- 615 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
EY AŞK NEREDESİN? 33
Genç adamın ağlayarak uzaklaşması çok dokunmuştu ona. Birden sol yanının çok acıdığını hissetti. Onun, şu anda hissettiklerini anlamaya çalıştı. Acaba, geçici bir ayrılık mıydı ? Yoksa tamamen mi ayrılmışlardı. İçinden “Geçici bir ayrılıksa eğer, tez zamanda kavuşurlar inşallah “ Diye geçirdi.
Yanındaki koltuğa, altmış yaşlarında, hafif göbekli, saçlarının ön kısımları dökülmüş, saygılı bir görünüşe sahip bir adam oturdu. Otururken de gülümseyerek selam verdi. Otobüs hareket ettikten sonra muavin, bilet kontrolünü yapmaya başladı. Bir taraftan da inecekleri yeri soruyordu. Otobüs, gideceği yere varmanın telaşı içinde yoluna devam ediyordu.
Bir süre sonra Tarık, koltuğunu düzeltme ihtiyacı duydu. Düzeltirken kolu, yanındaki adama çarptı. Ona döndü ve,
“ Özür dilerim efendim. Koltuğu düzeltmeye çalışıyordum ama kaza ile size çarptı kolum. “
“ Önemli değil oğlum. Koltuklar çok dar zaten. Yolculuk zor geçiyor o yüzden de. “
“ Evet, hakikaten öyle. Yolculuk nereye ? Kendimi tanıtayım efendim. Ben, Tarık. “
“ Memnun oldum Tarık oğlum. Benim adımda Cemal. Ben, kızımın yanına gidiyorum. Kızım, Ankara’ da oturuyor. Özledim onları. İki tane de torunum var. Kızım, üniversiteyi bitirdikten sonra orada işe başladı. Sonra da evlendi. İyice kök saldı Başkente. Rahmetli sağken beraber gidiyorduk. Hanımı kaybettikten sonra tamamen yalnız kaldım. Bir de oğlum var. O da yurt dışında. Kızım, “ Baba, yanımıza gel, bizimle yaşa “ Diyor. Fakat, ben ara ara onları ziyaret ediyorum. Elim tutuyor, ayağım tutuyor daha. Çok yaşlı da sayılmam. Bir evim var. Kurulu da bir düzenim. Damadım da çok iyidir. Sağ olsun, hiç saygısızlık yapmadı bugüne kadar. Üzerime titrerler. Ev üstüne ev olmuyor. Onlar genç. Aramızda kuşak farkı var. Onların hoşlandığı şeylerden ben hoşlanmam, benim hoşlandıklarımdan da onlar. Torunlarımı çok özlüyorum aslında ama evim gibi olmuyor nedense. Hanım, çok çabuk terk etti beni. Oysa onunla daha yaşayacak güzel günlerimiz vardı. Elimizdeki bastonlarla, el ele yürüyecektik,her zaman gezdiğimiz yerlerde. Öyle kararlaştırmıştık. Ama olmadı. Çok mutlu kırk yıl geçirdik onunla. Bir günden bir güne, kötü bir söylememeye özen gösterdik.
Çok fedakardı. Beni de çok sever ve sayardı. Ben de onu. Çocuklar büyüdü. Onları evlendirdik. Maddi yönden de her şeyi rayına oturttuk. Tam rahat edeceğiz derken, hastalandı. Kahroldum onu hasta gördükçe. Fakat elimden bir şey gelmiyordu. Hastane hastane dolaştık. Çok geç kalmışız. En sonunda, kollarımda can verdi. Yüzüme baktı, gülümsedi ve son nefesini verdi. İşte ! Oğlum hayat bu.Onun ölümünden sonra eve giremedim. O ev bana onu hatırlatıyordu. Karşımda onu görme hayaliyle, her yeri dolaşıyordum. Sonra, aklım başıma gelince, onun benim bu davranışlarımla üzülebileceğini düşündüm. Evimizi, o da çok severdi. Ben de, evin her tarafına, onun fotoğraflarını yerleştirdim. Nereye gitsem, onun fotoğrafını görüyor ve ona yokluğunda söyleyemediğim sözleri fotoğraflarına söylüyordum. Onun, yokluğunu kabul etmem ve bundan sonraki yaşamımı ona göre devam etmem gerekiyordu. Neredeyse onu kaybedeli bir yıl olacak. Yalnızlık çok zor oğlum. Allah, kimseyi yalnız bırakmasın.
Vakit geçmiyor. Ben de kendime, uğraş buluyorum. Rahmetli, menekşeleri çok severdi. Salonun bir köşesi menekşeyle doluydu. Hastalanınca, birazı bakımsızlıktan öldü. Sonra da ölümünden sonra ben eve giremeyince, birazı da o zaman öldü. Şimdi, yine eski haline çevirdim köşesini. Rengarenk menekşem var. Onun yaptığı gibi her sabah onlarla konuşuyorum. Onlara, rahmetliyi anlatıyorum. Sanki beni anlıyorlar. Ertesi sabah, başlarına gittiğimde, çiçeklerini açmış oluyorlar . Ev işlerinden pek anlamazdım. Yıllarca, memurluk yaptım. Yöneticiydim. Sağ olsun, hanım da becerikliydi. Yapmak zorunda kalmadım. Onun ölümünden sonra her işimi yaparak öğrendim. Bir tek genel temizliği yapamıyorum. Ona da buldum çareyi. Bir kadın tuttu kızım. Ayda bir geliyor. Temizleyip gidiyor evi. Başını şişirdim oğlum. Yaşlılar böyle işte ! Ne yaparsın. Sen, nereye gidiyorsun? “
“ Yok olur mu öyle şey Cemal amca, sohbetiniz çok hoşuma gitti. Hayatın gerçekleri bunlar. Anlattığınız şeyleri, zamanı gelince biz de yaşayacağız. Sizi çok sevdim . Ben de Ankara’ ya gidiyorum. Sevdiğim kızın ailesi ile tanışacağım. İnşallah, beni beğenirler ve kabullenirler. Saadetin, büyük bir kısmı da aile ile uyum sağlamaktan geçiyor. O zaman, aileler daha anlayışlı oluyorlar. Zıtlaşma olmayınca da her iki taraf da mutlu oluyor. Yıpratmıyorlar sevgiyi ve kendilerini. “
“ İşte bu oğlum. Aferin! Akıllı ve beyefendi birine benziyorsun. Tabii ki beğenirler. Şimdiki gençler, sadece görünüşe önem veriyorlar. Ruhun önemi kalmamış artık. Rahat yaşasınlar. Bol bol harcama yapsınlar. Markalı giyecekler giysinler. Gezsinler, yesinler. Tüm bunlar da aileler tarafından, onlara verilince de, emek sarf etmedikleri bu değerlerin kıymetini bilmiyorlar. Belli bir süre sonra da tatminsizlik başlıyor. Başka alanlara ilgi göstermeye başlıyorlar. Biz, öyle miydik. Eşyamızı kendimiz aldık, ödedik.
Harcamalarımızdan kıstık yerine göre. Sıkıntı çektik, elimizdekinin değerini bildik. Emek verdik. Ailelere de kızıyorum. Hoş, aynısını biz de yaptık. Daha doğrusu hepimize kızıyorum. Çocuğumuza kıyamıyoruz. Sıkıntı çekmesin, üzülmesin diyoruz. Her şeyi fazlasıyla yığıyoruz önlerine.
Onun yerine, uzaktan takip edip, onların sorumluluklarını almalarını sağlamak daha doğru olur. Boşanmalar artmış, son yıllarda. Artar tabii. İnsanların tahammül gücü kalmadı artık. Eskiden, karı koca kavga ederdi de çocukların, aynı evdeyken haberi olmazdı. Şimdi öyle mi ? Kavga eden, anasının evinde alıyor soluğu. Analar da eskisi gibi değil ki ! Evde, kavga da olacak, başka şeyler de olacak. Ama kimse duymayacak. Şimdi, ellerinden gelse magazin programa taşıyacaklar. Ben, kadınlara değer verilmesi gerektiğini düşünen bir insanım. Onlar, bizim her şeyimiz. Onlar çok değerli ama gerektiğinde de değerlerini koruyacaklar. Şımarmayacaklar. Herkes birbirine saygılı olacak. Çen çen adamın karşısında konuşursan adam da dayanamaz patlatır yumruğu. Konuşacak tabii ki. Ama konuşurken, konuştuğu kelimeyi ve stili çok iyi bilecek. Akıllı kadın bütün bunları yapmaz. Konuştuğu zaman da az konuşur, öz konuşur. Biz erkekler, dırdırcı kadınları hiç sevmeyiz. Hey heyler de geldiğinde, kötü olaylar meydana gelir. Tüm bunlar, bu tür davranışları hak etmeyen erkekler için tabii.
Bir de sorumsuz erkekler vardır. Hayattaki başarısızlığını, başkalarının omuzlarına yüklemeye çalışırlar. Öz güven eksikliği vardır. Kişiliği tam oturmamıştır. Bir aileye, sahip olacak kadar sorumluluk sahibi değildir. Başarısız olma korkusu vardır içinde. Onu bastırmak için kadınlara saldırır. Onları küçük görür, kendi egosunu tatmin etmek için. İçkiye, kumara verir elinde ne varsa, sonra da karısı ekmek isteyince, kendi acizliğini ört bas etmek için ona şiddet uygular. Bunlar bastırılmış kişiliğe örnektir. Bu tür kişilerin evlenmemeleri gerekir. Ah oğlum ah ! Ama felsefe yaptım değil mi ? “
“ Cemal amca, lütfen öyle düşünmeyin. Ben zevkle dinliyorum konuşmanızı. “
O sırada, muavinin ikram ettiği içecekleri içmek için ara verdiler sohbete. Cemal Beyin anlattıklarını uzun uzun düşündü Tarık. Hepsi de gözlemlediği ve hatta yaşadığı şeylerdi. Hayat tecrübesi dedikleri bu olmalıydı. Son yaşadığı şeyler, ona da epey bir şeyler öğretmişti. Birden kızı Melike aklına geldi. Onu ihmal ettiği için içi sızladı. Araya rahatsızlığı girmişti. Arkasından da Nihal ile son hız giden aşkının heyecanıyla, kızını ihmal etmişti. Dönüşte, hemen kızını görmeliydi. Yol kenarında gördüğü Kızılcahamam tabelasını görünce, sevdiğine kavuşmasına çok az kaldığını anladı ve yüzünde bir gülümseme belirdi.
İçinde tedirginlik ile birlikte heyecan da başlamıştı.
DEVAM EDECEK !
YORUMLAR
Kısa cümleler, herkesin harcı değildir. Her biri farklı yüklem ister. Bunu başarabilenin yazısı sıkmadan okunur. Öğretmen çocuğu olmanın farkı... Aile içinde düzgün cümlelerle konuşuluyorsa, çocuklar temelden sağlam cümle kurma alışkanlığı kazanıyorlar.
Babasını ve kendisini kutluyorum. Nur içinde yatsın.
Onur BİLGE tarafından 11/16/2009 8:11:25 PM zamanında düzenlenmiştir.
:)) Hafta sonu kaçırdığım tüm bölümleri okudum ve Nihal ile Tarık evlenmiştir çoktan derken yeni bir aşkla tanıştım. Bu da demek oluyor ki hikayemiz daha da uzayacak; çok sevindim.
Kamil umarım muradına erer ve o da mutlu olur. Kalemine ve yüreğine sağlık.
Sevgim çokça...
Bir de sorumsuz erkekler vardır. Hayattaki başarısızlığını, başkalarının omuzlarına yüklemeye çalışırlar. Öz güven eksikliği vardır. Kişiliği tam oturmamıştır. Bir aileye, sahip olacak kadar sorumluluk sahibi değildir. Başarısız olma korkusu vardır içinde. Onu bastırmak için kadınlara saldırır. Onları küçük görür, kendi egosunu tatmin etmek için. İçkiye, kumara verir elinde ne varsa, sonra da karısı ekmek isteyince, kendi acizliğini ört bas etmek için ona şiddet uygular. Bunlar bastırılmış kişiliğe örnektir. Bu tür kişilerin evlenmemeleri gerekir. Ah oğlum ah ! Ama felsefe yaptım değil mi ? “
Kuşak farkını çok iyi tahlil etmişsiniz...
Tebrikler Nermin,yola devam edeceğiz tabiki okumaya da.
Kolay gelsin.selamlar...