- 470 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
EY AŞK NEREDESİN? 34
Uzun saatler süren yolculuk, güzel bir sohbet ile çabucak geçip gitmişti. Otobüs terminale girdiğinde, Nihal’ e kavuşmanın heyecanı iyice sarmıştı.
Sıra ile otobüsten inen yolcular, eşyalarını bagajdan alma telaşına düşmüşlerdi. En sona ikisi kalmışlardı. Aşağıya indiklerinde, üç beş saatlik yolculuk esnasında, aralarında bir yakınlık ortaya çıkmıştı. Aynı şehirde oturuyorlardı. Cebinden çıkardığı kartvizitini, Cemal Beye uzattı Tarık.
“ Cemal amca, nasılsa aynı şehirde oturuyoruz. Bu benim kartvizitim. Adresim ve telefon numaralarım yazılı. Vakit bulduğun zamanlarda, mutlaka bekliyorum sizi. Çok memnun olurum eğer gelirseniz. Sizin sohbetiniz beni dinlendirdi.”
“ Tarık oğlum, seninle tanıştığıma çok memnun oldum. Tabii ki uğrayacağım. İnsanların birbirini sevmesi ve kaynaşması için illa yıllarca tanımış olmaları gerekmiyor. Ben de sana vereyim adresimi ve telefon numaramı. Ara sıra da olsa aklına düşersem, beni ziyarete gelirsin. Bir acı kahvemi içersin. Sen, aklı başında ve olgun bir gençsin. Dilerim mutlu olursun. Daha şimdiden gözlerin ışıldıyor. Allah, tez zamanda sevdiğinle, mutlu bir yuva kurmayı nasip etsin. Hakkını helal et oğlum. Onca saat beni dinledin. Ben, bu kez bir ay falan kalmayı düşünüyorum. İzmit’e döner dönmez yanına uğrayacağım. Kahveni içerim artık.
“ Beklerim Cemal amca. Helal olsun. Siz de helal edin. Allah uzun ömürler versin.”
Sonra da sanki kırk yıldır tanıyormuş gibi kucakladılar birbirlerini. Valizini eline aldı. Ayrılmak üzere iken,
“ Dedeciğim! Dedeciğim! “ Diye seslenen sevimli iki kız çocuğu koşarak geliyordu.
Cemal Bey, elinde tuttuğu orta boy valizi yavaşça kenara koydu. Kollarını iki yana açtı ve yere eğildi. İkisini de kucakladı, kucakladı ve saçlarından öptü. Hemen onları takip eden kızı olduğu anlaşılan bir hanım ve yanındaki adam da yanlarına geldi. Torunlarını bıraktıktan sonra kızını ve damadını kucakladı. Yerde duran valizi alarak, sevinçli bir şekilde yürümeye başladılar. Onları arkalarından bir süre seyretti Tarık. En güzel servet, hayırlı bir evlat yetiştirmek olmalıydı. Cemal Beyde, görünüşe göre o servete sahipti.
Birden aklına Ankara ‘ ya girmeden önce Nihal’ i araması gerektiği aklına geldi. Sohbete dalınca, tamamen unutmuştu. Telefonuna, Nihal’ in numaralarını tuşladı ve açılmasını beklemeye başladı. O da aramasını bekliyor olmalıydı. İkinci çalışında açıldı.
“ Sevgilim merhaba ! Ben geldim. Özür dilerim. Ankara’ ya girmeden arayacaktım. Yanımda oturan amca ile sohbete dalınca unutmuşum. Sen gelme istersen. Ben, bir taksiye binip, geleyim. “
“Hoş geldin sevgilim. Önemli değil canım. Hayır sevgilim. Orada bekle beni. Şimdi, giriş kapısından tarafa bakar mısın? “
Tarık, Nihal’in tarif ettiği yere bakınca, elindeki telefonla, onunla hem konuşan, hem de gülen sevgilisini gördü. Telefonu kapatmayı bile akıl edemeden, ona doğru koşmaya başladı. İkisi tam kapının önünde bir araya geldiler. Sarıldılar,sarıldılar,uzun süre kucakladılar birbirlerini. Etraflarındaki insanlar, onlara bakıyorlar ve kimisi de gülümseyerek geçiyorlardı yanlarından.
Tarık, çok özlemişti. O anda, hiç kimsenin ve hiçbir şeyin önemi kalmamış, ona olan hasretini aktarıyordu sanki.
Ayrıldıklarında, el ele tutuşarak içeriye girdiler. Büyük bir salondan geçerek terminalin dışındaki, taksi durağına doğru yürümeye başladılar.
Kamil, Halime’ ye ne gün buluşacaklarını sormayı unutmanın sıkıntısını yaşıyordu. Ona ulaşma yollarını arıyor fakat nasıl ulaşacağını bilemiyordu. Evlerini biliyor, dedikoduya yol açmamak için de özellikle gitmiyordu. Telefonunun olup olmadığını da bilmiyordu. Uzun uzun düşündükten sonra karşılaştığı saatte, sokağın başında beklemenin uygun olacağına karar verdi. Bu kez, telefon numarasını istemeyi de akıl etmeliydi. Dükkânı kapattıktan sonra Halime’ yi kaçırmamak için acele ile çıktı. Mahalleye geldi ve karşılaştıkları yere doğru yürüdü. Sağına soluna baktı. Yanından geçenler vardı. Fakat onun gelmesini beklediği kişi yoktu. Biraz daha oyalandı. Gelmiyordu. Saatine baktı. Aynı saatte karşılaşmıştı hâlbuki. Bir an morali bozuldu. Yüzü asıldı. Tam evine doğru gitmek üzere döndüğünde onu gördü. Birden bakışları birleşti.
Kamil’ in yüzündeki asık ifade yerini gülümsemeye bırakmıştı. Halime, servis aracından inikten sonra sırf Kamil’ i görebilme umudu ile yolunu uzatmıştı. Evlerinin önünden geçmeyi tercih etmişti.
Utangaç bir bakışla Kamil’ e baktı. Kamil de Halime’ ye. Ne konuşacaklarını bilmez bir halde gâh birbirlerine bakıyor, gâh bakışlarını başka yöne çeviriyorlardı.
“ Merhaba Halime Hanım, yine karşılaştık. Nasılsınız ? “
“ Evet Kamil Bey, ne büyük tesadüf. Ben iyiyim. Siz ? “
“ Ben de iyiyim. İşten geldim.Şey..Halime Hanım, sizi gördüğüm iyi oldu. Ne zaman müsait olursunuz diye soracaktım. Telefon numaranızı almamışım.”
“ Gündüz bu saate kadar çalışıyorum. Bu akşam çıkabiliriz aslında. Yalnız, eve gidip, yengeme haber vermem gerekiyor. Çayı nere içeceğiz. Buralarda uygun olmaz diye düşünüyorum. Çünkü dar düşünceli bir çevre. Dedikodu yapabilirler.Yarım saat sonra eğer sizin için de uygunsa minibüs durağında buluşabiliriz. Sonra da sizin uygun gördüğünüz yerde otururuz. Olmaz mı ? “
“ Haklısınız. Benim yüzümden, sıkıntı yaşamanızı istemem. Yarım saat sonra görüşmek üzere. “
Halime ile konuşurken gözleri bir an karşıdaki evin camlarına takılmıştı. Perelerin kımıldadığını fark etmiş ve dikkatlice bakınca, içeriden onları seyreden bir kadının perdeyi düzelttiğini ve onlara dikkatli bir şekilde baktığını görmüştü. Bu durum hiç hoşuna gitmemişti. Belki de ona öyle gelmişti.
Eve doğru yürüdü ondan ayrıldıktan sonra. Eve girdi. Üzerini değiştirdi aceleyle. Saatine baktığında, buluşma saatine altı dakika olduğunu gördü. Hızla durağa doğru yürümeye başladı.
Halime, Kamil’ den ayrıldıktan sonra hızlı adımlarla eve girdi. Kalbi heyecandan daha hızlı atmaya başlamıştı sanki. İçeri girdiğinde, yengesini ve yeğenlerini salonda otururlarken buldu. Yengesi elindeki el işini hızlı ve dikkatli bir şekilde yapmaya çakışıyordu. Yeğenleri ise yere koydukları yemek yedikleri yer sofrasının üzerinde ödevlerini yapıyorlardı. Çok fazla eşyaları yoktu. Olanları ise ağabeyi, kızdığı anlarda kırıp dökmüştü. Onlar da bir daha alma gereği duymamışlardı. Nasılsa, sinirlendiğinde yine kırıp dökecekti.
Ayaküstü yengesi ve yeğenleriyle sohbet etti. Sonra bir kaş göz işareti ile yengesini odasına çağırdı. Çocukların yanında konuşmak istememişti. Ne de olsa çocuktu onlar. Babalarına, bu durumu istemeden de olsa söyleyebileceklerini düşündü.
“ Yenge, sana bir şey söyleyeceğim ama utanıyorum aslında. Ben birisiyle tanıştım. İyi birine benziyor. Bir çay içeceğim. Bugüne kadar hiçbir erkekle, çıkıp gezmedim biliyorsun. Fakat artık yaşım epey ilerledi. İzin verir misin çıkmama. Ağabeyimin haberi olmaması lazım. Sana da bana dar eder dünyayı. O nasılsa geç geliyor. O gelmeden gelirim. Ne diyorsun? “
Yengesi Ayşe Hanım, Halime’ yi çok severdi. Kocasına, onun sayesinde katlanabiliyordu. Onların ilişkisi, gelin görümceden, kardeşliğe dönüşmüştü artık.Yıllarca, kol kanat germişti onlara. Onun da artık mutlu olmaya hakkı vardı. Birden, korkmasına rağmen kararını verdi.
“ Tama Halime. Yalnız, daha tanımıyorsun. Sana güvenim tam. Senin zarar görmeni asla istemem. Dikkatli ol. Geç kalma .Biliyorsun, çevremiz dedikoducu.Ağabeyinle başın belaya girmesin. Haydi ! Hakkında hayırlısı olsun. “
DEVAM EDECEK !