3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
558
Okunma
HEKİMLİĞİN ZOR ANLARI
Dr. Sadık Özen
“Davulun sesi uzaktan hoş gelir” diye bir atasözümüz olduğunu hepimiz biliriz. Bir şeyin uzaktan göründüğü kadar hoş olmadığını ifade için söylenmiştir bu söz. Biz hekimler, bu sözü, hekimlik mesleğinin uzaktan göründüğü kadar cazip olmadığını anlatmak için kullanırız. Gerçekten de zor bir meslektir hekimlik.
Hiçbir çıkar düşüncesi olmadan, ırk, dil ve din farkı gözetmeden, insanlığın moral değerlerinin ön plana alındığı; bilgi, deneyim, özveri, alçakgönüllülük ve sabır isteyen; sırası geldiğinde hastasının mutluluğunu bozmamak ve ona yeni bir yaşam gücü kazandırmak için yalan söylemek zorunda bile kalınabilen bir meslek.
Hipokrat’tan bu yana gelen hekimlik ilkelerini benimsemiş ve içine sindirebilmiş olanların ifa edebileceği yüce bir meslektir hekimlik.
Hekimler; insanların; hastalıkları yanında, maddi ve manevi her türlü dertleriyle de ilgilenir ve uğraşır. Bir taraftan onları tedavi ederken, bir taraftan da aydınlatmaya, bilgilendirmeye ve inandırmaya çalışırlar. Kaybolan umutları yeniden kazandırmak gibi son derece önemli ve ulvi bir görevleri vardır hekimlerin.
Bütün bunların yapılabilmesi için insanlarla iyi bir iletişim kurulması gerekir. Sorular sorulur, yanıtlar alınır. Diğer taraftan sorulanlar yanıtlanır. İyi bir tanı konulabilmesi için hekimle hasta arasında iyi bir iletişimin kurulabilmesi gerekir. İşte hekimliğin en güç yanı budur. Bu yönüyle hekimliğin başlı başına bir iletişim mesleği olduğu söylenebilir.
Hekim; mesleki bilgi ve becerisi yanında, kişilik ve davranışlarıyla hastalarına ve topluma güven vermek zorundadır. Kararlı ve söylediklerinde inandırıcı olmalıdır. Kuşkuya kapıldığı durumlarda bile bunu hastalarına yansıtmamalıdır. Aksi halde
hastası karşısında acze düşebilir. Hekim, aynı zamanda hazırcevap olmalı ve hastasının kendisine yöneltilen soruları, tereddüde düşmeden, anında yanıtlamalıdır. Bunu yapmadığında bilgisizliğine ve yetersizliğine hükmedilir ve başarılı olamaz.
Bir hekimin kendisine sorulanlara her zaman için verebileceği bir yanıtı mutlaka vardır. Kendi ilgi alanında olmasa bile, başvuranları, en doğru bilgiyi alabilecekleri ve en iyi tedavi görebilecekleri bir meslektaşına yönlendirebilir.
Hekimlik, hem fizik, hem de büyük bir moral gücünü gerektirir. Bir günde yüzlerce hastaya bakmaları yanında; koruyucu sağlık hizmetleri için, kar-kış ve dağ-bayır demeden, oradan oraya koşarlar. Dağ başlarında otopsi yapmak zorunda kalmaları bile onları yıldırmaz. Gecesi-gündüzü, düğünü-bayramı ve hafta sonu tatili yoktur hekimlerin. Bütün bunlar; bedenen ve fiziksel olarak yorulmalarına neden olsalar da, ruhen yormazlar hekimleri ve yıllar sonra yaşamlarındaki en değerli ve tatlı anılar olarak anımsanırlar.
51 yıllık, severek, isteyerek ve zevkle yaptığım bir hekimlik hayatım oldu. Bu süre içinde; sıkıntı çektiğim, yorulduğum ve üzüldüğüm pek çok şeyle karşılaştım. Bu yaşıma karşın mesleğimi icraya devam ediyorum. Ama samimi olarak söylüyorum, şu geçen 2-3 ay içindeki kadar hiç zorlanmadım. İnanın abartı yapmıyorum. Neden mi?
Şu “Domuz Gribi”nin yaptığı domuzluk yüzünden.
Oldukça geniş bir dost ve hasta çevrem var. Şu Domuz Gribi salgını ortaya çıktığından beri, her gün birçok kişi bana, “Aşı yaptırayım mı – yaptırmayım mı ?” diye soruyor. Haydi, rahatlıklı, kuşku duymadan, dürüştçe ve inanarak bir yanıt ver; “Yaptır” veya “Yaptırma” de. Mümkün mü ? “Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık. Şimdi ben size soruyorum: Kuşkusuz ve korkusuzca aşı yaptırabilecek misiniz ?
Doğrusu bu güne kadar ben hiç böyle ikilemde kalmamış ve hiç böyle zorlanmamıştım. Aşıların koruyucu hekimlikteki yararlarını çok yakından bilen bir hekim olarak, böyle bir ikilemle ilk defa karşılaştığımı söyleyebilirim. Aşıların yararları tartışılabilir mi hiç ? Ama ne yazık ki olanlar oldu. Domuzlar, domuzluklarını yaptılar sonunda. Şu anda büyük tartışmalar yaşanıyor ülkemizde. Vatandaşlarımız çok tehlikeli bir ikilemle karşı karşıya geldiler. Haydi hayırlısı !..