- 732 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
Şehirler Uyanır Gözlerinde
En içli duruşu kuşandığımda bedenime, önce sen sileceksin gözündeki yaşı
Her mevsim kuş sürülerinin peşine takılacak ve ülkeler aşacağız birlikte.
Cılız kollarımla, avuçlarımdaki umutla, şiirlerimdeki divitle sararım seni
İpeğin rengine, atların dizginlerine, güneşin yansımalarına dokunduk gizlice.
Heybemdeki gül tohumlarıyla dağlarına vardım sonunda. Atlas yüreğinin yamaçlarında keskin bir rüzgardır belki de türkün. Ne gözlerin, ne ellerin, ne de sözlerindir güllerini dikeceğim vadilerin. Bu eşsiz güllere can verecek, renk verecek en görkemli bahçe yalnız yüreğindir yaban gülüm.
Sevgi pikemin derin sığlarında gülüşlerini buldum ben. Gözlerinin yağmur çisentilerinde ıslanırken, yüreğinin yeşil yapraklarına saklandım hemen. Bir resim duruşu sevdan, bir ressam ağlaması bebeğim, şimdi sergilerde. Seni sevdikçe de asla ölmeyecek kutsal sevdan.
Doludizgin gelişlerinin fırtınasında sesin yeryüzünü çınlatmıştı, gülüşlerinin kanatlarına tutunarak arşa değmişti başım. Seni sevdikçe bir sızı iniyordu yüreğime ince ince, soluğum oluyordun ismini andıkça. Aramızda gül tomurcukları ve bir ürperti ile külümüzü döküyorduk bu anlaşılmaz yeryüzüne.
Sana dokunduğum her an çığlıklara duruyordu hayat. Seninle günlerim sabah, seninle sevinçlerim tamah, seninle gözyaşlarım bile tohumlara duruyor, bu yeryüzü kayalığının en olmaz yerlerinde çiçeklere açıyordum. Sözcüklerindeki pırıltılarla, nakaratı tamamlanan sözlerinle, hiçbir sözümüzün üzerini çizmeden buluyorduk birbirimizi erişilmezliklerde. Bazen hiç kullanmadığımız bir mısrada, bazen önümüzde bize gülümseyen tas tas çorbalarda açlığımızı geçiştiriyorduk.
Cılızdı kollarım, avuçlarımın içinde bir umut, içine kahır düşen şiirlerimdeki divitle okşuyordum saçlarını. Yollar denizdi, mırıltılı bir sözcüktü söyleyemediklerimiz. Gecenin saçaklarına her tutunduğumuzda yalnızlığımızın ellerinden tutuyor, asla sıyrılamadığımız düşlerin kollarında yuvarlanıyorduk. Aşk’ın Venüs’ü bizi ararken oyunlara doymamış kirli ellerimizi saklıyor, evrenden topladığımız sözcükleri birbirimizle değiş tokuş ediyorduk.
Dilediğim tek şey, güzelliğinin meze olmasıydı meyime. Tıka basa doygun kalkarken sofradan bizi izleyenler, biz aç kalkıyorduk aşk sofrasından. İpeğin rengine, şahlanan atların dizginlerine, güneşin yansımalarına dokunuyorduk gizlice ve gökyüzünde çılgın danslar yapıyorduk uçarı. Bulutlar silkelendikçe, kafesimizdeki kuşları özgür mavilere salıyor, sonsuz ömür yaşanacak bir yerkürede hızla akan zamana meydan okuyorduk.
Şehrimiz kuşatmalardaydı oysa. Kararlı direnişlerimize mancınıklar yağıyor, göğsümüze gerilmiş oklara kılıç bakışlar atıyorduk. Toprağa dizilmiş cesetlerimize ağıt, şövalye ruhumuzda kanlı bir şahit, devrilmiş burçlarımızda tekrar dikilen bir yapıt oluyorduk. Direndikçe bir sevdaya ekmeğimizi çaya batırıyor, gülücüklerimizle oluşan kırışıklıkları sayıyorduk yüzümüzdeki. Yüreğimiz damar damar atarken biz sıralı kitaplar içinde birbirimizi arıyorduk.
Sıktıkça parmaklarımı omuzlarına devrilir, onca gürültü arasında sesinin mırıltılarını dinlerdim. Bu ağrı kesici sözcüklerinin nikotin sarmalında ordular yürürdü üzerime. Sesinle yıkanmaktan, canıma can katan gülüşlerine tutunmam da bundandı işte. Lime lime olduğum bir panayır dönüşlerinde ıhlamur çağrıları yapardı yüreğin yüreğime. Öyle gümbürderdi ki yüreğimiz, bize kalsa o an korkularımız biterdi.
En içli duruşu kuşandığımda bedenime önce sen sileceksin gözündeki yaşı. Gökyüzüne, ağaçlara ve kuşlara bakmasını bilmeyen bu insan kalabalığında kafesini zorlayan ozan yüreğimizle ve deniz gözlerimizle kimsenin bilmediği yazıtlar indireceğiz her dem göklerden. Her mevsim kuş sürülerinin peşine takılacak ülkeler aşacağız birlikte. Az gidip-uz varılan bir sevgi imparatorluğunun sevda göletlerinde yıkanacağız korkusuzca. Yürekleri yanmalara dayanamayan, hokkasında mürekkebi kalmayan bu yalnızlar kütüphanesinde biz bulutları kızdırmadan ıslanmalara duracağız.
Şimdi, alnında parıldayan yıldızlara bir öpüş de ben kondurdum işte. Çayına üç şeker atıp karıştır sevincini. Sana baktıkça şehirler uyanır gözlerinde ve bilmezsin beni nasıl keyiflendirdiğini. Herkesin aklından geçirdiği kadar hayal kurduğu bu liman meyhanesinde kolay bulmadım ben seni. Yangınımsın sen benim, içimde şehirler yansa da şikâyet etmem. Toprağım oldun benim, kürek kürek alsalar da özümden feryat etmem. Sen benim mavi gökyüzüm, ışığımsın sensiz bu sahipsiz ülkeye hükümdar olsam da asla istemem.
Selahattin Yetgin
YORUMLAR
En içli duruşu kuşandığımda bedenime önce sen sileceksin gözündeki yaşı. Gökyüzüne, ağaçlara ve kuşlara bakmasını bilmeyen bu insan kalabalığında kafesini zorlayan ozan yüreğimizle ve deniz gözlerimizle kimsenin bilmediği yazıtlar indireceğiz her dem göklerden. Her mevsim kuş sürülerinin peşine takılacak ülkeler aşacağız birlikte. Az gidip-uz varılan bir sevgi imparatorluğunun sevda göletlerinde yıkanacağız korkusuzca. Yürekleri yanmalara dayanamayan, hokkasında mürekkebi kalmayan bu yalnızlar kütüphanesinde biz bulutları kızdırmadan ıslanmalara duracağız.
çok azı yazablir böyle... ve çok azıda okuyabilir böyle yazıları... önce yazdığın için sana ustam, sonrada okuduğum için kendimi kutluyorum...
dostluğumuza..., tebessümle:))