- 706 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Zor Be Ustam
“zor be ustam, zor… Gittikçede her şey zorlaşıyor. Artık tıkandığımı hissediyorum. İnsan ölmeden önce tıkanırmış ya, sanki biraz ölüyorum gibi. İnan, zor be ustam!”
Elime bulaşan mürekkep kadar ait değilim hiçbir şeye. İçim o kadar dolu ki, ağlamayı bile özlüyorum. İnan gözyaşlarımı görmeyeli çok uzun zaman oldu. Dilimde köhneleşmiş bir sözle avutuyorum kalbimi… Ben, yani o çok sevdiğin çırağın bir zamanlar çok seviyormuşum. –miş’li zamanlara sığdıramadığım o aşk, bana neler yaptırıyor şimdilerde. Sıradan bir insandan bile daha sıradanım. Basit ve akıllanmaz bir budalayım. Ustam olmuyor, yapamıyorum; avuçlarımdan kayıp gidiyor zaman ve ben hala yalnızım…
Ruhumdaki değişimleri anlatsam, bir arpa boyu yol alamayacağımı çok iyi biliyorum. Adım gibi eminim buna, etrafımı saran bir anlaşılmazlık var ve ben buna şaşkınım! Herkesin yaptığı birçok somut olayı yapamıyorum. Ya canım istemiyor, ya da bilemediğim bir sebep atıyor beni çıkmazlara. Sanki uyku halinde gibiyim. Yaşamak, rüya kadar çoğalıyor bedenimde ve o çok sevdiğim hayallerde yok artık! Asla inanmadığım bir çığlık, içimde, ta yüreğimde haykırıyor. Yanlış bir sese bırakıyorum bedenimi, koşulsuzca…
Kimseler bilmiyor ne halde olduğumu. Geçirdiğim birkaç hastalığı, sorun ettiğimi düşünüyorlar belki de. Oysa kalbim, kocaman bir soru işareti gibi çalışıyor. Dursa, duracak içimdeki felaket. Ama durmuyor ve hiçbir şeyde durmuyor bu yüzden. Biraz daha dayan yüreğim… Eksik ve hüzünlü yanımız, elbet bir gün kavuşacak umudumuzla. Bak işte o zaman zaferimizi kutlayacak kadar gücümüz olacak. İnanıyorsun değil mi bunlara, inan lütfen! Nefesimizi yarının güzel günlerine harcayacağız, sen ve ben…
Gençliğimden beri verdiğim mücadeleyi, kaybetmek üzereyim. Bir çıkış kapısı aradığımı düşünenler var ama yanılıyorlar. Bu dünya beni pek kandıramadı ama ürküttü. Sevdiğim bir işi yapmanın, yine haklı heyecanı var içimde. Her yandan uğradığım haksızlıkları artık yok sayıyorum. Hayatın bana yapamadığı o kötülüğü, şimdilerde kendime yapıyorum. Avutuyorum ruhumu ve kanıyorum bazen her şeye… Doğarken girdiğimiz o mücadelenin sonunda hep ölüm olduğu sürece, çokta haksız değilim bu yolda. Günahlarımı da aldım yanıma. Sessizce ve derinden mırıldanarak geçerken bu hayattan, aklıma son kez sen geldin be ustam, o yüzden dertleşmek istedim seninle… Yüreğine sıkı bak, olur mu?
İnan kimin için yaşadığımı bilmiyorum ama kimin için öleceğimi biliyorum…
Emre onbey
YORUMLAR
Yazınızı dikkatle okudum ve bir süre düşündüm, Emre Bey…
Hem ileriye gitti düşüncelerim, hem de geriye yol aldım. Sordum kendime;
“Acaba, önceden daha mı mutlu bir toplumduk?”
Yanıt vermek istedim yine kendim:
“…Eskiden ekmekler atılmazdı çöplere, evlerde erişteler kesilirdi makarna yerine, evde ekmek mayalardı annelerimiz, küflenmezdi soframızda nimetimiz…”
“…Buzdolapları yoktu, gaz ocaklarında günlük tencere kaynardı, gıdalarımızda GDO denen ölüm tohumları ürünleri de yoktu, yazı ve baharı özlerdik sebze ve meyvaları yemek için, erik gördük mü pazarda, yaz yaklaşıyor derdik, mevsimleri özlerdik…”
“… Doğalgaz yoktu, odun veya kömür sobasında veya mangal ile ısınırdık kışları…”
” …Ne moralimizi bozacak ve “kumanda kapma” tartışmalarımıza neden olan TV’lerimiz vardı, ne de akıl ve ruh sağlığımızı dolambaçlı pencereler tıklayıp bıraktığımız bigisayralarımız vardı, radyomuz vardı, dinlemeyi bilirdik, iletişimimiz daha bir sağlıklıydı.”
“…Reklam ürünleri ve kimyasal boyalı çerezleri satın almazdık, yerine çerezlerimiz olan, yazdan kavurduğumuz ay ve kabak çekirdeklerimizi çıtlardık…”
Kısacası;
Eskiye baktığımda az ile yetinmesini bilir, çekirdek ailemizle okul ve iş dönüşlerimizde mutluluğu tadardık…
Günün eksi ve artılarını konuşarak paylaşırdık…
Ne organik, ne fast food yiyecekler bizim akıl ve beden sağlığımızı tehdit etmezdi…
Ya şimdi?
Konuşup, dinler ve anlardık birbirimizi…
Şimdi dinlemeyi unuttuk…
Anlayınca, hoşgörür severdik birbirimizi…
Şimdi sevmeyi de unuttuk…
Bize verilen değerlerle itibar kaybolmamıştı, saygı duyardık…
Değer yargılarımızı yitirdik, saygıyı da rafa kaldırdık…
Bütün bunların yanı sıra verilen sözler tutulurdu, güven duyardık…
Şimdi birbirimize hiç güven kalmadı…
Ve herşeyden önemli olanı; en önemli bir “değer duygumuzu” kaybettik biz…
“Özlemeyi!”
Özlemek, olmayınca hayatın da bir değeri kalmıyor…
Hayal etmeyi ve umudu da peşinden sürüklüyor…
Ve en berbat olan ile karşı karşıya kaldık…
MUTSUZLUK!
İşte bu duygu; yürek kapımızdan içeri girip, bulaştırıyor hüzünü, oradan da AŞKI dışarı atıyor…
Akıl ve ruh sağlığımızı tehdit ediyor….
Sevgili Emre Bey,
Kısa yazınız da beni bir M.Ö ye bir M.S ya yolcu etti.:))
Elinize, yüreğinize sağlık…
Kaleminiz daim olsun
Teşekkür ederim paylaşımınıza…
Sevgi ve ışıkla…
Vur Kadehi Ustam
Söndürmüşüz feneri salaş bir balıkçıda
Rengimizi sıyırmış ta gitmiş gidenimiz
Nur cemalimizin astarı kalmış bitek
Oda kaşık kadar
Vur kadehi ustam bu gecede sarhoşuz
Kalan sağlar bizimdir acıdan mayhoşuz
İki satırlık adamları musallat ettik ömrümüze
Bundandır böyle dibe vuruşumuz
Damla sakız hayallerimize yakamoz vursa
Bari öyle canlansa da hayat bulsa
Ne iyi olurdu kalbe kan yine hücum olsa
Vur kadehi ustam bu gecede sarhoşuz
Kalan sağlar bizimdir acıdan mayhoşuz
İki satırlık adamları musallat ettik ömrümüze
Bundandır böyle dibe vuruşumuz
Söz-Müzik:Sıla Gençoğlu
başka da bir şey demeyeceğim, ama yüreğim yeterse yeniden geleceğim...
sevgimle ve dostluğumla, hep...