- 602 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Casus sandılar
…..İçinde bulunduğum ve yürüdüğüm yer, ve etrafım tamamen sık kayın, gürgen, ve ladin ağaçlarından oluşan ağaçların sık ve bol olduğu, ve bu ormanda her tarafın birbirine benzediği sık ağaçlarla kaplı olan bir ormanlık yerdi.
…..Ormanda çalıştırdığım işçilerin başını terk etmiş, ormanın derinliklerinde kendi başıma biraz ürkek, biraz’ da gördüğüm yerleri merak ederek yürüyordum. Etrafımdaki insana ürperti veren ağaçların altındaki sık orman güllerinin içerisinden ormanları aralaya, aralaya elimde bir harita ile gitmek istediğim yere doğru ilerledim.
…..Ormanın içinde yürürken daha çok, karşıma çıkacak bir ayıdan falan korkuyordum. Çünkü gezindiğim oralarda çok miktarda tehlikeli olabilecek ayının olduğu duymuştum.
….Fakat ben bu konudaki korkumu yenmiş olduğum için, daha çok ormanın içindeki merak ettiğim çevreyi görebilmek için, ormanın içindeki bir patikadan tek başıma belirli bir yöne doğru yürümeye başladım. Amacım ormanın bilinmeyen noktalarında merak ettiğimi görebilmek ve nelerin olduğunu ve yakınlarda bazı köylerin olup olmadığını bilebilmekti.
….Aslında biz o gün ormanda çalışan, kalabalık bir işçi topluluğuyduk. Ormanın derinliklerindeki bir yaylada kamp kurmuş, hepimiz birden her gün oralardaki ladin ağaçlarındaki ağaçlara zarar veren ve sonra onları kurutan dendroktanus micans adlı bir böceğe karşı zirai ilaçlı mücadele çalışmalarını yürütüyorduk.
…..Ben o yazın aylarında ülkemize Rusya üzerinden ve ormandan ormana, ağaçtan ağaca geçerek gelen bu ladin ağaçlarına arız olan onları kurutabilen, bu tehlikeli böceğin imha işlerinde çalışan bir gurubun başındaki görevli bir lider teknik elemandım.
….Elimde ormanı gösteren bir harita olmasına rağmen, lideri olduğum işçi kafilesini işçi çavuşuna teslim etmiş sırf kendi merakımdan ormanın içinde geziniyor etrafı kolaçan edihylordum.
…..Nasıl oldu hiç anlamadan, bir anda ormanın derinliklerinde yok olmuş kaybolmuştum. Ormanın derinliklerinde öyle bir kayboldum’ ki geride ormanın içinde bıraktığım çalışan işçileri bile göremez, onların seslerini bile duyamaz olmuştum. Geldiğim yeri bulamıyor, arkamda gerilerde ormanın içinde çalışırken bıraktığım işçiler nerede kalmıştı bilememiştim.
…..Artık be n ormanın içinde gerçekten kaybolmuştum. ormanın karanlık korkunç ve ürperti veren derinliklerinde korkum vardı şüphelerim vardı, acabalarım vardı.
….Geride bıraktığım ormanda çalışan sorumlusu olduğum işçiler görünmüyor, onlardan bir cevap alabilir’ de onların nerede olduklarını ben acaba bilebilir’ miyim diyerekten çaresizce bağırarak onlara çağrılar yapıyor imdat istercesine bağırıyordum. Ve seslenip aklımda kalan bildiğim isimleri sıralayıp çağırıyordum. Ne kadar bağırmış çağırmış olsam’ da, benim bağırmamı kimseler duymuyor ve kimselerden bana cevap gelmiyordu.
….Korkmaya başlamıştım. Çünkü olayın olduğu ve benim yolumu kaybettiğim vakit ikindindi. Yavaş, yavaş ormanın içindeki yüksek ve sık ağaçların arasından toprağa sızan güneş ışıkları ortalıktan çekilmeye kaybolmaya başlamıştı. Ve ben bu ışıkların yavaş, yavaş ağaçların arasından kaybolmaya başlamasıyla korktum. Ormanda korku veren gölgeler de iyiden iyiye çoğalmaya başlamıştı.
…..Önümde bir patika yol vardı, nasıl olsa bu patika yol, gidersem sonunda beni bir yerleşim yerine götürürdür diyerek yoluma devam ettim.
….Bir taraftan da gittiğim çevreyi kollayıp, her an için önüme çıkabilecek bir ayının ya da bir yaban domuzu sürüsünün saldırısından kendimi zarar görmeden kendimi korumak istiyordum.
….Artık akşamın alaca karanlığı, tamamen ormanın içine çökmüş yerleşmişti. Ve ben hala gittiğim yol üzerinde. aradığım bir yerleşim yerini göremiyordum.
….Bir ara ormandaki boş bir alanda yüksek bir tepedeki kayalıkların üzerine çıkarak etrafıma bakındım. Çok uzaklarda gidebileceğim sığınabileceğim sonra da oradan tekrar kamp yerine bir vasıta ile gönderilebileceğim bir orman köyü görünüyordu.
….Birden ormanın içindeki içimi ürperten korkularım yok olmuştu. Sevincimden adımlarımı şimdi daha hızlı atıyor, bu gördüğüm köye doğru hızla yürüyordum. Akşamın karanlığı ortalığa tamamen çökmeden, yolumu daha fazla kaybetmeden bir an önce gördüğüm yere gitmek ve oraya varmak için yürüdüm, yürüdüm.
…..Artık akşam olsa da, ışıklarını görmüştüm. Bu köyün yakınındaydım. Köpekler köyün çevresinden bana doğru koşup havlamaya başlamıştı. Bana doğru havlayarak gelirken, bu köpeklerin havlamasına meraklı köydeki adamlar da, köylerine doğru gelen beni görmüşler bana havlayan köyün köpekleri zarar vermesinler diyerek bana doğru koşmaya başlamaya yanıma gelmeye başlamışlardı.
….Köpekler susmuştu amma, etrafımda meraklı adamlar, beni tanımayan adamlar da, iyice çoğalmıştı. Oradaki bütün köyün halkı, çoluğu çocuğu köyde o gün akşam kim varsa sanırım, benim kim olduğumu merak etmişler hepsi orada benim yanımdaydı ve meraklı gözlerle bana bakıyorlardı.
….Birbirlerine sanki haber vermişler gibi, yanıma gelmişler şaşkınlıkla köyün çevresinden kendilerine doğru yaklaşan beni izliyorlardı.
….Biraz daha köye yaklaşınca, karşımdaki ağaçlarla dolu bahçelerin arasındaki bir patikadan, bana doğru gelen birkaç askeri ve onların başlarında bir de komutanı gördüm. Gördüğüm kumandan karşıdan bana bağırdı.
…..Dur bakalım, daha fazla bize yaklaşma kaldır ellerini, sen kimsin ve sen buralarda ne arıyorsun demeye başladı. Sen neyin necisin, bize kendini önce bir tanıt bakalım söyle bakalım demeye başladılar.
….Şaşırmıştım. Oysa ben ne bir terörist idim, ne de oralarda dolaşan bir eşkıya falandım. Onların bu sorusuna başlangıçta hiç anlam veremedim ve oldukça şaşırdım. Ve ben daha sonra, onların emirlerine uyarak ellerimi havaya kaldırdım ve başımın üstüne koydum.
….Askerlerdeki silahlar üzerime çevrilmişti. Orada belki de ben istemeyerek aksi bir hareket yapsam, hemen beni vuracaklar gibiydiler.
….Başlarındaki bana bağırıp çağıran astsubay komutanları yanıma doğru yaklaştı, sonra benim üzerimde silah olup olmadığına baktı. Silah yoktu, sadece cebimde bir bıçağım vardı. Onu benden aldı ve bu olayın arkasından elimdeki gösterdiğim haritaya aldı ona baktı.
….Elimdeki askeri bir haritaydı ve bu haritam da, o yöreye aitti. Bu defa komutan benden iyice pirelendi, ve sonunda bu komutan bana kelepçeyi taktı, beni oradan alıp karakola götürdü.
….Hava artık kararmıştı. Ben daha çok geride bıraktığım iş yerindeki çalışan insanları merak etmeye başlamıştım.
…Çünkü onlar beni bulamayınca, aramaya çıkarlar onlar da ormanda kaybolabilirlerdi. Ve benim yüzümden başlarına hiç olmadık işler maceralar gelebilirdi.
….Uzun uğraşılardan sonra, baş çavuşa kendimi tanıttım ama önce bana inanmadı. Ve bir iki tokat atıp bağırdı çağırdı.
….Bu Rus casusları saten hep öyle olur, ne zaman bunlar dolaşsa buralarda bir casus görsek, bunların hepsi bizim ana dilimiz gibi Türkçe biliyor deyip durdu. Arkasından buralarda bana karşı konuşarak casuslar babalarının bahçesi imiş gibi dolaşıyorlar demeye başladılar.
….Hem hala onlara casus falan olmadığımı anlatmaya çalışıyordum hem de, orada benim yüzümden olan bitene şaşırıyordum. Neden derseniz bu olay olduğunda, kendimin kim olduğumu onlara ısbat edemiyordum.
….Çünkü o gün üzerimde, kendimi ısbat edecek bir kimlik bile yoktu. Hepsi kamp kurduğumuz yayla yerindeki kiralık kamp evinde kalmıştı.
….Meğer orası Rus casuslarının zaman, zaman içimize sızdığı bir sınır köyüymüş. Ve buranın halkı da Gürcü göçmen asıllıymış.
….Buradaki karakolda, o gece sabahı etmiştim. Daha sonra beni oraya aramaya gelenler olmuştu. Ve benim kim olduğumu onlara durumu bildirmişlerdi. Onlar benimle ilgili durumu kim olduğumu oradaki karakola bildirince, ve benim kim olduğumu onlar öğrenince beni serbest bırakmışlar geldiğim yere göndermişlerdi.
...Şimdi ben başımdan geçen bu biçimsiz sevimsiz anımı hiç ama hiç unutamıyorum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.