Tanrının bile sözünü geçiremediği Devlet...
İlkokullar açılıyor ve açıldı.Bundan tam onbeş sene önce annem, İstanbul Bağcılar İlkokuluna kaydımı yaptırdı.Kayıt yaptırmak nasıl zordu, çünkü bir devlet işiydi.Evimiz okula bitişik, okul bir zengin kulübü gibiydi okulun kapısına doluşmuş çocuklar asilzade çocukları gibi rengarenk cicili bicili küçük paşarlar gibi giyinmişti.Ben ise fakir bir profil çiziyordum ve en önemlisi etrafa telaşlı ve çekingen bakınıyordum.Üstümde hayli yıpranmış ve solmuş bir kısa pantolon ve ayağımda da aşınmaktan artık yorulmuş bir ayakkabı vardı. Annem beni bir şeye benzetmek için çok çırpındı önce kumaş tüccarı komşuya çıktı benim yaşımdaki çocukların ceketini ödünç aldık sonra bir başka komşumuza gidip onlardan da benim yaşımdaki çocuklarımdan ayaklarıma uygun bir ayakkabı aldık. Bu benim görüntümü kurtarmak için girişilmiş bir çaba değildi, devletle aramızdaki pürüzlü meseleleri çözme sorunuydu. Sonra fotoğrafçıya, sonra annem elimi yüzümü okul önündeki musluklarda bir güzel yıkayıp okul müdürünün odasına çıktık.Okul müdürü loş ve bize uzak bir masanın arkasında koltuğuna gömülmüştü.Aramızda geometrik mesafe değil tanrısal bir uzaklık vardı.Annem neydeyse ‘’ Padişahım ‘’ diye söze girecekti ve çok heyecanlıydı.Panikle ‘’oğlumun yaşı geçiyor ‘’ diye isyan halinde ama yalvararak söze girdi.Annemin sert kızgınlığının birden yalvarma, yakarma,ağlamaya dönüşmesi beni çok utandırmıştı.Ne yapalım devletin kitapısı Allahın kitapından öndeydi.Okula kabul edilmedik Annem hızla kolumdan beni sürükleyip okul müdürünü tanıyan kunduracı tüccarın yanına götürdü.Birkaç sefer ve birkaç gün müdürün odasına girip, çıktık.Annem her başarısız girişimde ağlıyordu.
Ve sonunda okula kabul edildik, annem derin bir dindar saygısıyla okul müdürüne dualar ediyor.Sanki o gün devletimizin şevkat ve merhametine heyecanla bağlanıverdik.Artık bize bu bağlılığı sürdürmek kalacaktı.
Annem havadaki kuşlar gibi bir neşeyle beni yeni açılmış birinci sınıfa götürdü, ders henüz başlamamıştı.Öğretmen kapı önünde beni görür görmez tiksintiyle yerinden fırladı ‘’ Aaa yeter be,kötüleri hep benim sınıfa gönderiyorlar ‘’ Annem acele ile üstümü başımı düzeltip elimi tükrüğüyle ıslatıp saçlarımın önünü hızla yana yatırdı. İtaatkar bir yumuşaklıkla öğretmenin yanına doğru ilerliyordu ki, öğretmen hışımla ayağa kalkıp müdürün odasına doğru koştu… Durumu hemen anladım.İki tane birinci sınıf açılmıştı karşıdaki birinci sınıfa zengin, iyi giyimli tüccar çocukları yerleşmiş, bizim öğretmenin bu sene okulda ilk yılı diğer sınıf hocası kıdemli, sınıf kapısında çocukları seçip, seçip alıyor.Annem ağlamaklı bir sesle öğretmene ricalarda bulunuyorken birden bana dönüp ‘’ Sen sakin ağlama ‘’ dedi…Müdür büyük ve geniş basamaklı merdivende görüldü gerçek bir krala benziyordu. ‘’ Şimdilik alın hoca hanım, sonra bakarız, belki üçüncü bir sınıf açarız! ‘’ üçüncü bir sınıf, belki üçüncü bir sınıf derecelemenin sınıfı ama ‘’ Alın ‘’ lafında büyük bir sevinç vardı.Annem bu alın lafı üzerine derin bir nefes çekip rahat etti…
Yine de üstümde bir çekingenlik ama ben öğretmenimi çok sevdim.İlkokul hayatım boyunca benimle hiç ilgilenmedi ama içimde o dev öğretmen hiç yıkılmadı hala çok seviyorum onu onun gözüne girmek için neler yaptım neler.Bir imparatora bağlanır gibi emrine girdim.Onun tek bir azarı benim rezil olmama yetiyordu ve sınıf ortasında azar işitmekten nasıl korkardım.Daha hiç ders başlamadan tembeller sırasına oturtulmak,içimdeki ateşi suyu emdi aldı, kuruttu.
Muşamabadan fermuarlı bir okul çantam vardı.bir kalem bir defter, daha ilk gün bir çok öğrencinin birkaç gözlü ve davul kadar büyük çantaları ile hava attıklarına şahit oldum.Ve çok renkli havalı güzel kalemtraşlarını birbirine gösterdiklerini.
İlk teneffüs, ilk zil zengin bebeleri kendi aralarında gruplaşıp kantinin önünde toplaştı…Kenarda köşede kalmış benim gibi birkaç çocuk etrafı izledik sonra...Sonra büyük bir film başladı .bizim bütün okuldan bütün hayattan her şeyden ayıran, büyük koruyucu,büyük Tanrı ‘’ top oynamayı keşfettik ‘’ ilkokul birinci sınıfta teneffüslerde gazoz kapağına vurarak başladığımız oyunlar bir süre sonra takım düzmeye başladı.Bir büyük tanrısal oyun işte böyle başlar sonra gazoz kapağının peşinde koşanlar arkadaş olur, takım olur,kader olur,hayat olur,güç,kudret olur…
Hayatımda hiç çalışkan sınıfına giremedim.Çalışkan sınıfına girmek övünülecek bir şey değildi,ama okul takımına sınıf takımına alınmadığım zamanlar,kendimi itilmiş,yalnız hissediyor ve kahroluyordum.Zengin çocuklar top oynamazdı, çünkü terliyorlardı,zengin çocuklar müsamerelerde başroldeydi,Zengin çocuklar törenlerde en şık 23 Nisan elbiselerini giyerdi ve zengin çocuklar müdürün odasına zırt pırt girip çıkardı.Ama top oynayamazlardı…
Bazen takım kuramadığımız zamanlar mecburen zengin çocuklardıyla da maç yaptığımız olurtur.Ama bu maçlar hep sıkıcıydı.Maçı ciddiye almaz,sulu şakalarla oyunu bozarlardı.Gol yemek ağırlarına gitmezdi.Maçlar onbir sıfır,on altı sıfır açık ara biterdi ama onlar bu ağır mağlubiyetlere rağmen hep gülerlerdi.Biz gol atmış santraya geçmiş,terli ve hırslı bir kurt gibi maçın başlamasını beklerdik boşuna,onlar aralarında göte parmak şakalar yapıp,gol yiyen arkadaşlarına eşcinsel şakalar yapıp, birbirlerin üstüne çıkıp,ya da arkadan yapışıp ‘’ oh yavrum,vah yavrum ‘’ gibi eşcinsel taklitleriyle maçı bir sululuğa verirlerdi.Başlatın lan şu maçı derdik,maçı ciddiye almazlar.Niçin gol yiyince ağırlarına gitmez, biz olsak bir gol yemeyle ağlarız,utanırız,rezil olduğumuzu düşünürüz hırslarınırız.Belki bu yüzden zengin çocuklarıyla maç yapmaya yanaşmazdık.
Hayatım boyunca çözemediğim bir sorun da,okul bahçesindeki teneffüste, zengin çocuklar aralarında şakalaşırken bir zengin çocuk diğer zengin kızın eteğini kaldırıp beyaz donunu herkese gösterip kaçıyor.Güya şakalaşıyorlar böyle bir şeyi aklım almaz.Bugünlerde ünlü dizi flm sanatçısı Beren Saat’in sevişme sahneleri ortalıkta geziyor,Bu çocuklar okumuş,kolejli,güya kültürlü çocuklar bunlar mı kültürlü…
Bir kızın eteğini erkek kaldırıyorsa ona müdahale etmeliyiz,Ben kadınların mutlaka korunması gereken bir kültürle büyüdüm.Bugün bu fikirlerde hiçbir değişiklik yok sadece, artık onların özgürlük ortamına hiç müdahale etmeden çok uzaktan, ve gizlilik içinde bu korunmanın yapılması düşüncesindeyim.Ama bir kadına veya kıza bunu yapanın cezasını hukuka bırakıp bırakmama konusunda hala tereddüt yaşıyorum.Bu dokunulmazlığa müdahale edenler eşek sudan gelinceye kadar dövülmeli…Sevgililerimizin,kadınlarımızın,kızlarımızın dokunulmaz alanı bizim gurur ve şerefimizdir, oraya müdahale edenler şerefimizle oynamış olurlar.
saygılar.