- 6100 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
İKİ MASUM DEHA
İKİ MASUM DEHA
Şair Eşref, Sultan Abdulhamid devrinde yaşamış çok sivri dilli bir hiciv şairidir.
Vatanın zulm ile maruz-i helak olduğunu
Kelle koltukta ahaliye haber vermiştir.
( İzmirli Şefik )
Talihsiz ve halktan biridir. Çok cimridir. Çok içer. Küfürbazdır. Çok fakirdir. “ Dünyada gönül ferahlatan tek lakırdı vardır. Onun da adını “ küfür” koymuşlar” diyen Bektaşi şeyhine hak veren Eşref’i ayıplamak kolaycılıktır, haksızlıktır. O inandığı davayı dili döndükçe ve mertçe savunmaktadır. O milliyetçidir. Dürüsttür. Zekâ ve irfan sahibidir.
Mehmet Akif, şair Eşref’i Abdülhamid’e en güzel söven adam diye niteler ve şu kıtasını örnek verirdi.
Besmele guş eyliyen şeytan gibi,
Korkuyorsun ( Höt! ) dese bir ecnebi.
Padişahım öyle alçaksın ki sen,
İzzet-i nefsin Arap İzzet gibi!
Bir general’e veya bir siyasiye günümüzde böyle küfür etmek mümkün mü? Ya da ceza almamak mümkün mü?
Sadece padişaha değil en yakın dostlarına bile bazen acımasızca ve inceden hicvedebilirdi.
Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için
Gelmesin reddeylerim billahi öz kardaşımı.
Gözlerim ebnayi Âdem’den o rütbe yıldı kim
İstemem ben Fatiha, tek çalmasınlar taşımı.
Eşref, sivri dili, bozuk ağzıyla zamanın, hem eğlencesi hem kâbusu olmuştur.
Kendini alaya almak için bir zat, “ Hz. Âdem’in çamurunda saman olup olmadığını sorar şaire. Şair ayetlerle cevap vermek istese de o zat’ı ikna edemez. Gayet kızar ve son bir gayretle ikna için şu kıtayı patlatır:
Ey bana tiynet-i Âdem’de saman var mı diyen,
Bir daha etme bana bu sual’i hami.
Balçığında saman olsaydı eğer ebülbeşerin,
Çatlayıp da yarık olmazdı ananın amı…
Eşref’e en sevmediğin kim? diye sorarlar.
Ne İtalyan, ne Yunan’dır, ne Frenk,
Taşra kiptisine benzer pezevenk!.. Diye cevap verir.
Eşref, yeni edebiyat ile eskisi hakkındaki görüşlerini de şöyle ifade eder.
“ Edebiyat-ı atikayla cedide bir mi?
Eskilerde ne kadar olsa da külfet çoktur.
Eski eş’er da dürbün ile mana seçilir.
Yeni eş’ar da mana gibi külfet yoktur!..
Gerçi ben bi tarafım sorsalar amma derim:
Bizde daim yeniler eskilerden boktur.”
Arkadaşı Teyfik Nevzad Edebiyat-ı Cedide’den bahsederek, Eşref’e;
“ Sen bunlardan anlayamazsın” diye söylenir.
Eşref! Hafız İsmail’e şu musraı yazdırıp;
Dün akşam haba dalmıştım çemende
Yeşil rüya görüp birden uyandım.
Sarı bir kuş nihali yasemende,
Tahayyürle anı ben seyre daldım.
Servet-i Ffünun’a gönderir. Olaydan haberi olmayan Nevzat Bey yemek dönüşü arkadaşlarının yanına gelir.
“ Şimdi kütüphaneye gelen ( Servet-i Fünun’da şu kıt’ayı okudum.” Der ve Eşref’in şiirini okur. Eşref: “ Bunda ne mana var, yeşil rüya ne demek?” diye sorunca, Nevzad: “Sen ne anlarsın, rüyanın yeşil oluşu çemende yattığı içindir. Senin kalın kafana bu incelikler girmez!” cevabını verir. Herkesin çevresinde vardır aslında dostlarının bile kıçını açıp, en bilgiç olduğunu düşünen, hep baskın gelerek karşısındakini ezmekten sadistçe zevk alan tipler.
Cevaben Eşref; “ Allah müstahaklını versin, onu şimdi ben becermiştim.” Der.
Sivri dilli şair, Yönetime kafayı takmıştır. Sevdiği her şeyin mahvına sebep hükümeti görmektedir. Küfürlerinin şiddetini artırır.
Her gelen zülm ile icrayı hükümet eyler.
Gösterin adil olan var ise bir tanesini?
Ben tenezzül edemem, varsın eşekler siksin,
Şam’a vali olanın Hind’e kadar anesini…
Yine de yönetimden bir zarar görmez ama korkmaktadır da.
Elimden gerçi bir şey gelmez siyasi,
Bütün hainlere hançer dilimdir.
Ne çekmekteyim hala elimden,
Ölürsem benim katilim hükümettir.
Şair eşref kendisini şöyle tanıtmaktaydı:
Eylemem ölsemde kızbi ihtiyar
Doğruyu söyler, gezer bir şairim.
Bir güzel manzum bukunca eşraf’a !
Kendimi hicv eylemezsem kâfirim.
Tarihte; iki dehanın aynı anda, aynı ülkede ve ayrı saflarda olduğu az vakidir. Eşref devrinin masum bir dahi şairidir. Çok kötü şartlar altında en doğru bildiğini, cesaretle savunmuş namuslu bir insandır. Çalkantılı devrin hükümdarı Abdülhamid han da ülkenin kötü günlerinde aynı cesaret ve namuslulukla çalışmış başarılı bir padişahtır. Demokrasilerde de zaman zaman olduğu gibi, kargaşa anında sıkıyönetim de uygulamıştır.
İkinci Abdülhamid tahttan indirilip yerine Sultan Reşad geçmiş, padişahlık yetkilerini İttihat ve Terkki’ye bırakarak, devletin iç ve dış siyaseti ile ilgilenmemişti.
İttihat ve Terakki tam bir istibdad sürdürürken Süleyman Nazif, tahttan indirilen Abdülhamid’e şöyle hitap ediyordu;
Padişahım gelmemişken yade biz,
İşte geldik senden istimdade biz,
Öldürürler başlasak feryade biz,
Hasret olduk eski istibdade biz.
***
Dembedem coşmakta fakr-ü ihtiyaç,
Her ocak sönmüş ve susmuş millet aç,
Memleket matemde, öksüz taht-ü taç,
Hasret olduk eski istibdade biz.
Tarih Ne Diyor?
İkinci Sultan Hamid, tahttan indirildikten sonra. Laubali ve mütecaviz kalemlerin iğrenç iftiralarla dolu hucumuna uğradı. Anası ermeni dediler. Pinti dediler. Baskıcı, Kızıl Sultan diyerek canilikle suçladılar. Oysa damla kan lekesi yoktu ortada. Sultan Hamid, Mahkemelerin idam kararlarını bile tasdik etmemiştir, ve her ölüm kararını müebbet’e çevirmiştir.
Ne hazindir ki, hürriyet aşıkı büyük şair Teyfik Fikret bile bir Ermeni anarşistinin cinayet teşebbüsünü alkışlamıştır.
Tırnakları ile bir yedi kahrın, didik didik
Yükseldi gavrı cevve bacak, kale, kan, kemik…
Ey darbei mübeccele, ey düdi müntekim,
Kimsin? Nesin?.. Bu savlete saik ne?.. Kim?..
…………………………………………….
Ey şanlı avcu, damını beyhude kurmadın:
Atdın..Fakat yazık ki, yazıklar ki, vurmadın!..
Fikret’in şanlı avcı dediği Ermeni anarşistidir. Rus parası ile beslenen çokca uşak vardır o devirde. Fikret hainleri desteklerken Eşref farklı tavır sergiler.
İkinci Abdülhamid devrinde Ermenilerin beylik istemeleri üzerine Eşref şu beytini yazmıştı:
Beylik talebinde bulunmuş bir alay ( Hay ),
( Beylik ) mi olur Ermeniden, vay gılırım vay!..
***
Nereden aldın fişek ile martini?..
Sana beyliği kim verdi a ….tiğimin Artin’i?
Şanlı tarihimizde hatalar ve hatalı davalar olsa da utançlı işler yoktur. Haksızlık ettiğimiz davalı, ithamlı ama masum dehalarımız vardır. Onlara karşı daha anlayışlı ve nazik olmalıyız.
“ Fakat yarın ben eminim senin de himmetini,
Senin de namını takdis eder bütün millet..
Senin de heykelin haşmet-ü celadetini,
Görür, görür de duyar milletim şeref, azamet…
Not: Hilmi Yücebaş’ın Şair Eşref adlı eserinden alıntılar vardır.
İnsanlar hayalleri ve zanları ile yaşarlar. Bazen menfaat icabı, bazen de cahilliklerinden dolayı hasma hane davranırlar. Aslında kıskanç olmamak gerekmektedir. Yeri gelmişken Eşrefçe bir fıkra da ben anlatayım:
Uzun çöl yolculuğunda çok bulunan bir bedevi, çölde, üzerinde bulunduğu deveyi hem becermekte hem yol almaktadır. Bir tepeyi aştığı sırada kalabalık kafile ile karşılaşır. Kendine çıkışanlara, içinde bulunduğu nahoş durumu “ Vallahi şeytan’a uydum” diye açıklamak ister.
Bir anda ortaya çıkan şeytan, adama dönerek “ Siktir lan. Senin bu yaptığını ben hayal bile edemem” diyerek çıkışır.
Bazen hayal bile edemediklerimizi bazıları yapar. Bunlar hep kötü olacak diye bir kural yoktur. Allah’tan merhametli ya da Kahhar olamayız. Olmamalıyız da. Çünkü biz kuluz ve haddimizi bilmeliyiz. Makinenin her aksamının bir görevi vardır. Gaz, fren, cam, vida ya da somun. Yağ da lazım olabilir zımpara da. Enerji de gerekir idareci de. Dozaj ve zamanlama da önemlidir. Aslında her şey birbirine ve nedenlere bağlıdır. Kavrayabilmek ve hoşgörü aslolanıdır. İyi ve kötü, yanlış ve doğru iç içedir. Niyetler çoğu zaman davranışlardan önemlidir. Çünkü davranışlar niyetlere göredir.
YORUMLAR
haklısın elbette belge ister de, takdir edersin ki sana buradan uzun uzadıya belge sunamam. ama 1. meşrutiyetin ilanının koşullarına, ilk meclisin feshine, dönemin aydınlarına, 2. meşrutiyet ve 31 mart olayına dikkat çekerim. fakat dedim ya benim de ilgimi çeken bir dönem bu; yani ben de daha araştırmaya devam ediyorum.
:) türkan hanım "yargısız infaz" ile itham ettiğiniz ben miyim?
kastettiğiniz benim II. abdülhamit'le ilgili yazdığımsa, yargısız infaz değil, tarihi gerçekliklerden yola çıkarak yazıyorum bunu. ben tarih öğretmeniyim ve doğrusu tüm osmanlı dönemi içinde en ilgimi çeken de abdülhamit dönemidir. abdülhamit, çıkarcı, baskıcı, gerçek bir "kızıl sultan"dır. buradaki kızıllık siyasi anlamda değildir elbette :)
Mualesef az okuyor, az duşünüyur ama çok bilip çok konuşuyoruz. Yarın ki yazımda bunu işleyeceğim Allah kısmet ederse. Bir Azerbaycan kadar kitap okumuyoruz ve onlardan daha eğitimsiziz. Ne olur dolma akıllar yerine kendimiz araştırmalar yapsak. Değerli yorumlarınız için saygılarımı sunarım.
Ben yazınızı iki defa okudum. Yorum yazıp yazmamak arasında gidip geldim. şair Eşref’in bir kaç şiirini okumuş ama bana biraz dediğiniz gibi küfürlü geldiği için okumaktan vazgeçmiştim. Şimdi yine onun daha önce okuduğum o küfürlü şiirlerinden bir iki tanesini daha okuyunca ne demem gerektiğini bilemedim bir an.
Bazı ağızlara küfür çok yakışır ne kadar kaba olursa olsun. Mesela Yusuf HAYALOĞLU'NA çok yakıştırırım küfürlü konuşmayı. Belki bu günümüzün dilindi kullandığı için. Ya da onun yaptığı küfürleri günümüzde çok fazla duyduğumuz için hiç yabancı gelmez. Ama şair Eşref'in küfürleri biraz daha ağır geliyor bana.
Bir başka konu, bu günde bunun örnekleri çok fazla yaşanmaktadır. Bir başkasının beyninden ve yüreğinden dökülen düşünce ve duyguları, bir başkasına, kendininmiş gibi aktarmak. Demek düşünce ve duygu çalma olayı eski zamanlardan günümüze gelmektedir. O zaman şimdi şiirleri çalınanların çok fazla ses çıkartmamasının nedeni de tarihe dayanmaktadır.
Üçüncü bir konu, kişileri tam anlamı ile tanımadan yargısız infaz etme de demek nesilden nesile geçmektedir.
Dördüncüsü de. İnsanoğlunu nefsine yenik düştüğü zaman, şeytanın bile aklına gelmeyecek kadar akıl dışı davranışlar sergileyebilmeleridir.
Bu da bize şunu göstermektedir. Yüzyıllardır bir arpa boyu yol gidemediğimizdir. Gerek edebiyat alanında, gerek yönetim anlamında. Eskiden üç kişi düşünebiliyorken, yüzyıllar sonra üç buçuk kişi düşünebilme yetilerine ulaşmış olmasıdır.
Güzel bir yazı ve çok güzel örenekler. Gerçekten okunması ve alğılanması gerek. Kutluyorum kaleminizi ve saygılar yüreğinize
"...Baskıcı, Kızıl Sultan diyerek canilikle suçladılar. Oysa damla kan lekesi yoktu ortada..."
farklı abdülhamit'lerden mi bahsediyoruz acaba? yoksa suikastçinin milliyeti mi sizi bu denli abdülhamit sempatizanı yapıyor? hem de tarihi gerçeklere karşın? şu cümle dikkatimi çekti: "Fikret’in şanlı avcı dediği Ermeni anarşistidir." yani sadece bir anarşist değil, üstelik "ermeni"!
Gerçekten kimsenin bir fikri yok mu tarihte haksız saldırılara uğrayan masum şahsiyetler hakkında? Ya da yazım, konu olarak uykusuz geçen basit bir geceden daha mı önemsiz? En azından edebi açıdan olumlu yada olumsuz noktalar nelerdir? Hatam ne, çok mu uzun? 31 okumada bir kişinin fikir belirtmemesi normal mi? Tenkid edilmezsem hatakarımı nasıl göreceğim A DOSTLAR ?