- 1233 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
221 - KIYAM
Onur BİLGE
Rabia tövbe etmiş ve yepyeni bir sayfa açarak, tamamen ruhani bir hava teneffüs etmeye başlamış. Fakat ruhu henüz yatışmamış, tövbe ettikçe ıstırap çekiyor ve kabul olup olmamasından endişe duyuyormuş. Allah-ü Teâlâ’ya karşı öylesine özlem duyuyormuş ki adeta o âlemden bir haber, bir işaret bekliyormuş. Her gece sabaha kadar Kur’ân okuyarak, namaz kılarak, zikir yaparak, ölümü tefekkür ederek yakarıyor, tövbesinin kabul olduğuna dair merak ve heyecanla bir zuhurat bekliyormuş.
Hemen hemen her geceyi ibadetle geçiriyormuş. İbnü’l Cevzî’nin, Sifetü’s Safve isimli eserinde bildirdiğine göre Rabia’ya hizmet eden Abde diyormuş ki:
“Râbia, gecenin tamamını ibadetle geçirirdi. Sabah namazından sonra, güneş doğunca namaz kıldığı yerde kendinden geçer ve bu dinlenme fecre kadar devam ederdi. Aniden korku ve endişeyle yerinden fırlar ve şöyle derdi:
“Ey can! Ne zamana kadar uyuyacaksın ve ne zaman uyanacaksın? Nerdeyse öyle bir uykuya dalacaksın ki ancak topraktan kalkma günü yerinden kalkacaksın.”
Âdeti böyleydi. Ölünceye kadar bu şekilde yaşamaya devam etti.”
Bu tarzda yaşamaya ant içmiş gibiymiş. Biraz gaflette kalsa rüya kanalıyla uyarılıyormuş. Meşârilu’l Uşşak, onun bir ara hastalandığını, o yüzden geceleri ayakta kalamadığını, bu sırada gördüğünü bir rüyayla ikaz edildiğini, Rabia’nın o rüyayı şöyle anlattığını ve sözleri bitince bayılıp yere düştüğünü nakleder:
“Bir gece rüyamda içi saraylarla dolu yeşil bir bahçeye girdim. Bahçenin güzelliğine hayran bir halde dolaşırken, yemyeşil bir kuş gördüm. Peşinde, dünya güzeli bir genç kız vardı ve sanki onu yakalamak istiyordu. Kusursuz güzelliği gözümü almıştı! Kuşa duyduğum hayranlık, ona dönmüştü. Dedim ki:
“Kuştan ne istiyorsun? Bırak onu! Çünkü ben ömrümde bu kadar güzel bir kuş görmedim! Dedi ki:
“O halde ben size daha güzel bir şey göstereyim mi?
“Evet.” dedim.
Elimden tutarak beni bahçede gezdirdikten sonra bir sarayın kapısı önünde durdu, açmak istediği anda kapı açıldı ve içerdeki bir şamdanın ışığı dışarıya saçıldı. Şavkı, önümü ve arkamı aydınlatıyordu. Kız:
“Gir!” dedi.
Ben de girdim. Sarayın güzelliği gözlerimi kamaştırdı! Hayatım boyunca, rüyamda bile onun gibi bir yer görmemiştim. Sarayın içinde dolaştık, bahçeye açılan bir kapısı vardı. Kız oraya doğru koştu, ben de onu takip ettim. Orada, yüzleri incilere benzeyen hizmetçiler gördük. Ellerinde buhurdanlıklar tutuyorlardı. Kız:
“Ne arıyorsunuz?” diye sordu. Dediler ki:
“Denize düşen ve şehit olan birini arıyoruz!” Kız onlara:
“Şu yanımdaki kadını tütsülemez misiniz?” diye sordu. Dediler ki:
“Onun nasibi vardı. Fakat terk etti.”
O zaman huri, elini elimden çekti, bana yaklaşarak:
“Herkes uykudayken senin namazın bir nurdu. İnsan fânidir, vakit dardır, hayat çabucak geçer. Uykusuz ve ibadetle geçen ömür, bir ganimettir.” dedi ve bu serzenişten sonra kayboldu.
Uyandım ve fecir vaktine kadar uyanık kaldım. Bu rüyamı hatırladıkça, o gördüklerim gözümün önünde canlandıkça aklım başımdan gidiyor, kendimi inkâr edecek hale geliyorum!”
Kur’an ve sünnet gereğince; Rabia, Ashap ve Tabiini izlemiş, gündüz saim, gece kaim bir hayat sürmüş.
Furkan Suresi 65. Ayet: “Onlar ki secde ederler, kıyam ederek geceyi geçirirler.”
Secde Suresi 16. Ayet: “Onlar ki, yanlarını yataklara yaslamaktan çekinir.”
“Gece kıyama devam ediniz. Allah’ı hoşnut edeceksiniz. Sizden önceki yararlı insanlar da bu şekilde hareket ederlerdi. Bu sayede günahlardan sakınırsınız. Suç islemekten kurtulursunuz ve şeytanın pusularından emin olursunuz, gövdenizi de illete uğramaktan kurtarırsınız.”
Ashap ve Tabiin böyle yaşadığı, Rabia’nın çağdaşı olan; Said b. Müseyyeb, Fudayl b. tyad, Vü-heyd b. Verd, Ebu Süleyman Dârânî ve İmam-ı Âzam Ebu Hanife’nin de içinde olduğu kırk kişinin, sabah namazını, yatsının abdestiyle kıldıkları söylenir. Geceleri uyumamak, ibadetle ihya etmek âdeti, tarikat ehli olan ve olmayanlar arasında yaygınlaşmış, tasavvufi eser yazanlar, bu konunun ehemmiyetini uzun uzun anlatmışlar.
Atar şöyle rivayet ediyor:
“Rabia bazen yalnız bazen kadınlarla veya erkeklerle sabahlardı. Rabia’nın dostlarından olan Süfyan-i Sevrî dedi ki:
“Bir gece ben de Rabia’nın yanındaydım. Fecir doğuncaya kadar namaz kıldı. Ben de öyle yaptım. Sabahleyin de şöyle dedi:
“Bu gece kıldığımız namazlar şükür için... Bu gün de oruç tutalım!”
Bazı geceleri, önemli ve değerli kişilerle beraber ibadetle geçirmiş olduğunu kabul edebiliriz. Bunlardan Basralı olan Rabah’la aynı fikirde ve aynı yere mensupturlar. Fakat Rabah, Allah’ın tecellisinden, kuluyla arasında kurulacak haliliyetten bahsetmiş, abartarak, velinin nebiden üstün olduğuna dair bir takım düşünceler ileri sürmüş.
Ebû Nuaym, Rabah’ın dilinden, Rabia’nın bazı değerli dostlarıyla olan ilişkisini ve ona ne kadar güvendiklerini, herhangi bir güçlükle karşılaştıklarında ona gelerek anlattıklarını belirten olayları şöyle anlatır:
“Rabah dedi ki: Sâd oğullarindan Abrad bin Dirâr ile konuşuyorduk. Bana söyle bir soru sordu:
“Sana günler ve geceler uzun gelmiyor mu?"
“Neden?”
“Allah’a duyduğun hasretten, vuslat arzusundan...”
Rebah, bu soruya cevap verememiş. Rabia’ya gitmiş ve:
“Abrad, vuslat arzusundan, bana günlerin ve gecelerin uzun gelip gelmediğini sordu. ‘Evet’ desem, yalan söylemekten korktum. ‘Hayır’ desem, ruhumu alçaltmış olacaktım. Şaşırdım, cevap veremedim.” demiş.
Ebû Ma’mer Abdullah bin Amr:
“Rabia ile Rebah’ı gördüm. Rebâh, ailesinden bir çocuğu kucaklıyor ve öpüyordu. Rabia:
"Bu çocuğu seviyor musun, Rebah?” diye sordu.
“Evet.” diyince:
“Bense senin kalbinde Allah’tan başkasına yer kalmadığını sanıyordum.” dedi.
Rebah bayıldı, yere düştü. Kendisine geldiğinde alnından damlayan teri sildi ve söyle dedi:
“Çocuk sevgisini kullarının kalbine Allah-ü Teâlâ koymuştur."
Arkadaşlarından Süfyan-i Sevrî, 95 (713) yılında Küfe de doğmuş, 161 (778) de vefat etmiş, özgürlüğe odaklanmış, âlim ve fazıl bir zattır.
Rabia’yı ziyaret ederek soru soran, ilim alanlardan biri de Salih İbn-i Abdülaziz ile mutasavvıf-i şiadan olan Kilab İbn-i Hârî, Hasan-i Basri Hazretlerinin tilmizlerinden Malik bin Dinar da vardı. Malik b. Dinar hicretin 128 yılında vefat etmiş olduğundan, Rabia ile gençken tanışmış olmalı.
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 221
YORUMLAR
“Herkes uykudayken senin namazın bir nurdu. İnsan fânidir, vakit dardır, hayat çabucak geçer. Uykusuz ve ibadetle geçen ömür, bir ganimettir.” dedi ve bu serzenişten sonra kayboldu.
Bırakın herkesin uykudayken namaz kılınmasını, bizler beş vakite bile sırt dönenlerdeniz... eyvah ki eyvah!
Paylaşıma teşekkürler
Sevgiyle
Böyle yazilari günün yazisinda görmek isterdim!..
Bikac gün ara versem hemen özlüyorum Onur Bilge'nin yazilarini. O kadar yararli seyler anlatiyorki!..
Ben bu gece fazla uyuyamadim. Hemen hemen uyuyamadigim saatlerin büyük bir kismini müzik dinleyerek gecirdim, ibadet etmek yerine. Allah bizi dogru yoldan ayirmasin insallah!..
sevgili ONUR BİLGE,
Sizin yazılarınızı geç bir saatte okumuş olmanın keyfiyetindenmidir yoksa,yazılarınızın beni manevi bir atmosfere sokup dakikalarca orda kalmanın huzurundanmıdır bilemiyorum ama çok duygulanıyorum.bazen göz yaşlarıma hakim olamıyorum.çok güzel şeyler öğreniyorum.rabbim sizin ilminizi arttırsın.herşey gönlünüzce olsun.saygılarımla.
hayırlı geceler diliyorum.