- 4140 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
GECE GÖZLÜ KADIN
Gözlerin gece gibi siyah, simsiyahtı. Bakışların gece kadar kara, kapkaranlıktı. Ben seni görmeden önce, o siyah gözbebeklerini gördüm, rüyalarımda geceler boyunca. Ve seni ilk gördüğümde, o zeytin karası gözlerinden tanıdım ve o gözlerin siyahından hükmettim benim olduğuna ve kara sevdamın kahramanlığına. Yani Tanrı’nın seni bana nasip kıldığına...
Adını sordum. Boşver dedin, bana gece gözlü kadın dersin olur biter, gülümseyerek. Gülümseyişinde ki ince sızı, o an aldı götürdü beni, gözlerinin en kuytu, en karanlıklarında ki anafor girdaplarına...
Hangi karanlık gözlerinden daha zifir olabilir ki? Hangi insan, siyah gözlerinin o şuh derinliğine dalıp kaybolmaktan, kendini uzak tutabilir ki? Gözlerinin karanlığı, karanlık ve uykusuz gecelerimin habercisi olacaktı. Gözlerinin siyahı benim kara kaderimin sebebi olacaktı. Nerden bilebilirdim ki? Bilsem bile seni tanıdıktan sonra nasıl karşı koyabilirdim ki?
Esrarengiz sırlar oynaşıyordu gözlerinin siyah, derin ve karanlık kuyularında. Giripte kaybolmamak ne mümkün. Ve gecelerin gizemini sunuyordu tarifi imkansız geleceğime, gündüzümün kabuslarını bir siyah perde ile örterek...
O gözlere daldığımda, evrenin siyah boşluğunda dönen yalnız gezegenler kadar sakinleşiyor ve senin derinliğine ulaşınca, parıltılı, ışıl ışıl yıldızların coşkusuyla sonsuzluğa doğru usul usul, zaman kaygısı taşımadan yol alıyordum...
Ben senin gözlerindeki sınırsız uzayların sonsuz boşluğunda kaybolmak ve huzur veren loşluğunda serinlemek için doğmuşum dersem belki güleceksin bana...
Ey gece gözlü kadın...
Sensizliğin ne kadar acı ve elem verici olduğunu anlatmak için, söylenecek ne sözüm, nede kelamım kafi gelemeyecek hiç bir zaman. Zira içimdeki boşluğu dolduracak ne bir zaman ne de bir mekan boşluğu yaratılmadı inan...
Ey gece gözlü kadın...
Sana kavuşup, kavuşamayacağımın belli olmamasının yarattığı elim ve ümitsiz ızdırabın, beni sürüklediği hayal kırıklığı evreninde iflah olmayacağım artık aşikar. Lakin beni asıl kahreden senin bunun henüz farkında olmayarak bana yani bize yaptığın naz ve işvenin sende yarattığı memnuniyet duygusundan bir gün mahrum kalınca, içine düşeceğin gariplik ve terk edilmişlik duygusudur.
İşte ben her şeye dayanırımda, seni öyle çaresiz görmeye dayanamam. Çaresizliğin benim çaresizliğimdir. İmkansızlığın benim imkansızlığımdır. Böyle bir sorumsuzluğun sebep ve sonucu olmaktan daha vahim ne olabilir ki?
Zira ben hayat denilen bir bilinmez yolculuğun tam ortasında, kaderin bir garip cilvesiyle, seninle tanışarak geleceğe yürüdüm. Oysa sen beni tanıdığında, bahar çiçekleri kadar, saf, masum, bakir ve körpeydin. Gözlerinde ebem kuşaklarının yedi rengi, teninde yedi iklimin en coşkun fırtınaları raks ediyordu zamana meydan okuyarak.
Dudaklarından mutluluğun envai türlü şarkısı ve ezgisi yayaılıyordu dağlara, ovalara, kırlara, denizlere, nehirlere, vadilere. Saçların bir kısrağın yeleleri kadar özgür ve tasasız uçuşuyordu sahil yolundaki evimizin önünden geçerken. Sana mahallenin tüm delikanlıları gibi bende aşık olmuştum ahir zamanımda. İçimdeki küllenmeye yüz tutmuş gençlik ateşi, gözlerinin aleviyle tutuşuvermişti bir anda...
Ben sana kul olmuştum; sen, senin benim ilahım olduğunu bilmeden. İşte o zamandan beri gündüzlerim gece olmuştu, baharlarım güze dönüşmüştü. Hakkım yoktu senin ışıltılarını gölgelemeye. Mecbur değildin bu yaşlı delikanlının kaprislerini çekmeye ve yüreğindeki sevda vuruşlarının sesini dinlemeye...
Ey gece gözlü kadın...
Zamanın su gibi aktığı ve seni tanıdığım güne takılıp, tüm takvimleri yırtttığım günden beri, ruhumun içine sürüklendiği med cezirlerin beni alıp götürdüğü sevda okyanuslarının meçhul kıyılarında sahipsiz bir ceviz kabuğu gibi ne aradığını bilmez bir halde avare avare dolaşmaktayım...
Sana yalvarıyorum. Ya beni, gözlerindeki karanlık büyülerine hapset, yada ruhumu sensizliğin celladı olan gündüzlere acımadan teslim et. Artık senin olmadığın, sesinin duyulmadığı, bir dünyada yaşamanın hiç bir mana ve önemi kalmamıştır benim için emin ol.
Ve yine emin ol ki beni azad edeceğin o gündüz ateşi, benim yüreğimdeki sevdanın narı yanında utancından yanmaya yüz tutacaktır. Çok şükür ki Tanrı’nın bu Dünya’da kavuşmayanları cennette kavuşturacağının biliyorum ve sana olan duygularımın akibetini, onun ilahi adaletine emanet ediyor ve ona dönüyorum....
YORUMLAR
Farklı bir bakış açısı ile güzel işlemişsin yazıyı.Sonun da da tapılacak makamı ve döneceğin yeri bulmuşsun. Her şey öok güzeldi kutlarım.
Aslında, İlah, yaraymak, tapmak gibi Yüce yaratıcıya ait öğeler içeren kalimeleri kullarla olan ilişkilerimizde kullanmaktan sakınmalıyız diye düşünüyorum. " Ben yarattım bu eseri " yerine " ben yaptım bu eseri" demeye özen göstermeliyiz. " Nejla'ya tapıyorum " yerine, " Nejlayı deli gibi seviyorum" diyebiliriz. Ameller niyetlere göredir elbette ama saygı da sevginin göstergesidir. Siz böyle yapıyorsunuz demiyorum. Sadece dikkatten kaçan nazik bir konuya dikkat çekiyorum sizin yazınız vesilesiyle. Gerçekten güzel bir tazı okudum ve sizi tekrar kutluyorum. Saygılar. Hakkınızı helal edin lütfen.