boşluk
Anlamsız bir günden anlamsız bir güne aktarıyordu gece onu..Bir gecede takılıp kalabilseydi halbuki..Hep böyle zamanlardamı yaşayacak hep böylesi iç sıkıntılarıyla mı geçecekti günler.Lüzumsuz koşuşturmalar lüzümsuz konuşmalar bir lüzumsuzluk denizinde kabaran dalgalar..Hep hep hep ayı izi takip ettirilir gibi bir kanıyla irkildi.Sabahın körüydü ve vitrinin önünde ne arıyordu.."Gelin/Damat" adlı mağazanın içinde sabahın bu saatinde kimlerdi bu kalabalık.Geç mi kalmışlardı yoksa erken mi davranıştı bu..İçeride sarı şaçlı,gözleride yumak yumak olmuş umutlarıyla evleneceği erkeği çocuksu elleriyle tutmuş işaret parmağıyla beğendiklerini gösteriyordu sıra sıra bir kız..Erkekse bir yukarı bir sağa sola bakarak cebindeki paraları sayıyordu yetermi diye..öfff.. aman.. Bildiği manzalardı bunlar.Vitrindeki aksine bir göz kırpıp yürüdü yokuş aşağı olan yoldan.Etraf gitgide kalabalıklaşıyor gün ışıldıyordu.İnsanlar zamanı geçeçeklermiş gibi koşuşturuyorlardı.Memur, işçi, kadın ,erkek keşişleme birbirlerine giriyorlar ama düğüm olmuyorlardı.Alışkanlıktandı herhalde diye düşündü.Peki yeni bir memur işçi veya bu caddeye ilk defa giren biri bu keşişleme yürüyüşlerden nasıl kurtuluyorduki..Kendi memuriyetinin ilk gününü hatırladı.Otobüse binerken ayağı kaymış otururken yandaki şişmam bir bayanın kucağına yıkılırcasına oturmuştu.Kalbi değişik bir ortama tanımadığı bir çok insanla karşılaşma ihtimalinden tit tir tiriyordu ayaklararı belli blirsiz şimdiden.Ya müdürün yanıda ne yapacaktı..veya şefin..Kaşarlanmış memur ve memurelerin karşısında hangi stilde durmalıydı.Ellerini öne mi kavuşturmalıydı veya arkaya mı kilitlemeliydi..Vesaire vesaire..İçinden yüklüce bir havayı dışarı fırlattı.
Memuriyetinin o ilk günü herşeyi unutmuş, etrafı yabancılaşmış ,tokalaştığı eski memurların sesleri boğuklaşmıştı kulaklarında."Hoş geldiniz ben Ahmet, ben Rüveyda,ben
sizin masa arkadaşınız, dedi biri..İsmini duyamamıştı.. Memnun oldum efendim ,diyebildi sessiz bir sesle.Yüzünün kızardığını ellerinin soğuduğunu farketti.Sesi ,elleri, ayakları topyekün aynı raksla titriyorlardı.O gün öğlen, işyerinde verilen öğle yemeğinde de döktü saçtı etrafa.O kadar uzun geldi ki zaman ona, zil çaldığında okuldan fırlar gibi fırladı muhasebe bölümünü kapısından.Hızla merdivenleri inerken, eskikilerin kahkahaları duyuluyordu hala.
Şimdi geçirdiği onca yılı mahsuplayıp, mizanlayıp ,kar/zarar vetvelini çıkardığında, elinde sadece memuriyete başlamadan evvel olan kalmıştı.Kendisi.Aynı onbeş yıl evvelki gibi parasız,pulsuz,evsiz, barksız , yarınsız.Sadece değişmiş ,değiştirilmiş birini gördü vitrin camında.Vitrine birkaç damla düştü.Belliki sonbahardı.Bir aşk bile yaşamamıştı doğru dürüs....
YORUMLAR
Sevgiye derin bir özlem duyarken, diğer şeyleri daha fazla önemseriz. Başarı, saygınlık, para ve güç. Sahip olduğumuz tüm enerjiyi bunları elde etmek için kullanır, sevmeyi öğrenmek içinse neredeyse hiç çaba harcamayız.Acaba bu davranışımız para kazandıran yada saygınlığımızı artıran şeylerin öğrenilmeye değer sayılmasından sadece ruhumuzu besleyen ama günümüz ölçülerine göre kazanç sağlamayan sevgi uğruna gereğinden fazla çaba harcamanın bir lüks olarak görülmesindenmi kaynaklanmaktadır? Bende ruhumu bu konuda güçlendirmek için sevgiyi anlatan tüm yazıları okuyorum ve yazmak istiyorum. Müthiş bir yazıydı. SANKİ BENİ ANLATTINIZ!
Nezihe ALTUĞ