- 564 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
HASTA ADAM
HASTA ADAM
1900’ün ilk yıllarıydı. Dünya buhranlar ve savaşlarla çalkalanıyordu. Ayı çakalla flört ediyor koyun kurt ile takılıyordu. Krallıklardan sonra imparatorluklar da birer birer çökerken üç kıtanın hâkimi, süper güç Osmanlı da hastalanmış ateşler içinde kavruluyordu.
“ Demokratikleştirerek iyileşmesine yardımcı olalım” diyen İngiltere’yi Rus çarı
“ Hasta adam ölsün, paylaşalım” diye ikna ediyordu.
Sırplar, Yunanlılar, Bulgarlar isyan ettirilip Osmanlı’dan zorla alınıyordu. Yağma başlamıştı. Ruslar Osmanlının Tabayı Sadıka’sını ( Ermeni ) orduya alıyor ve Kafkasya üzerinden Hasta adam’a saldırıyordu.
Bütün Afrika şeridi, Arap yarım adası ve Ortadoğu Savaş hattına dâhil ediliyordu. Müslüman kardeşleri dahi Osmanlıya karşı satın alınıyor, kandırılıyor ve isyan ettiriliyordu.
Can çekişen Osmanlıya, 7 cephede ayaklanan sadık vatandaşı Ermeniler çok acı veriyordu.
Ermeni çeteciler, erkekleri savaşa giden ve savunmasız kalan köyleri basıp ahaliyi katletmeye başlıyordu. Çok zayiat veren ve korkan Türk köyleri çetelere karşı silahlanıyordu. Yer yer direniş de gösteriyordu. Kolluk kuvvetleri dahi cephelerde savaşta olduğu için çeteci zayiatları gittikçe artıyordu.
Bir avuç iyi silahlandırılmış çeteci Osmanlının üçte birini oluşturan 6 büyük doğu ilinde bağımsızlık hareketine girişmişti. Müslüman köyler direnişe geçince çatışmalar şiddetlenip iç savaşa dönüşmüştü. Devlet tamamen çaresiz kalmış kıyım ve karşı kıyım seyreder olmuştur. Geç de olsa Osmanlı, çatışmaları bastırıp sorumluları yargılıyor, Türk- Ermeni ayırmadan suçluları asıyordu.
On beş yıl içinde hasta adam öldürülüyor ve paylaşılıyordu. Ama Türkler, küllerinden dirilip sömürgecileri 7 cephede aynı anda yenerek Genç, Türkiye Cumhuriyetini kuruyordu.
Hasta adam’ın terke mecbur bırakıldığı bütün coğrafyalarda sömürü, kargaşa, acı, kan ve savaşlar bitmiyordu. Bitmeyecekti de. Selçukludan beri 1200 yıl barış içinde yaşayan, adaletle yönetilen halklar, beklide kıyamete kadar sürecek nefret tohumları ile yoğrulmuştu. Hasta adamın adaletini, merhametini, saygısını arayacaktı ebediyen.
Ulusal devlet kavramının da sulandırıldığı günümüzde “ Vatandaşlık “ kavramı öne çıkmaktadır. Aslında Osmanlı’nın birkaç yüz yıl evvel yaptığı ve yapmaya çabaladığı buydu. Müslümanlar zaten tek milletti.
Yeni bir tehlike de milletler arası çalışan büyük şirketlerdi. Devletlerden güçlü bütçelerle girdikleri devletleri yayaş yavaş sömürge ediyordular. Tanrıları, orduları, hedefleri para idi. Metotları ise her şekilde sömürüydü.
Ermeniler, her devirde Ruslar tarafından Türklere karşı kışkırtılmıştır. Kapitalist güçlerde kullandı Ermenileri. Azerbaycan’da katliamlar yapan Ermeniler de barışa hasretti. Barış olsa her yerde kime silah satacaktılar?
İstila gerekçelerini nasıl oluşturacaktılar?
Asala Terör örgütü Türk Büyük Elçiliklerine saldırıp, elçilerimizi kahpece şehit ediyordular. Onları da Fransızlar himaye ediyordu.
Ortaokul son sınıftaydım. Başar Özkanlıyı o günlerde tanıdım. Elli yaşlarında saçı dökülmüş, sıska ama dimdik çakı gibi bir ihtiyardı. Ankara’nın İsmet paşa semtinde, uzun yol sokağında iki katlı bir evde oturuyordu. Eşi şule Özkanlı ile kendilerine ait bu evde refah içinde yaşıyorlardı. Biz, bir yılda üç defa ev değiştirmiştik. Bir oda bir ara evlerde, o sokak senin bu sokak benim sürünüyorduk. Evler ahır, sahipleri Tanrı gibiydiler. Senede yüz gram kıyma göremezken, Başar amca ve Şule teyze kedilerini ekmeksiz köfte ile besliyordu. Refahları mahalleliyi kıskandırıyordu. Bu refah, Başar amcanın TCBMM’in den
Emekli olmuş olmasından ileri geliyordu. Bu asabi ihtiyar kimseyi sevmezdi. Eşi Şule’nin yatalak hasta olması nedeni ile eve hizmetçiler de almıştı. Başar amca kapı komşumuzdu ve biz ve bir iki kişi ile daha görüşürdü sadece.
Bir ramazan günü bakkaldan rakı alıp eve gelirken ayağı kayıp düşmüş ve beyin kanamasından ölmüştür. Eşine bu huysuz ihtiyardan hisse senetleri, paralar, arsalar, evler, mücevherler derken muazzam bir servet kalmıştır.
Daha sonraki günlerde Şule hanımla iyice yakın görüşmeye başladık. Kocasının neden asabi olduğunu şöyle anlatıyordu: “ Müslüman ahali ile Ermeni halkı karşılıklı birbirlerinin köylerini basıp acımasız kıyımlar yaptıkları günlerden birinde, silah ellerinde anne ve babası beş yaşında ki Başar’ı “ Sesini çıkartma keserler” diyerek sandığa sokmuş. Bir süre sonra ev basılmış ve anne babası komşu köyün silahlı adamları tarafından vurulup öldürülmüş. Annesi sandığın üzerine yığılmış. Başar olayları kısman görmüş. Daha sonra kapı komşuları olan Türk aile gelmiş, Başar’ı bulmuş ve evlatları gibi büyütmüş. İşe koymuş ve evlendirmiş. Başar Ermeniydi. Türkleri hiç sevmezdi. Ben sünnet ettirdim ama Müslüman olmadı. Anne ve babasının acısını hiç unutmadı. Ermenilerin kestiği ve katlettiği Türkleri asla kabullenmedi. Çünkü kendisine acıyordu. Herkese kindar, bana ve hizmetçilere yumuşaktı. Komşu kadınlardan taciz şikâyetleri gelirdi. Hizmetçi kızlarla oynaşırken çok yakaladım. İşte Başar böyleydi.”
Daha sonraları anlamıştım ki, Başar amca da bizden biriydi. Duyguları, hırs ve hataları ile bir faniydi. Ne güzel olurdu kimse kindar olmasa.
Gürcistan da Azeri’nin biri Ermeni kızlarını pazarlıyordu. Azerbaycan ve Ermenistan savaşının doruk noktasında Gürcülere, Ruslara ve Türklere pazarlanan körpe Ermeni kız ve kadınlarını anlayamıyordum. Ermeniler devlet oldukları halde namuslarını bu kadar ortaya sermişlerdi. Neden millet Ermenistan’dan Fuhuş için kaçıyordu? Osmanlı devleti zamanında bu asla mümkün olamazdı. Doğu bloğu ülkelerinin kadınları neden Avrupa’da fuhuş yapmak zorunda kalmıştı? O da komünizmin başarısıydı! Şimdi anlıyordum ki;
Para yeni Tanrı, kapitalizm ortak din olmuştu. Adalet, aile, merhamet bilinçlice yok edilmeye, düşünmeyen insan tipi oluşturulmaya çalışılıyordu.
Dünya yoksullukla mücadele gününden kimin haberi oluyordu? Ne yapılıyordu?
Oysa anneler günü’nü bilmeyen yoktu. Çünkü mal satıp para kazanıyordular.
Para edeceğini bilseler analarını da satacaklardı para imanlı kapitalistler.
Halen daha onlardan bir farkımız şuydu:
Parayı kullanıp Allah’ tapıyorduk. Diğerleri ise Paraya tapıp Allah’ı kullanıyordular. Çağımızda şeytan gözle görülür olmuştu. Bütün oklar Para’yı gösteriyordu.