- 742 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
NASIL SEVİYORUZ.
Bir insanı sevmek, bir nesneyi sevmek, bir davranışı sevmek, bir sözü sevmek. Daha ekleyebiliriz sevgi çeşitlerini.
Hepimiz şöyle veya böyle bu sevme çeşitlerinden birini veya birçoğunu yaşamışızdır. Yaşıyoruzdur da halen. Kim ne halde olursa olsun mutlaka sevmeye ve sevilmeye kesinlikle muhtaçtır.
Hayatımızı en çok etkileyen sevgi; dost sevgisi, arkadaş sevgisi ve yar sevgisidir. Can deriz, dost deriz, en iyi arkadaş deriz. Paylaşırız dertlerimizi, üzüntülerimizi, sevinçlerimizi. Yeri gelir biz dinleriz, yeri gelir arkadaşımız, dostumuz dinler. Hiçbir zaman da; sen beni dinledin, ben seni dinlemem veya ben seni dinledim, sen beni dinlemiyorsun diye düşünmeyiz. Zaten sevgi karşılıksız olmalı, çıkara veya egomuza dayalı olmamalı. Ama eğer can diyorsak, dost diyorsak bizde bir yeri olmalıdır. En azından bizim için bir yerinin, değerinin olduğunu hissetmeliyiz, hissettirmeliyiz. Gerisi isterse tek taraflı olsun önemli değildir. Yani sadece dinleyen, anlayan, paylaşan taraf olun fark etmez. Dostunuzdur, arkadaşınızdır. ‘’Yeter ki iyi olsun’’ düşüncesidir sadece beklentimiz.
Peki, yerinizin veya değerinizin olduğunu nasıl hissedeceksiniz veya nasıl hissettirebiliriz. Örneğin; doğum gününde, en iyi dostunuz, arkadaşınız veya size can diyen kişi tarafından en birinci kutlanılan veya dost, arkadaş, can dediğiniz kişiyi en birinci kutlayan olmak istersiniz. Önemli günlerimiz vardır az çok hepimizin. Dostunuz, arkadaşınız mutlaka bunlardan birini veya birkaçını biliyordur. Söylemişizdir. Paylaşmışızdır.
Beklentiniz bu kadardır veya bu kadar olmalıdır ancak. Dostum, arkadaşım dediğimiz kişi bizi hatırlamış mı, biz hatırlamış mıyız, veya birkaç kelime ile bu önemli günümüzü paylaşmış mı, paylaşmış mıyız?
İşte günümüzde kimsenin kimseye inandırıcı gelmediği arkadaşlıklar, dostluklar az önce bahsettiğim basit nedenlerden kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Sadece dinliyor, anlıyor, ilgileniyor, paylaşıyorsa; bizi dinlediği için, bizi anladığı için, bizimle paylaştığı için seviliyorsa bir insan, bu sevgi veya sevmek değildir.
Bir insanı seviyorsak; bize ne gibi iyilik yaptığı veya yapmadığına ve bizim için ne özverilerde bulunup, bulunmadığına bakmadan, egomuza, nefsimize, beğenimize, kibrimize veya zevklerimize hitap ediyor, uyuyor veya eksikliğimizi gideriyor demeden her şeyi ile, her haliyle ve her durumda anlamak ve kabullenmek olursa bu, sevgi veya sevmektir.
Sevgi; en başta bizdeki eksikliği gideren en önemli, en güçlü ve en ihtiyacımız olan öz varlığımızdır adeta. Başkalarından olan beklentimizi yok etmek, nefsimize, egomuza, beğenimize kapılmamak için, bizi tatmin eden, içimizdeki öz hazinemizdir. Biz insanların en büyük parçası, gücü, yaşam kaynağı, kılavuzudur. Yani sevgi önce kendimiz için kendimizdedir. Gereksinim duyduğumuz en önemli organımızdır adeta. His veya duygu diyebileceğimiz gibi, bizi koruyup, kollayan en değerli öz duygumuz, her tür nesneye dönüşen gizemli, tılsımlı mekanizmamız da diyebiliriz. Önce kendimiz için kendimiz görüp, tanımamız ve mutlaka önce kendi ihtiyacımızı gidermemiz gerekiyor. Ve sevginin, mutlaka ama mutlaka akılla birlikte anlamının değerinin ve öneminin olduğunu unutmayalım. Aklımız ile sevgiyi önce kendi içimizde kendimizin görebilmesi, kendimizin tanıması, anlaması, değerini bilmesi, hissetmesi lazım ki anlamıyla yaşayalım, anlatalım ve yaşatalım. Sevgi ekmek gibi, su gibi, hava gibi yaşamamız gereken bir ihtiyaçtır, gereksinimdir. Aksi halde kendi açlığımızı, gereksinimimizi başkalarından gidermek gibi bir durumda oluruz. Arayış, beklenti içinde oluruz.
Sevgiyi, anlamıyla bilen birine veya birilerine rastlamak olabileceği gibi, sevgi altına saklanmış bencillikleri, nefisleri, hırsları ve zevkleri olan birileriyle karşılaşma olasılığı da oldukça daha fazladır, yüksektir.
Sevgi adını öyle çok ve öyle kolayca; nefis, zevk, şehvet, beğeni, hırs ve daha birçok görsel ve fiziksel bencilliklerimize takabiliyor veya dillendiriyoruz ki sadece adının bile ne kadar gizemli, tılsımlı, karşı konulmaz bir şey olduğunu anlayabiliyoruz. Sevgi adı; zalimlerin, bencillerin ve egoistlerin elinde adeta öldürücü bir silaha dönüşebildiğini görebiliyoruz.
Hepimizin her şeyi bildiğimizi sandığımız bir zamandayız ve hep mutsuz ve huzursuzuz. Sevgi adı altında canları yanmış, yıkılmış, yaşama küsmüş, yaşamak istemeyen binlerce insan var. Erkekler ve daha çok kadınlar var. Çünkü sevgiyi anlamıyla, amacıyla, hissedildiği haliyle önce kendi içimizde mutlaka olduğunu göremeyişimizden, başkalarından bekleyişimizden ve arayışımızdandır. Kendi içimizde başta bizim en önemli gereksinimimiz olması gerekirken ve diğer insana veya insanlara paylaştırmamız gerekirken, içimizdeki öz sevgimizi, açmamış bir çiçek gibi, meyve vermemiş bir ağaç gibi içimizde kurumaya, yok olmaya veya paylaşıldıkça çoğalmasına müsaade etmeden ölümüne mahkum ediyoruz. Bu bizim acizliğimizdir. Acizlikten dolayı sevilmez, sevgi olmaz. Bu kendi acizliğimizi başkasında gidermek olur ki mutlaka daha fazla acizliği beraberinde getirecek ve hep o acizlikle yaşanacak demektir. Sevgi acizlik getirmez, aksine seven ve sevilen daha da güçlenir. Sevgi paylaşılmazsa acizlik, acı ve zulüm demektir. Kendimize ve çevremize bakalım. Biz kimi nasıl ve neden seviyoruz. Paylaşmak için mi, acizlikten mi?
Herkesi veya her şeyi seviyorum deriz veya diyenleri duyarız. Mümkün değildir. Herkes veya her şey dediğimiz; kendi gördüğümüz, duyduğumuz, tanıdığımız, yakınımızda olan kişiler, nesneler, olaylar veya ulaşabildiklerimizdir. Bu olsa olsa bizim her şeyimiz ve herkesimizdir. Sayısı bini geçmez. Dünyadaki her şey veya herkes değildir. Kimseye zarar vermemek veya herkesin kendisinden emin olmasıdır belki herkesi sevmek.
Bazılarımızda, kimseyi ve hiçbir şeyi sevmiyorum deriz veya diyenleri duymuşuzdur. Bu da mümkün değildir. Yani insan için mümkün değildir. Kimseyi sevmiyorum dediklerimiz ise bir elin parmağı kadardır en fazla. Geçerli nedenleri vardır belki o birkaç kişi hakkında da. Dünyadaki herkes veya her şey değildir yani.
Nefsimizin, egomuzun, zevklerimizin, beğenilerimizin, hırs ve çıkarlarımızın hoşuna gitti diye herkesi ve her şeyi sevdiğimizi söyleyiverdik veya hoşumuza gitmediği için kimseyi ve hiçbir şeyi sevmediğimizi söyleyiverdik. Her ikisinin de içi boş ve boş vermişliktir. Kendi dışında kendini, yaşamını, her şeyini; herkese, her şeye, her nesne veya olaya anlamsızca feda etmişliğin getirdiği söylemdir ancak bu sözler. Acizliktir.
Yar sevgisini de kendimce yine bir başka yazımda sizlerle paylaşayım. Ama alttaki sözlerim sanırım bir fikir vermiştir sizlere.
Sevilen kadın güzelleşir, sevilen erkek güçlenir.
Seven ve sevilen, birbirini seven iki insan ise hem çok güzelleşir, hem çok güçlenir. Güneş gibidirler. Ulaşabildikleri herkesi ve her şeyi aydınlatırlar, ısıtırlar.
Sevgiyle kalın. (Paylaşılanıyla. Karşılıksız olanıyla)
Saygılarımla. Haluk KALKAY
YORUMLAR
Bir insanı seviyorsak; bize ne gibi iyilik yaptığı veya yapmadığına ve bizim için ne özverilerde bulunup, bulunmadığına bakmadan, egomuza, nefsimize, beğenimize, kibrimize veya zevklerimize hitap ediyor, uyuyor veya eksikliğimizi gideriyor demeden her şeyi ile, her haliyle ve her durumda anlamak ve kabullenmek olursa bu, sevgi veya sevmektir.
sevgi üzerine yazılmış çok güzel bir yazıydı..
saygılarımla...