Ayşegül GÜNCAN: Hayatı Dört Bir Koldan Saran Yürek
Bu söyleyişiyi okuduğunuzda ve Ayşegül GÜNCAN’ın dünyasına yolculuk ettiğinizde; iyi ki okudum bu harika sohbeti diyeceksiniz...
..................................................
meselci: Ayşegül Güncan kimdir, ne yemez ve/veya ne içmez?
Ayşegül Güncan:
--- Çiçek açmış, yeşermiş, sararmış ve dalından koparak bir nehrin yer yer bulanık çamurunda, kimi zaman ise masmavi suların deli dolu çağıltısında yol alan bir yapraktır Aysegulguncan. Dört mevsimin de tadına varmıştır. Bundandır ilkbahara olduğunca, hazana da sevdalı oluşu. Kimi zaman, içinde taşıdığı çocuk yüreği ses bulur kendine ve özgürce masum türüler söyler. Bazen de susar, yaşını başını almış bir orman gürgeninin olanca heybetiyle… Tüm yaşanmışlıklarını gölgesinde himaye ettiğinin bilinciyle. Gün olur, bir umuttur, umuda ihtiyaç duyanın beklediği cümlelerde; an gelir psikosomatik ve nevrotik kişiliğinin ele geçirdiği bir ruh hastası gibi salınır alabildiğine. Ama şunu tüm kalbimle söyleyebilirim ki, iyidir Aysegulguncan….Art niyetsizdir, değerlerine bağlıdır, sevdiği insanlar için çoğu fedakarlığa seve seve gönüllüdür. Ne olduğunun, ne olmak istediğinin ya da asla ne olamayacağının bilincindedir. Hep bir hayal dünyasında gezinir lakin gerçekleşmeyecek hayallere gözlerini kapamayacak kadar da realisttir.
Aslında kimliği tam oturmamış bir imalat hatasıdır Aysegulguncan. Kıskançtır örneğin; eniştesini ablasından, bir arkadaşını diğer arkadaşından ya da annesini babasından kıskanacak kadar ruh hastasıdır çoğu zaman. Ancak asla yıkıcı kıskançlıkları olmaz. Dengesizdir biraz da… Küçükken başı ellerinin arasındayken can veren büyükbabasının eşeği için günlerce ağlamışken; kendisini büyüten, sevgisini, şefkatini bir an olsun üzerinden eksik etmeyen anneannesinin ölümünde tek damla gözyaşı dökmemiştir örneğin. Büyük acılar ve yıkımlar karşısında daima güçlü ve dirençli bir tavır sergileyebilirken, onca hüznün yüreğine dolmuşluğunu bir şarkı sesinde, bir film karesinde ya da ne bileyim bir şiir dizesinde dışarı akıtır çoğu zaman…
Hayatı plan yapmakla geçer ancak henüz uygulamaya koyabildiği belli başlı bir planı yoktur. Hayatı, kendisine getirdikleriyle yaşar. Anlık karelerden, kendine ömürlük mutluluklar çıkarabilmekte üstüne yoktur. Bazen isyankârdır, çoğu zaman kaderci… Bazen melankoliktir, bazen olabildiğince neşeli… Kısacası her doğan, büyüyen ve ölüme mahkûm olan gibi, bir adam/kızıdır Aysegulgancan…
Bu arada kazık yer ama hak yemez:)
Ayrıca hemen hemen her türlü deniz mahsulünü, patlıcanın içinde yer bulduğu tüm yemekleri ve sütlü tatlıları afiyetle yer; özellikle şalgamı tüm içecekler içinde tek geçer. Asla kabak yemez ve esrar içmez:)
meselci: Şiir’e hangi olayla merhaba dediniz, nasıl sevdiniz yazı yazmayı, şiirle nasıl geçiyor dünyanız sevgili Ayşegül?
Ayşegül Güncan:
--- Şiire merhaba deyişim lise yıllarıma dayanır. Öncesinde de çok okurdum ama bu türler genellikle öykü ve roman ağırlıklıydı. Lise yıllarımda geceleri ders çalışırken, radyoda Bedirhan Gökçe’nin şiir programlarını dinleyerek tanıştım bu türle. Aynı dönemdi sanırım İbrahim Sadri’nin “ Ben Sevdim mi Adam Gibi Severim” şiirinin meşhur olması. Sonra albüm çıkarması… Öyle çok severdim ki şiir dinlemeyi bunu size anlatamam. Tabi o dönemde bilgisayarım falan yoktu. Sadece radyo programlarında, şiir içerikli yayınları takip ederdim. Hatta sürekli boş kasetler alırdım kendime ve elim teybin play tuşunda olmak suretiyle, canlı yayında okunan şiirleri kayda alırdım. Sonrasında kaydettiğim şiirleri ileri al, geri al, çaldır, durdur:) suretiyle şiir defterime yazardım. Ezberimde o yıllar en az yüz şiir vardı diyebilirim. Şiire ve korsancılığa olan bu merakım, o günlerden geliyor diyebilirim:)
Sonrasında üniversite yılları… Türk Dili ve Edebiyatı okudum. Haliyle edebiyatın tüm türleriyle haşır neşir olduk. Şiire olan ilgim de bu yıllarda devam etti tabi. Lise zamanlarımın aksine, eskisi kadar serbest şiirden haz duymuyordum. Önümde uzanan yepyeni ve bambaşka bir dünya vardı şiir adına. Sayısız türküye söz olan hece şiiriyle, aruzun o muhteşem ihtişamına dize dize şahit olduğum divan şiiriyle tanıştım. Onları okudum, inceledim, şerh ettim. Ancak hiç yazmadım. Yazabileceğime hiç ihtimal bile vermedim. Çok sağlam bir okurdum ama elime kalem alamayacak kadar da korkaktım. Sanırım bunun sebebi de çocukluğumda başımdan geçen kötü bir deneyim…
Ortaokuldayken Türkçe dersinde önümde duran kâğıda bir şeyler karalamıştım şiir adına ancak öğretmenim yakaladı. Beni rehberlik servisine gönderdi, ailemi çağırıp durumdan haberdar etti vs vs. oysaki yazdığım tamamen hayali bir aşkın ifadesiydi. Olay o denli abartıldı ki, karşımdaki herkes bir sevgilim olduğunu, platonik aşka düştüğümü ve acı çektiğimi falan düşünüyordu. Oysa yoktu öyle bir şey. Daha on iki yaşındaydım ve duyduklarımın etkisiyle bir şeyler karalamıştım ama iş o boyuta gelince bıraktım bende. Hep okudum ama hiç yazmadım. Ta ki karşı komşumun kızı Seher bana kendi yazdığı bir şiiri okutana kadar… “Nerede yazıyorsun sen bunları?” dedim. Edebiyat Defteri’ni bu sayede öğrendim. Üye olurken, bizden bir şiir yazmamız isteniyor ya, işte ilk şiirimi orda yazdım:) 16 haziran 2008 ‘de. Sonrasında hep devam etti, bugüne kadar geldi.
Yani henüz bir buçuk yıldır yazıyorum diyebilirim. Edebiyat Defteri için yeni bir üyenin doğduğu gün, aynı zamanda o üye için de, şiirin ve amatör şairliğinin de doğum günüdür. O gün bugündür yazıyorum. Şiir hep hayatımın içinde, bense bir şiirin içindeyim sanki. Henüz son dizesi yazılmamış bir şiirin…
meselci: Bir şiir yazarken hangi süreçlere geçerek final kısmını tamamlıyorsunuz? İlham perileri sizi sık sık ziyaret eder mi, yoksa işiniz olmaz mı o perilerle?
Ayşegül Güncan:
--- ilham perileri sık sık ziyaret ediyor evet… (sağ olsunlar Allah başımızdan eksik etmesin cümlesini) Genellikle şehrin kalabalığında kendi yalnızlığımı yaşarken alıma geliveriyor bir dize. Eve gelene kadar onu tekrarlamaya çalışıyorum ve beynimde kurmuş olduğum bu dize şayet o anki ruh halimle de ilintiliyse ve yazacak gücü kendimde hissediyorsam başlıyorum yazmaya. Tüm yazdıklarımın nihayetinde doğuyor final kısmı da. Benim için şiirin son iki dizesi çok önemlidir. Vurucu ve yüreğe kazınabilecek bir ifade yakalamaya çalışıyorum. Bu asla şiirden bağımsız olmuyor tabi ki..
Asla oturup “ hay Allah iki gün oldu bak şiir yazmayalı, bari bugün bir şeyler karalayayım” diyerek yazmadım. Ne hissediyorsam, neye üzülmüşsem, neye kırılmışsam, ne okumuşsam, ne dinlemişsem, hayatın her hangi bir enstantanesi vs. şiirimde muhakkak yerini bulur.
meselci: Bir zatı, herhangi bir insanı dostluğunuza kazandırırken(alırken) ne gibi kriterleri uygulayarak o kişiyi hayatınıza katıyorsunuz? Dostluğa önem verme dereceniz ne düzeyde?
Ayşegül Güncan:
--- Bu anlamda çok rahatım. Hayatıma girmek isteyen herkes girebilir. Seçici falan değilimdir. Zaten bu seçiciliği ilk etapta gerçekleştirmemiz de mümkün değildir. Tanımadığımız insanlara karşı önyargılı olmaya hakkımız yok neticede… Hayatıma dâhil ettiğim kişinin, yaşamımda kalmaya devam edip etmeyeceğine, O’nun kendi hal, hareket ve fikirleri yön verir. Zaten oldukça sıcak ve dost canlısı bir yapım vardır. İnsanlara güvenirim. Herkesin değerli olduğuna ve bir şansı hak ettiğine inanırım. Arkadaşlık bir süreçtir benim için. Bir sınav sürecidir. Bu sınavı başarıyla verebilen, bir üst kademeye yani dostum olmaya hak kazanır ve o andan itibaren benim paylaşmakta sakınca görmediğim iç dünyama müdahil olur. Orta bir notla bu süreci tamamlayan, merhabalaştığım, ara ara konuştuğum biri olarak hayatımda yerini alır. Tamamen geçersiz not alan bir insanın hayatımda asla yeri olmaz.
İnanları severim. Konuşmayı, bir şeyleri paylaşmayı, anlatmayı, dinlemeyi vs. şahsım adına dostluğa yeterince önem verdiğimi ve sevdiklerim için vefalı bir dost olduğumu düşünüyorum. Tabi bunu onlara sormanız gerekecek. Kendi kendimi ne derece objektif değerlendireceğim tartışılır.
Madem dostluktan açıldı bahis ve ben de bu kadar iyi bir dost olduğumdan bahsettim ama sanırım bir şeyi üzülerek itiraf etmem gerek… En yakın arkadaşlarımdan biri olan Serdar Keskin ( MOR) dört aydır askerde ve ben bu dört ay boyunca onu bir kez olsun aramadım. Hiçbir şey yazmadım. Mesaj atmadım. Pazar günü msn de gördüm onu, çarşı iznindeydi. Çok haklı olarak konuşmadı benimle. Tek kelimelik cevaplarla tüm cümlelerimi geçiştirdi. Çok üzüldüm. Haklı çünkü. İnsan arkadaşını böylesi zor bir dönemde yapayalnız bırakır mı? Oysa ben bıraktım. Hani olur ya insanın içine gömüldüğü dönemler, kimseyle konuşmak istemediği, hiçbir şeyden keyif almadığı depresif zamanlar… Sanırım Serdar böyle bir dönemime denk geldi. Bu olay, arkadaşlık tarihimin en kötü örneklerinden biri oldu benim için.
Konu dağıldı ve bir parça kişiselleşti ama buradan, bu vesileyle ondan çok özür dilemek istiyorum.
“Serdar sen benim canımsın. Acısıyla, tatlısıyla, hüznüyle pek çok duyguyu an be an paylaştığım biricik arkadaşımsın. Arkadaştan öte dostumsun. Lütfen yaptığım eşekliği bağışla ve kendini benden mahrum etme. Seni çok seviyorum.”
meselci: Her söyleyişi yaptığım dosta sormak istediğim soruma geliyorum. edebiyatdefteri.com sitesine nasıl dahil oldunuz ve çizgisini nasıl buluyorsunuz?
Ayşegül Güncan:
--- Deftere dâhil oluş şeklimi yukarıdaki soruya verdiğim cevapta izah etmiştim. Bunun dışında, Edebiyat Defteri’ni gerçekten seviyorum. Şiir okumayı, yazdıklarımı paylaşmayı, bu vesileyle yeni ve güzel dostluklar kurmayı, “ne nedir” köşesini, forum konularını kısacası her şeyini seviyorum sitenin. Çizgisini de başarılı buluyorum. Çünkü süreli değişim ve gelişim halinde. Her insana hitap eden bir şeyler mutlaka var bu sitede. Başka sitelerde de yazıyorum. Ama hiç birinde Defterde olduğu kadar aktif değilim ve burada doğduğumdan mıdır nedir, gönlümde bambaşka bu sitenin yeri.
Bir buçuk yıldır üyeyim ve bu kadar kısa zamanda çok başarılı eserlere tanık oldum, çok keyifli arkadaşlıklara imza attım. Bu bağlamda, sitenin gelişmesinde emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum.
meselci: Şiirsiz yaşayabilir misiniz desem size?
Ayşegül Güncan:
--- :) Yaşarım sanırım. İnsan değil miyiz? Her şey bizim için. Ölüm, acı, ayrılık, dert, tasa, hüzün… Tüm bunlarla yaşamayı öğreniyoruz, sevgisiz yaşamayı öğreniyoruz, gülmeyi unutarak yaşamayı öğreniyoruz da şiirsiz mi yaşayamayacağız? Hayatımın ilk 24 yılı şiir yazmaksızın geçti ve yaşadım neticede. Ama şiir öylesine büyülü bir dünya ki, hayatımdan çıkıp gitse, anlamsızlaşırım. Yaşarım ama duygusuz, bir parça öksüz, bir parça yetim yaşarım. Beni ben yapan değerlerden feragat etmek zorunda kalmanın bilinciyle, biraz hüzünlü, biraz sığınaksız yaşarım. Hatıra defterini kaybetmiş, ergen bir kız çocuğunun gözlerindeki hüzünde, hangi limana yanaşacağından bihaber bir geminin belirsiz rotasında yaşarım. Kısacası Allah hiç kimseyi böyle yaşatmasın:)
meselci: Kaleminden etkilendiğiniz ve onları daima okumak istediğiniz üç şair(bu yazar da olabilir tabi) sayın desem ve niçinlerini de beraberinde alsam?
Ayşegül Güncan:
a- Cemal Safi ( şiire duyduğum sevginin temelinde yatan en özel isimdir benim için. Ne yazdıysa tereddütsüz okurum. En kötü çalışması bile benim için bir şaheserdir. Onun şiirlerindeki arabesk duygularla insan yanımı hatırlar, onun dizelerindeki aşk yansımalarıyla beşer yanımdan şaşarım. Ondan vazgeçemem.)
b- Kemal Tahir ( En beğendiğim yazardır. Kemal Tahir benim için Türk Edebiyatı’nın en usta kalemlerindendir. Gönlümde ise en birinci yazardır. Aşk, nefret, intikam, keder, hüzün, kahramanlık, toplum realitesi onun kaleminde bir tarih potasında eritilerek bambaşka bir şekilde bize takdim edilir. Bunun dışında üslubuna da ayrıca hayranımdır. İstanbul Türkçesini gayet güzel kullanan yazar, eserlerinde şivelerimize de yer vererek, Anadolu’nun köylüsü ile İstanbul’un aydınını bir şekilde aynı kadre buluşturmayı başarır. Bütün yapıtlarını severek okudum. Artı yapmış olduğum tez de, onun romanları üzerineydi.
c- Atilla İlhan ( Sebebi yok. Onun dizelerinde hayat buluyor tüm kalp çarpıntılarım)
meselci: Şiir yazmak mı önemli yoksa şiir okumak mı?
Ayşegül Güncan:
--- Okumadan değişilemez, yazmadan gelişilemez…
İki eylemi birbirinden ayıramayacağım. Ancak zamana bağlı olarak biri diğerinin önüne geçebilir. Örneğin bir dönem sıkça okursunun, sonraki dönem üretirsiniz gibi.
meselci: Aşağıdaki kavramlar(önünde soru işaret duranlar) sizin için anlamları ne-ler?
Ayşegül Güncan:
Yaşadığınız şehir(Ankara)?
--- Bürokrasi ve geri kalan her şey… Doğduğum şehir, doyduğum şehir, ailem, ilk aşklar, ilk ayrılıklar, defalarca terk ettiğim ve defalarca aldığım yaralarla kapısında yığılıp kaldığım şehrim. Sığınağım benim.
Yeni bir güne uyanmak?
--- Merak ve şükretmek.
Mardin?
--- Faik Danışman ve Süryani şarabı.
edebiyatdefteri.com’da mor rumuzla aramızda olan Serdar Keskin dost?
--- Askerlik, vefasızlığım ve ona duyduğum büyük sevgi ( serdar affet beni)
Yağmur taneleri?
--- Arınmak ve düşler...
Hayalini kurmaktan bıkmadığınız bir düş’ünüz?
--- Çocuk yapmak:)
Ve mutluluğunuzu artıran iki eylem ya da söylem?
--- eylem : sevdiklerimle paylaştığım her an ve onlarla gerçekleştirdiğim her eylem.
söylem : “seni seviyorum” ( bundan daha güzel bir söz var mı Allah aşkına)
meselci: Beni kırmayarak sorduğum suallere en içten duygularınızla cevap verdiğiniz ve edebiyatdefteri’ne gönül veren dostlarla dünyanızı paylaştığınız daim sağol varol diyorum Sevgili Ayşegül...
Ayşegül Güncan:
--- Ben teşekkür ediyorum. Böylesine güzel bir söyleşi için beni seçmiş olman ayrıca gurur verici sevgili Selim. Sayende bir nebze olsun kendimi ifade edebilme ve hissiyatımı paylaşabilme imkânına kavuştum. Bu söyleşilerin devamının gelmesini istiyorum. Sadece şiirlerinden yola çıkarak, hakkında fikir yürütmeye çalıştığımız nice değerli kalemin, iç dünyalarına birer fener tutmak suretiyle aydınlık sağlanıyor çünkü. Soyut duygular somutlaşıyor ve aradaki mesafeler bir parça daha azalıyor sanki.
Bin sevgi bırakıyorum yüreğine, başka yüreklere de taşıman dileğiyle…
..............................................BİTTİ...............................................
YORUMLAR
:) Çılgın Hoca ya... Deli, meli (elbetteki şaka) ama güzel şiir yazıyor. Bence her sanatçı gibi öldüğünde anlaşılacak... (Aman, hemen ölme:) Daha seni okuyasımız var... ) Allah başımızdan eksik etmesin böyle ustaları... Meselci'ye de teşekkürler. Değişik, hoş bir çalışma olmuş... Her iki yazarımızın da daha nice eserlerini sitemizde okumak temennisiyle...
bendeki bir çok kriteri yerlebir edebilen cesur sıcak samimi ve gerçek bir dost bana göre..
hani üzüntünüzde korkmadan başınızı omzuna koyabileceğiniz ya da omzuna göz yaşlarını bırakırken asla kıpırdamayacağınız özel biri bana göre ...
ankara deyince benim de aklıma ayşegül gelir..ha bir de hep gülmeme sebeb olan ''sakın bana bu caddenin bittiğini söyleme...ee ama bitti.''
bana yeniden bir cemal safi şiiri okur musun ?
bu arada bu güzel paylaşımı buraya taşıyan sevgili meselciye de çok tşk .ediyorum..
sevgiler..
Dostlukta bazen önsezilerin de kuvvetine güvenmekten yanayım ben; önyargısız ama önseziyle davranmaktan...
Konuyla ilhili olarak bu güzel söyleşiye yakışmayacak, argo bir sözü hatırlatmak isterim; bir Ağır Roman film repliği: :) "Devir kötü, ........"
Canım arkadaşım, tertemiz arkadaşım :)
Art niyetten uzak, dürüst ve kişilikli, çalışkan ve üretken, yazdığının ne olduğunu ve ne yazması gerektiğini bilen değerli bir şahsiyettir aysegulguncan. Varlığı edebiyat defteri için bir değer ve kazanç ifade ediyor. Bu samimi röportajla daha yakından tanınacağını ümid ediyorum. Daimi başarılar dileğiyle konuşana ve konuşturuna içtenlikle teşekkürler.
"Hayatı, kendisine getirdikleriyle yaşar. Anlık karelerden, kendine ömürlük mutluluklar çıkarabilmekte üstüne yoktur. Bazen isyankârdır, çoğu zaman kaderci… Bazen melankoliktir, bazen olabildiğince neşeli… Kısacası her doğan, büyüyen ve ölüme mahkûm olan gibi, bir adam/kızıdır Aysegulgancan…"
Deli, dolu, mert kızdır.
"Ama şunu tüm kalbimle söyleyebilirim ki, iyidir Aysegulguncan….Art niyetsizdir, değerlerine bağlıdır, sevdiği insanlar için çoğu fedakarlığa seve seve gönüllüdür. Ne olduğunun, ne olmak istediğinin ya da asla ne olamayacağının bilincindedir. Hep bir hayal dünyasında gezinir lakin gerçekleşmeyecek hayallere gözlerini kapamayacak kadar da realisttir."
---
Yetenekli, sezgili ve çok akıllı ; sevimli, değerli kızdır.
Başarılı işler yapacağından ümitli olduğum biridir. Allah sayılarını artırsın. Kolay bulunmaz böylesi.
Ben tanımaktan mutluyum.
--
Güzel söyleşi olmuş.
Tebrik ederim.