- 654 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Sorular senin, Cevaplar senin
Kristal bir vazoya alelacele yerleştirdi papatyaları… Salonun ortasında duran kadife örtülü masaya bıraktı ve gazeteden kopardığı bir parça kâğıda not düştü;
“gideceksen, gelişini de götür”
İçini sarmalayan ve parça parça kemiren bu sızı, serin bir eylül akşamında… Göz kapaklarını yırtarcasına dışa vurmuştu kendini. Alevler içinde üşümek ya da deryalar ortasında susamak kadar çetin bir çelişki ve boynuna takılmış cevapsızlık çanları. O gece gördüğü bir rüyayla un ufak oldu!
Bir hücrede binlerce soru işaretiyle birlikte hapsedilmiş bir kadın, kadının elinde belli belirsiz bir fotoğraf… Kendi kendine mırıldanıyor ve her defasında bir soru işaretini bulunduğu yerden alıp yanındaki torbasına koyuyordu!
“Bunu yapmamalısın, sorular senin… Cevaplar senin” diye haykırdı. Ve yeni bir soru işareti daha koydu torbasına! Elinden bırakmadığı fotoğrafta sırtını dönmüş bir adam belirdi… Çıplak ayaklarıyla çakıl taşlarının üzerinde yol alan bir adam.
“O kadar vakit yok! Hepsinin cevabı bende olamaz… Sorular senin, Cevaplar senin”
Korkunç bir çığlıkla uyandı uykusundan, sonra hatırlamaya çalıştı gördüğü rüyayı her anında alması gereken ustaca şifrelenmiş bir mesaj olduğunu düşündü. Uçmayı unutmuş bir kuşun hüznünden sevmeyi başarmış bir taş nasıl doğardı onun resmidir bu… Kendi harmanın da yine kendi rüzgârıyla savrulan bir adamın, korkmadan tüm sorularının cevabını sakladığı… O teneke kutuyu açması O’nun aslında kendi etrafında ki tavafına işaretti.
Hayatı kolay kılacak tüm iyimserlikleri acımasızca saklamış ve her daim gözleri önünde duran O gerçeği yalandan bir perdeyle kapamaya çalışmıştı!
Artık vakit tamam
Şimdi tüm hezeyanların hesap günü,
Kendi mahkemende
Kendi sorgundasın
Sana sunulan bir ömrün
Ve ötelediğin bir sevginin
Katlinin tek failisin.
Oysa her karanlığa düştüğünde kucak dolusu nur yağdırmış bir öteler ötesi, hissettirmeden nasılda temizlemişti yüreğinde ki nasırı! Aynalara dargınlığın da duvarları sana ayna kılmıştı da görememiştin o taştan suretini. İçindeki bu har şimdi yanaklarından koyu kızıl bir öfkeyle akarken hadi yine sus adam… Hadi sakla saklayabilirsen kökleri ayyuka varmış ve göstermemek için güneşi, bedenine hapsettiğin papatyaları.
Coşkun bir heybetle akan bu ab-ı hayatı, bohçasında gün görmedik sevdalar taşıyan bu dervişi… Göz kapaklarına sapladığın çivileri sök ve gör. Senin için ne kadar az şeyin olduğunu düşündüğün bu ummanda, ummanın tamamına sahip olduğunu anla.
“hazinelerin en değerlisine, kendi karanlığınıza ışık tutmaktan korkmadığınız anda kavuşursunuz”
Kadir Ünal 2009