- 1480 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
225 - HASAN BASRİ HAZRETLERİ
Onur BİLGE
Dünya hayatının, bir oyun ve bir eğlenceden ibaret olduğunun farkına varan âlimler, birilerini yetiştirerek yerlerine bırakıp gitmişler. Hasan Basri Hazretleri de bunlardan biridir.
Irak’ın Meysan kasabasından, Efendimizin hizmetlilerinden, rivayete göre nesebi, Musa Râî bin Üveys el Karani’ye ulaşan Muhammed Yesari’nin oğludur. Babası, Müslüman olmadan önce Fîrûz ve Yesâr isimleriyle anılıyormuş. Vadi’l-Kura da yaşıyorlarmış. Müslüman olunca Câfer ismini almış. İslâm ordularının gittiği Meysân fethi sırasında esir düşmüş. Eshâb-ı kirâmdan Zeyd bin Sâbit el-Ensârî`nin kölesi olmuş. Meysan’ın fethinden sonra köle olarak Medine’ye getirilmiş, Ümmü Seleme’nin azatlı kölesi Hayra ile evlendirilmiş. Bir adı da Neyyir’miş. Evlendiklerinde ikisi de henüz Müslüman değillermişler. Künyesi, Ebu Muhammed ve Ebu Said’dir. Hasan Basri, Hazreti Ömer’in hilafetinin ikinci yarısında, 21 yılında, Medine-i Münevvere’de dünyaya gelmiş ve orada büyümüş. Ezvac-i Tahiratın oturduğu evlere girer, zıplayarak tavanlarına dokunmaya çalışırmış.
Doğar doğmaz, babası onu Hazreti Ömer’e götürmüş, o da:
“Semmûhü hasenen feinnehü hasenül vechi.” diyerek, yüzü son derece temiz, güzel ve nurlu olduğu için ona Hasan adının koyulmasını söylemiş. Ümmü Seleme, Hazreti Ömer’den, onun için dua etmesini istemiş. Kendisi de:
"Ya Rabbi! Bu çocuğu; âleme imam, insanoğluna örnek bir insan eyle. Halka yol gösterenlerden olsun!" diye dua etmiş.
Ümmü Seleme:
“Hasan küçüktü. Peygamber Hazretlerinin bardağındaki sütü içti. Kimin içtiğini sorduğunda, Hasan’ın içtiği söylendi. O da ona dua edip:
“Hasan, ne kadar süt içtiyse, küllisi ilim olsun!” dedi.”
Çok değerli insanlar arasında yetişme şansına sahip olan Hasan Basri; Ebu Nuaym in anlattığına göre; annesi, Ümmü Seleme annemizin bir işi için dışarıya çıktığında acıkarak çok ağlayınca; onu, yaşlı olmasına rağmen, müminlerin annesi emzirmiş. Ümmü Seleme, müminlerin annelerindendir. Dolayısıyla Hasan Basri’nin de annesi ve sütannesidir. Böylece, büyük bir berekete ve nimetlere kavuşmuş olduğu söyleniyormuş. O kutlu hanede, o mübarek kişilerin arasında, neşe ve huzur içinde büyümüş; çocukluğunu, Efendimizin mescidinde geçirmiş, birçok sahabeyi görmüş ve onlara talebe olmakla müşerref olmuş. Buradayken Arapça’yı en iyi şekilde öğrenmiş. On iki yaşında hıfzını bitirmiş.
Yetmişi Bedir Ashabından olmak üzere, bazı kaynaklara yüz otuza yakın, bazı kaynaklara göreyse, üç yüz sahabe ile görüşmüş. Bunlar; Hazreti Osman, Hazreti Ali, Ebu Musa el-Eşari, Abdullah bin Ömer, Enes bin Mâlik, Câbir bin Abdullah, Ebu Hureyre, Semüre bin Cündeb, İmran bin Husayn gibi çok önemli şahsiyetlerdir. Kendilerinden pek çok hadis rivayet etmiş. Hazreti Osman halifeyken, onun Mescid-i Nebevi’deki sohbetlerine katılmış, o halkanın feyzinden faydalanmaya çalışmış. Zahiri ve batıni ilimlere vakıf olmuş. En çok da Hazreti Ali’den etkilenmiş; zahidane ve müttaki yaşayışını örnek almış; dünya malını önemsemeyişi, cömertliği, konuşmasındaki hikmet ruhunda derin izler bırakmış, sofilik hırkasını da onun elinden giymiş. Böylece Ashab-ı kiramın Peygamberimizden naklen bildirdiği itikat, iman, zahir ilimlerini iyice öğrenerek yetişmiş; hadis, tefsir, fıkıh ilimlerinde yüksek ilim sahibi olmuş. Medine-i Münevvere’de züht konusunda sahabeden çok etkilenmiş, o ruhu, ölünceye kadar muhafaza etmiş.
On dört yaşına geldiğinde, ailesiyle birlikte Medine’den Basra’ya göç etmişler. Basra, o zaman İslam’ın büyük şehirlerinden biridir, Ashabı Kiramın büyüklerinden nicelerini barındırmaktadır. Fırsatı değerlendirmek istediği için mescide kapanmış, Abdullah bin Abbas’tan fıkıh, hadis ve tefsir dersleri almış.
Gençliğinde, Abdurrahman bin Semure komutasındaki orduyla, Sicistan’a düzenlenen sefere katılmış, ilmi çalışmalarının yanında fetih ordularına da katılmış. Daha sonra İbni Ziyad’ın valilik yaptığı Horasan’da on sene kalarak, oradaki sahabelerle görüşmüş ve onlardan ilim tahsil etmiş. Basra’ya döndüğünde, sahabe ve tabiînin büyüklerinden ders almaya devam etmiş.
Yezid’in halifeliğinin sahih olmadığını açıkça söylemekten çekinmemiş.Abdulmelik’e yazdığı mektupta da aynı lisan serbestliğini gösterdiğinden, kendisinde kadercilik eğilimi sezilmiş ama kaderciliği, kelâmi bir doktrin olacak mahiyette değilmiş. O, insanların sorumluluğuna inanıyor, şiddetle duyduğu derin Allah korkusundan, onları vakit varken uyarmayı, en önemli bir vazife biliyormuş. Edebi vaazlarıyla Basra halkını etkilemiş.
Zahitliğiyle tanınan Hasan Basri Hazretleri, hayatının başında inci ticareti yaparak varlıklı bir kişi haline gelmiş. Ticaret için ‘Diyarı Rum’ denilen Anadolu’ya gelip gidiyormuş. O zamanlar, seferlerde devlet erkânına hediyeler takdim etmek adetmiş. O ülkede ancak o şekilde ticaret yapılabiliyormuş. Yine ticaret amacıyla Anadolu’ya geldiğinde, merasim nedeniyle hediyeleri vermeleri birkaç gün gecikmiş. Bu bir cenaze merasimiymiş; devlet erkânı tarafından çok sevilen bir kralının, dünyevi ilimlerde belli bir yere gelmiş, usta bir silahşor olan ve genç yaşta vefat eden oğlu içinmiş. Merasimde, devlet erkânı, mevki ve rütbe sahipleri, esnaflar, daha birçokları geniş bir meydana konulan tabutun etrafında dönüyor ve içindeki gence:
"Seni kaybettiğimiz için çok üzgünüz. Senin için elimizden gelen her şeyi yapmaya hazırız ama dünyaya gelen her canlı ölümü tadacaktır." diyerek ne kadar üzüldüklerini belirtiyorlarmış.
Hasan Basri Hazretleri bu olayı görünce, dünya malının ve makamının gelip geçici olduğunu iyice idrak etmiş ve dünya işleriyle ilgisini en aza indirmiş, elindeki bütün malını mülkünü fakirlere dağıtmış, zahitliğiyle örnek olmaya, hayatını i’la-yı kelimetullah uğrunda geçirmeye karar vermiş, çok sade bir şekilde yaşayarak müminlere örnek olmuş. Keramet ve faziletleri pek çokmuş. Faydasız hiçbir kelam söylemez, nasihat eder, yol gösterirmiş. Büyük bir mecliste demişler ki:
“Hasan Basri acaba niçin büyüğümüz oldu?” Yaşlı bir zat şöyle cevaplamış:
“İlim için büyükler ona muhtaçtır. O, ihtiyaç olunacak şeylerden vazgeçmiştir. Halka en ufak bir ihtiyaç duymaz. Bizden üstünlüğü bundandır.”
Çok ağlarmış. Küçükken, yapılmaması gereken bir şey yapmış, bundan üzüntü duyarmış. O kabahatini unutmamak için yakasına yazmış, hatırladıkça ağladığında, yakasındaki yazı ıslanırmış.
Müridlerinden biri, Kur’an okunduğunu işitince nara atar ve bayılırmış. Hasan Basri ona:
“Böyle yapma!” demiş.
“Elimde değil...” diyince, olayı:
“Eğer ‘gelsin’ diye böyle yaparsan, Rahmanidir, çağırmak için bağırmıyorsan, şeytanidir.” diyerek açıklamış.
Bir gün vaaz ettiği meclise Haccac gelmiş. Hasan Basri, onun geldiğini fark ettiği halde konuşmasına devam etmiş. Haccac:
“Dünyada er görmek istiyorsanız, Hasan Basri’ye bakın!” demiş.
Birisi, bir sabah namazı vaktinde, tabii’nin en büyüğü olan o mübarek zatın vaaz ettiği mescide biraz erken gitmiş. Kapı kapalıymış ve üzerinde kilit varmış ama içerden “Âmin!” sesleri geliyormuş. Bir süre sonra Hasan Basri Hazretleri dışarıya çıkmış. Adam merakla içerde neler olduğunu sorunca demiş ki:
“Ya Abdullah, kimseye söyleme! Her gün cinler gelir, benden dua etmemi isterler, onlar için dua ederim.”
Hasan Basri’nin, yakınlarıyla mezarlıkta dolaşırken, yemek yemekte olan birini görünce:
“Bu kimse münafıktır. Bu kadar zevat huzurunda, bu ibret verici manzara karşısında gönlüne korku gelmeden boğazından ekmek geçebiliyor. Bu, münafıklık alametidir.” dediği rivayet edilir. Hakkında pek çok rivayet vardır. Kendisine:
“Uyuyan gönlümüzü uyandır.” demişler:
“Uyuyan gönlü uyandırmak kolaydır ama sizin gönlünüz ölmüş, hiç hareket etmez.” demiş.
“O halde bizi biraz korkut!”
“Eğer bugün korkarsanız, yarın ahrette emin olursunuz. Burada korkmayan kimsenin vay haline!”
“Bu kadar kimse meclisinde mesele öğrenir, yine de itiraz ederler. Bu nedendir?” diye sormuşlar.
“Allah-ü Teâlâ, kendi azametiyle halkın dilinden kurtulamadı. Ben, zerrenin zerresiyim!” diye cevaplamış. Talebeleri için:
“Aile ve evlatlarım, dünya dostlarımdır, bana ihvanlarım onlardan daha yakındır. Çünkü Hakk’a yönelmiş ve sağlam bağlarla bağlanmışlardır.” demiş.
Bir Ayet-i Kerimede: “İnnema emvaliküm ve evladiküm fitnetün.” “Mallarınız ve evlatlarınız, sizin hasımlarınızdır. Birer fitne ve fesat kaynağıdır.” denilmektedir.
Basra’ya bir yıl boyunca yağmur yağmayınca kıtlık baş göstermiş. Yağmur duasına çıkmışlar. Hasan Basri minbere çıkıp vaaz ve dua etmiş:
“İsterseniz yağmur yağsın. Hasan’ı Basra’dan kovun!” demiş. Camide bir feryat figan kopmuş! Herkes ağlamaya başlamış.
Yetmiş yıl abdestsiz yere basmadığı söylenir. Pek çok talebe yetiştirmiş. Yine bir gün tilmizleriyle beraberken, talebeleri şeytanın vesvesesinden şikâyet edince demiş ki:
“Biraz önce şeytan bana da Âdemoğullarından dert yandı ve dedi ki:
“Ey imam! Allah beni cennetinden çıkardığı vakit dünyayı ve cehennemi bana, cenneti ve kanaati Âdemoğullarına verdi. İnsanlara söyle de benim malıma göz dikmesinler.”
İmanla ilgili meselelerde, bozuk ve sapık fırkaların ortaya çıkmaya başladığı bir devirde yaşayan ve birçok kıymetli eserler yazan Hasan-ı Basrî hazretleri, Peygamber Efendimizin ve Ashâb-ı kiramının yolu olan Ehl-i sünnet yolunun savunuculuğunu yapmış. Hayatı boyunca ehlisünnet akidesinin neşri için çaba sarf etmiş. İlmiyle ve güzel ahlâkıyla insanların dünyada ve ahrette saadete kavuşabilmeleri için gayret etmiş. Bu uğurda yapılabilecek en iyi hizmet talebe yetiştirmektir. O da öyle yapmış, kutlu halkasından yararlanan birçok talebesi, düşüncelerini ve tasavvuf meşrebini devam ettirmiş. Hazreti Ali’den aldığı tasavvuf yolunu, kendisinden sonra Mâlik bin Dinar, Ebu Hâşim el-Mekkî gibi zatlar devam ettirmiş. Kadınlar âleminin sultanlarından Rabiatü’l-Adeviyye de tilmizleri vasıtasıyla onun bilgileriyle aydınlananlardandır.
Pek çok âlim ve veli yetiştirmiş olan Hasan-ı Basrî hazretlerinin tasavvuftaki yolunu dört halifesi devam ettirmiş. Halifeleri; Mâlik bin Dînâr, Utbe-i Gulâm, Ebû Hâşim-i Mekkî ve yerine vekil bırakmış olduğu Habîb-i Acemî`dir. Hasan-ı Basrî`nin Hazret-i Ali`den aldığı tasavvuftaki yoluna daha sonra Edhemiyye ve Çeştiyye adları verilmiştir.
Ömrünü Allah’ın yolunda tüketen Hasan Basri Hazretleri, ölümüne yakın, fasih ve beliğ konuşma hasletini kaybetmiş. Ölüm sarhoşluğuyla biraz kendinden geçmiş ve uyandırılınca:
"Beni cennet yurdunun güzelliklerinden uyandırdınız." demiş.
Hasan Basri Hazretleri hicri 110 yılında (728) Receb ayının evvelinde bir cuma gecesi, Kelime-i şehadet getirerek, seksen yaşında bu dünyaya gözünü yummuş. Cenazesini, talebelerinden Eyyub ile Humeydü`t-Tavil yıkamış.
Bütün Basra halkı cenazesinde bulunmuş. Cenaze namazı, cuma namazından sonra kılınmış. Halk cenazeyle meşgul olduğu için o gün ikindi namazı camide cemaatle kılınamamış.
Kabri, Sâlihiyye denilen yerdedir. Yüce Rabbimiz bizleri onlara layık halef eylesin o yüce kametin makamını cennet eylesin.
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 225
YORUMLAR
Allah razı olsun, ONUR BİLGE....
Son günler de dinmizi ve kutsal Arabistan topraklarını ve de o yerlerin şahsiyetlerini tanıtan yazılarını mutlulukla okuyorum.....
İçimdeki bazı karanlık duyguların azaldığını hissetmeye başladım..
Ölümden korkmazdım ama şimdiler de çok korku-yorum...
Sağol, varol..Teşekkür ederim...