- 605 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
EY AŞK NEREDESİN ? 35
Üzerini acele ile değiştirdi. Çocuklara görünmeden kapının önündeki yengesiyle ayak üstü konuştuktan sonra kapıyı kapattı. Şöyle bir etrafına baktı. Sokakta ve diğer evlerin önünde kimseyi göremedi. Hızlı bir şekilde, minibüs durağına doğru yola çıktı.
İçi içini yiyor ve kendini suçlu hissediyordu. O, bugüne kadar ağabeyinden habersiz, bir yere çıkmamıştı. Vicdanı rahat değildi ama bu durumda yapacak başka bir şeyi de kalmamıştı. Minibüs durağına ulaştığında, Kamil’ i kenarda heyecanlı bir şekilde beklerken buldu. Alaca karanlıkta, gözlerindeki sevinci gördü. Başlarıyla, utangaç bir ifade ile selamladılar. Sonra da konuşmadan, minibüsün gelmesini beklemeye başladılar. İkisinin de heyecanı hareketlerinden anlaşılıyordu. Tam o sırada gelen dolmuş ile ikisi de rahatladı sanki. Durakta başka yolcunun olmaması nedeniyle, biner binmez hareket ettiler. Yan yana oturmuşlardı koltuklara. Yolcular, duraklarda iniyor, biniyordu. Bu inip binme sırasında, açılan kapıdan içeriye rüzgar giriyor ve heyecanlı olan Halime’ yi bir nebze olsun serinletiyordu.
Ferdi Tayfur’ un nağmeleri, dolmuşu kullanan şoförü sanki yirmi yıl öncesine götürür gibiydi. Şehrin ışıkları yanmış, evli evine, köylü köyüne yerleşmiş gibiydi. Sokakta gezinen insanların kimisi aheste bir şekilde yürüyor, kimisi de bir yere yetişmek istiyor gibi hızla yol alıyordu caddelerde.
Şehrin merkezine geldiklerinde, Kamil şoföre,
“ Müsait bir yerde inecek var kardeş ! “
Dolmuşun durmasıyla, aşağıya indiler. Biraz yürüdükten sonra Kamil’ in daha önceden karar verdiği lokantaya doğru yürümeye başlayınca, Halime bir an durakladı. Onunla bir çay içeceğini konuşmuştu. Girecekleri yer ise lokantaydı. Onun tedirginliğini anlayan Kamil,
“ Halime Hanım, huzursuz olmayın lütfen. Sadece bir akşam yemeği. Üstelik burası bizim gibi insanların geldiği bir lokanta. Kusura bakmayın, daha önceden söylemem gerekirdi ama düşünemedim. Daha rahat sohbet ederiz diye düşündüm. Akşam yemeği yemeye de zamanımız olmadı. Kızdırdıysam özür dilerim. “
“ Yok, sorun değil Kamil Bey, birden haberim olmadığı için şaşırdım sadece. Özür dileyecek bir şey yok. Bu inceliğiniz için teşekkür ediyorum. Girelim mi içeriye ? “
Kamil’in yüzünde bir gülümseme belirdi ve kapıyı açtı. Sade bir esnaf lokantasıydı. Masaların üzeri temiz örtülerle örtülmüştü. Temiz bir lokanta olduğu ilk bakışta anlaşılıyordu. Kasanın başındaki duvara, aile lokantası olduğunu anımsatan eski fotoğraflar takılmıştı. Siyah beyaz fotoğraflarda, lokantanın tabelası da vardı. Büyük bir ihtimal ile babadan oğlua geçen bir işyeri olmalıydı.
İçeriye girdiklerinde de zaten samimi davranışları hissediliyordu. En arkalarda bulunan bir masaya geçerek oturdular. Garsonun yanlarına geldi. Ona yemek siparişini verildikten sonra sohbet etmeye başladılar.
İkisi de konuşacak bir şey bulamamanın sıkıntısını yaşıyor gibiydi. Ortak bir konu bulmaya çalışıyorlardı. Biraz iş yaşamından bahsettiler. O konu bitince Kamil,
“ Halime Hanım, sizi tanıdığım için çok mutluyum. Daha yeni tanışıyoruz. Ben, aslen Karadenizliyim. Benim ailem geleli çok uzun yıllar olmuş. Ben, doğru dürüst gitmedim memlekete. Ben, bundan bir süre önce eşimi kanser hastalığı nedeniyle kaybettim. Onun ölümünden sonra kendimi bıraktım. Çok kötü durumdaydım. Ölmek istiyordum. Bu durumdan, beraber oturduğumuz, hiç tanımadığım bir insan olan Tarık sayesinde kurtuldum. Hayata, yeniden bağladı beni. Şimdi şu anda yeniden güçleniyorum günden güne. Fazla bir gelirim yok . Ama çok çalışkan bir insanım. Elimden her iş gelir neredeyse. Aslında eskiden balıkçıydım. Küçük bir teknem vardı. Eşimin rahatsızlığı nedeniyle borçlandım. O borçlar için tekneyi elimden çıkardım. Çok zor günler geçirdim. Keşke yaşatabilseydim de hiçbir şeyim kalmasaydı. Ama… Neyse, sizi de üzmeyeyim. Biraz kendinizden bahseder misiniz ? Mahsuru yoksa eğer. “
Halime’ nin bir an gözlerinin önüne, evi temizlediği gün geldi. Onun gözlerindeki acıyı fark etmişti. Gözleri bakarken hüzünlü bakıyordu. Yüzündeki acı ifadesi, zoraki gülmede bile silinmiyordu. O gün de çok merak etmişti onun durumunu. Yaşadığı acıyı anlayabiliyordu şimdi. Acılar, zamanla azalıyordu fakat silinmiyordu hiçbir zaman. Bir an yaşamı ile her şeyi anlatmalı mıyım ? diye düşündü. Kamil, açık yüreklilikle hayatını özetlemişti. Doğru veya yalan olduğunu bilemezdi. Ancak, daha sonra anlayabilecekti doğruluğunu. Dürüst davranmalıyım dedi içinden. Dürüst davranmalıydı ve karşılığını da o şekilde alabilmeliydi.
“ Ben, ağabeyim ve ailesiyle yaşıyorum. Annemi ve babamı kaybedeli uzun yıllar oldu.H,ç evlenmedim. İlk okul mezunuyum. Okumak istemiştim. Fakat, kız çocuğuyum diye okutmadılar. O yüzden de bir mesleğim yok. Utanarak söyleyeceğim ama ağabeyimim işi gücü yok. Kumar, içki dükünü, hayırsızın biri. İki tane, dünya güzeli yeğenim var. Çok da iyi bir yengem. Benim kazancımla, hem evi geçindiriyoruz, hem de ağabeyimin içkisine, kumarına para akıtıyoruz. Yeğenlerim benim yaşam gayem. Onlar için o evde kalıyorum. Onları, okutmaya çalışıyorum. Kaderleri bana benzemesin diye çabalıyorum. Çok akıllılar. Ben ayrılmış olsaydım o evden, darmadağın olacaklardı. Ben, hayatımı bu kadar anlatabilirim ancak.”
“ Eğer kızmazsanız bir şey daha sormak istiyorum Halime hanım. Bizim eve geldiğinizde, yüzünüzdeki morlukları görmüş ve çok üzülmüştüm. Sizi o hale ağabeyiniz mi getirmişti? “
“ Evet ! Maalesef öz be öz ağabeyim getirdi beni o hale. Paraya doymuyordu. Ne kadar verirsem vereyim, daha fazlasını istiyordu. O sıralarda, iş de çıkmamıştı. O yüzden bana baskı yaptı. Ben de karşılık verince, dövdü. Çok acı ama gerçek. Ne diyebilirim ki ! Aynı kanı taşıyoruz. Üzülüyorum bu duruma fakat hiçbir şey yapamıyorum.”
“ Sizi üzdüğüm için özür dilerim. Çok kötü bir durum gerçekten. Bu tür insanlar var toplumumuzda. Kadına şiddet uygulamak zayıflığın dışa vurumudur bence. Gücü yeten yetene.”
Yemeklerin gelmesiyle, yemeğe geçtiler. Yemek bitmiş ve ikisi de kendini daha rahat hissetmeye başlamıştı. Halime’ nin birden saat aklına geldi. Çok geç olmadan eve gitmek istiyordu. Ağabeyinin hışmına uğramak istemiyordu. Oturdukları semtte, bir genç kızın veya kadının, gecenin geç saatlerine kadar dışarıda olmasını hoş görecek kadar anlayış taşımıyordu.
“ Kamil Bey, biraz sonra kalkabilir miyiz? Durumumu anlattım size. Ağabeyim gelmeden, evde olmak istiyorum. Malum, bizim oralarda pek uygun düşmez geç gitmem. Gidelim mi ? “
“ Çok özür dilerim. Haklısınız. Sıkıntıya düşmenizi istemem. Kalkalım tabii ki. “
Dedikten sonra garsona el işareti ile hesabı istediğini işaret etti. Hesabı ödedikten sonra hızlı adımlar ile dolmuşa binip mahalleye geldiler.
Kemal o akşam, her zaman geldiği saatten önce eve gelmek istedi. Arkadaşlarının ısrarlarına rağmen fazla içmedi ve oynadıkları oyunun ortasında bırakarak kalktı. Eve geldiğinde, karısı ona şaşkın şaşkın bakıyordu sanki. Yüzünde de bir korku ve endişe ifadesi vardı.
“ Karnın aç mı Kemal. Bir şeyler hazırlayayım mı ?”
“Tokum. Bana bir kahve yap! Halime nerede ? “
İçinden, “ Eyvah ! Ne olacak şimdi. Ne desem acaba ? Yalan söylediğimizi anlarsa, kırar döker, her tarafı. En iyisi komşuya geçti demek galiba. O zamana kadar da gelir inşallah. Allah’ım, yardım et bize. Haydi ! Halime gel artık “ Diye geçirirken, onun bu halini gören Kemal, bağırmaya başladı.
“ Kadın! Sana diyorum. Halime nerede? Duymuyor musun? “
“Kemal, Halime komşuya gitti. Yazık, işten eve, evden işe. Sıkılınca, ben izin verdim ona. Gelir birazdan. Ben sana kahveni yapayım hemen. “
Babalarının eve erken gelmesine alışkın olmayan kızlar, yatmaya hazırlanıyorlardı. Babalarının onları sevmesini bekler bir halde yüzüne bakıyorlar fakat Kemal’ in onlara bakmıyordu bile. Yüksek sesle bağırmaya başlayınca, oldukları yere sindiler. Anneleri onları odalarına gönderdi. Korkmalarını ve üzülmelerini istemiyordu. Kemal’ in sağı solu belli olmadığı için her an şiddete maruz kalabilirdi.
Hemen acele ile kahveyi yaptı. Titreyen elleri ile kocasının yanına getirdi. Tam verecekken, elini kahve fincanına sertçe vurdu ve yere döktü kahveyi.
“ Bırak! Beceriksiz kadın. Bir kahveyi bile veremiyorsun. Halime kime gitti? Söyle !Gidip, alacağım onu. “
“ Kemal, gelir şimdi. Niye gideceksin. “
Bir taraftan da içinden dualar ediyordu. Engel olamadı ona. Kapıya çıkan Kemal’ in arkasından gitmeye çalışıyordu.
Minibüsten indikten sonra adımlarını iyice hızlandırmıştı. İçindeki bir duygu acele etmesi gerektiğini söylüyordu. Sokağın başına geldiklerinde, Halime önden yürümeye, Kamil’ de geç olması nedeniyle uzaktan onu takip ediyordu. Bahçenin demir kapısını açtı. İçeriye girmek üzere evin dış kapısına geldiğinde, ağabeyini karşısında gördü. Yüzü kızgınlıktan kıpkırmızı bir halde, bağırarak çıkıyordu.
“ Neredesin sen ? Gecenin bu saatinde.O…… olacaksın ha ! é
“ Yapma ağabey. Ben kötü bir şey yapmadım. “
Halime’ nin sesini duyan Kamil o telaşla, kendini bilmez bir halde, kapının önünde bulmuştu.
DEVAM EDECEK !
YORUMLAR
Bu Kemal'i güzel bir dövse Kami belki o zaman dayağın ne demek olduğunu anlar. Bu adamın derse ihitiyacı var bence. Kadına dayak atmak sonra da adamım diye gezmek. Bence bu tür insnalrın adım atacakları yer kalmamalı toplumda.
Tam heyecanlı bir yerde bırakmışsınız Nermin hanım. Sevgiler