değerli Dost, burada kullanılan Kürdistan kavranı bir devlet ismi olarak değil Osmanlı Devleti'nin haritalarında da aynen yer alan ve kürtlerin çoğunlukla yaşadığı coğrafik bir kavramdır...
Saygı ve Sevgi bizden...
Kıymetli Kardeşim,
Türkiye'de yaşayan 72 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı
ve bizim kardeşlerimizdir.
Türkiye dediğimiz Anadolu'da "Kürdistan" diye bir yer yoktur.
Mesela Amerika'da, Amerika'lılardan başka milletler de vardır
amma tek bir A.B.D. vardır. Avrupa ülkeleri de öyle.
Kaldı kı, Lozan Anlaşması'na göre Türkiye'de üç grup azınlık
vardır. Bunlar:
* Rumlar,
* Ermeniler,
* Yahudiler'dir.
Bu üç grubun haricindeki insanlar, kardeştirler.
Sevgi ve Selamlar..
Bu yazı ancak alkışlanır. Askeri ihtilaller Türk halkını da canından bezdirmiştir. Yazınızda ki tek atlanmış nokta ; sadece Kürtler değil, coğrafyadaki bütün vatandaşların hem de yüzlerce yıldır ezildiği ve mutsuz olduğu idi. Allah'a emanet olun. Mevlam görelim neyler, neylerse güzel eyler.