- 1064 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İNSAN ve YAŞAM
Yıllar boyu varlığını devam ettiren insanoğlu hâla bu varlık kavramı içerisinde tökezlediğini kabul etmemektedir. Uzunca bir silsileden sonra bile varla yokun, iyiyle kötünün, ince ile kalının, hak ile batılın vb…… kelimelerin farkına varamadığının açık örneklerini görmekteyiz.
Yaşam denen an gerçekte bir sona gidişin yolu mu? Diye sorular sorduğumuzda kendi benliğimizde bazı derin ve içerisinden çıkılamaz sorgulamalara bizi alıp götürdüğü aşiyandır. İnsanoğlu Hz. Adem’den beri sürekli bir vazifenin içindeki elemandan öteye geçememiştir. Bizler sırtımızda taşıdığımız ve gelecek için ( Ahir Zaman) azığımızı hazırlamanın gayreti içinde zamanı harcarken yaşam denen an akıp gitmekte dur duraksız. Hatta bu konuda bir şiirimde şöyle demiştim.
“Boşa geçen bir ömrün hüznünü yaşıyorken, Feryat edip boş yere, aleme ağlamışım.
Kulluk denen yükümü, sırtımda taşıyorken,
İsyan eden kara bir kaleme ağlamışım.”
Kişilik; toplumların insanlara vermiş olduğu rollerden biridir aslında bunun dışındaki örf, adet, gelenek ve göreneklerimizde başka şekilde isimlendirilerek kişiliğin tarifi yapılmaktadır. Bir bütün olarak düşünüldüğünde hep iç içe geçmiş demirden zincir halka gibidirler. İnsanın yaşamından örfü kaldırırsanız topluma karşı sorumlu olduğu kişilik özelliğinden mahrum bırakırsınız, adet ve geleneği kaldırsanız ne olduğunu unutur ve yeni arayışlar içine girerek yaşadığı toplumun onun istek ve arzularını karşılamadığı hissini yaşatırsınız. Toplumun bir bireyi olmaktan çıkarıp tek başına hayatına yön vermeye çalışan ve arada yeni bir kültür oluşturmaya çalışan bir nesil ortaya çıkarısınız. Oysa hepimiz ortak gayesi bu yozlaşmadan gençliği uzak tutmak değimlidir. Şair şiirinde, yazar kitabında yada makalesinde, ressam tuvalinde, müzisyen şarkısında hep aynı şeyi söylemiyor mu?
Özünden koptuğun sürece; başarıyı yakalaman imkansız hale gelmekle birlikte. istediğimiz başarıyı yakalamada maddi manevi bazı değerleri kaybettiğimiz bir gerçektir. Emek sarf edilmeden gelen başarının değeri tartışılır. Yine bir şiirde bu konuya şöyle değinmişim
“Meşakkati çekmeden ödüller beklemişim,
Maksud-i mekanımda, meğer hep teklemişim,
Mevsim hazan gelmeden, yaza kış eklemişim,
Güze isyanlar eden, halime ağlamışım.”
Ne yazık ki bizler istemeden de olsa bu özelliklerimizden çok uzaklara kaymaktayız. Haya ve edebi sanki hırpalamaktayız isteyerek seve seve, sanki toplumdan alınacak bir öcümüz varmış gibi davranmaktayız ve de savaşmaktayız. Bu bizi nereye götürür bilinmez ama sonunun iyi olmadığı kesin gibi gözükmektedir.
Hani hem iyilik istemek hem de bu isteğe karşılık bir gayret göstermemek biraz zıtlık oluşturuyor. Biz beklide ne istediğimizi artık unuttuk bu yüzden yalpalıyoruz. ‘’ ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün’ mısralarına en çok ihtiyacımız olduğu zamanı yaşamaktayız.
Aslında neyi niçin yaşadığımızın farkına vardığımız anda hayat bizim için daha bir mantık çizgisi üzerine oturacaktır. Günlük dimağımızı karıştıran; duygu, düşünce , kin, nefret, sevgi, saygı, aşk vb….. olaylara karşı tutumuz ve davranış şeklimiz aslında başarının bir anahtarı olacaktır.
Bazen insanlar bir fikir uğruna gören gözü kör etmenin çabası içine girmektedirler. Faklılaşma adına sarf ettiğimiz düşüncelerimiz bizi aslında ne kadarda çıkmazlara götürdüğünü ve derin bataklığa sürükleyip bıraktığını fark ettiğimiz anda iş işten çoktan geçmiş oluyor.
İnsanoğlu düşünen ve sürekli kendi kendini bir evrimleşme (gelişme) sürecine adayan bir varlıktır. Hatta var olan varlıklar aleminde en üstün özelliklere haiz olması hasebiyle bu özelliğini insanlık ve de tüm cihan için kullanmalıdır. İnsanoğlu çalışmalıdır, insanoğlu düşünmeli ve gerçek olan bir şeyin zıddını ispata kalkışmamalıdır. Doğru birdir, farklı doğrular aramanın doğrulardan uzaklaşmaya sebep olduğu unutulmamalıdır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.