Osuruk Otu Salatası
Büyükçe odanın köşesindeki mutfağa benzemeyen eğik tezgah üzerinde kimsenin bilmediği – belki de bir anlamda var olmayan – mezeleri hazırlarken tam olarak tanımlayamadığı bir beklentisizlik içerisindeydi. İçindeki beklentisizliği o denli yoğun olarak hissediyordu ki, bu beklentisizliğin varacağı durum bir beklenti halini almıştı. Her ters ayın son güneş batmayışında bir araya gelip sarı sıvı içerlerdi. Yüz yıllardan beri ve hep aynı üç kişi. Yaptıklarına bir araya gelmek denemezdi aslında. Yalnızca aynı mekanda bulunurlardı, o kadar. Mümkün olduğunca az konuşarak ve hiç düşünmeden. Lüzumsuz konuşmak zayıflık göstergesi sayılırdı, düşünmek ise vurdumduymazlık. Toplumsuz yaşamı kanıksayamamış kişiler düşünürlerdi ancak.
Son tabağı da beşgen masanın üzerine özenle yerleştirdikten sonra iki adım öne gerileyip eserine baktı. Hiç bir şey yerli yerinde değildi. Tam istediği gibi. Hafif ısıtılmış sarı sıvı sürahisi masanın tam ortasında duruyordu. Odaya yayılan ağır koku zihninin şimdiden bulanıklaşmasına neden oluyor, gözlerini yakıyordu. Bu gidişle diğerleri gelmeden önce kayıp gitmesi işten bile olmayacaktı. Duvardaki ağızlıklı boruya ağzını dayayarak içine gazlı hava çekti derin derin. Ayıltıcı gaz kısa sürede etkisini gösterdi. Etrafı her zamanki gibi bulanık görüyordu artık. Ne az, ne fazla, tam kararında.
Hayal duvarı birdenbire titremeye başladı, içeriye üç kişi girdi. Kafasında bir kel kadar çok saçı olan ve iskelete benzeyen şişman adam yanında duran ve alın levhasından 182 yaşında olduğu anlaşılan genç adamı göstererek ‘Toplumsuz Yaşamı Köstekleme Komitesi aramıza bir gözlemci göndermeye karar vermiş, her üç yüz elli düz yılda bir bunun yapılması gerekiyormuş’ dedi. Oda sahibi umursamaz gözlerle genç adama baktı, sonra usulca yanına yaklaşıp sağ elinin orta parmağını adamın ağzına soktu. Gözlemcinin parmağı emmesini yeterli bir süre beklemeden elini geriye çekti. Genç adamın ağzından ‘cık’ diye bir ses çıktı. Kabalık kuralı yerine getirilmiş sayılabilirdi.
İstemeyerek de olsa beşgen masanın etrafına oturdular. Kafası saçlarla kaplı kel ve zayıf adam kocaman göbeğini zorlukla önüne yerleştirdikten sonra gözlerini masanın boş kalan köşesine dikip konuşmaya başladı.
- Keşke masa beşgen olmasaydı. Simetrik olmayan ortamlardan hiç hoşlanmam. Sarı sıvıya konsantre olabileceğimi sanmıyorum.
Küçük granit kaselere sarı sıvı koyup kaseleri sol ellerinde hareketsiz tuttular. Kapanış konuşmasını oda sahibi yapacaktı. Konuşmaya başlamadan önce göğüs bağını düzelterek öksürdü. Sonra herkesi rahatsız etmek istercesine sesini fısıltı haline yükseltti.
- Burada birlikte olduğumuz için çok durgunum. Kasemi, hiç bir zaman görmediğimiz ve bundan böyle de görmeyeceğimiz adi gökün şerefsiz anısına kaldırıyorum.
Kaselerini yarım dikişte boşalttılar. Zayıf adam tutucusunu eline alarak muhteşem göbeğinin üstüne eğildi ve tutucuyu önündeki tabağa daldırıp ağzına götürdü. Biraz çiğnedikten sonra ortaya konuştu.
- Bu ne kadar iğrenç bir şey böyle. Daha önce yediğimi hiç sanmıyorum.
Oda sahibi somurtarak cevap verdi.
- Teşekkür ederim, ne kadar kabasın. Ama zaten daha önceden yememen gerekiyordu.
Şişman adam sağ elini ortaya fırlamış kaburgalarının üzerinde gezdirirken sordu.
- Peki nedir bu?
Oda sahibi somurtmasını bozmaksızın gülümseyerek yanıtladı.
- Osuruk otu salatası.
Zayıf adam göbeğini tutarak sorgulamaya devam etti.
- Diğer tabaklarda ne var?
Oda sahibi hiç ara vermeden cevap verdi. Aynı kuralların emretmediği gibi.
- Hepsinde osuruk otu salatası var. Yalnızca sosları farklı. Belki de farksız, emin değilim.
Granit kaseler tekrar dolduruldu. Sonra masaya sessizlik hakim oldu. Birdenbire tavan aydınlandı ve üst odada çıplak kadın ve erkekler sarmaş dolaş dans etmeye başladılar. Her oda yalnızca üstünü görebilirdi, altını asla. Kural böyleydi. Toplumsuz yaşamın en temel kurallarından birisi. Üst odada bulunan kadın ve erkekler vücutlarını ritimsiz bir şekilde büküp duruyorlar, zaman zaman da köşede duran bir platforma giderek büyük bir kasenin içinden kepçeyle sarı sıvı içiyorlardı. Terli ve tüysüz kıçlar tüm tavanı kaplamaktaydı. Yeşile boyanmış irili ufaklı penisler terli kıçların arasında sallanıp duruyorlardı. İçlerinden yalnızca bir tanesi kırmızıya boyalıydı. Oda sahibinin ayrıcalıksızlığı olarak.
Dört adam yemeye ve içmeye devam ettiler. Toplumsuz Yaşamı Köstekleme Komitesi’nin gözlemcisi oturduğu yerde hafifçe yana doğru kaykılarak osurdu ve ‘osuruk otunu biraz fazla kaçırdım herhalde’ dedi. Büyük bir kabalık yaparak oda sahibinin gurursuzluğunu okşamıştı böylece. Aynı kendisinden beklenmediği gibi.
Zaman gerilemiş, duvarlar titremeye başlamıştı. Tavan karanlığa bürünür bürünmez zayıf adam ‘gitme zamanı’ dedi. Hiç konuşmadan ayağa kalkıp
duvarın içinde kayboldular. Oda sahibi yalnız başına kalmıştı. Köşeye giderek duvara asılı bulunan yutucuyu eline aldı. Masanın yanına gelip yutucuyu çalıştırdı. Yutucuyu masaya yöneltmeden önce, aceleyle osuruk otu salatasını bitirdi. Gerçekten de çok iğrenç bir salata hazırlamayı başarmıştı en başında. Hoşnutsuzca gülümsedi. Bakalım bir önceki ters ayın son güneş batmayışında daha iğrenç bir şey masaya koyulabilecekmiydi.