- 653 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Bir masal gibi,
Güneşe sırtını çevirmiş bu loş odada yılların yorgunluğuna oturmuş dargın kalemimle barışmaya çalışıyorum.
Titreyen parmaklarımın arasında yıllardır dokunmadığım kalemim acemi taylar gibi bir yürüyüp bir duruyor.
bir süre gül kurusu halımın desenlerini gözlerimle mıncıklıyorum daha sonra o desenlerin arasında açılan sisli yoldan geçip, kayıp sandığım bir kentin ıssız ıslak ve buğulu sokaklarında buluyorum kendimi.
ilk durağım
Ağaçlarında yaprakları asla solmayan
,karlı uzun gecelerinde incecik bir mintanla şafakları beklediğimiz;
Kocaman kirli,yosun tutmuş bir havuzun kenarından geçip bütün anılarımın adeta deposu olan park kahvemizin önünde duruyorum.
Kapıda duran adamın adını ‘’adına sanki türkü yakmışcasına’’sıcacık bizden biri gibi hatırlıyorum.
Hacı hasan er!
Kafasıda kel,
Ardından,
Bacalarından buram,buram sevda tüten;bahçesinde nice aşkların doğup battığı okul binasına bakarken, yağmur bulutlarının usul,usul gözlerimde biriktiğini farkediyorum.
Bu tarihi binada geçen anılarım dökülmeye başlıyor gözlerime;
Kirpiklerim ıslanıyor…
Nasıl ıslanmasın ki?.
Daha sonra istasyon yoluna çıkıyorum.
Her karesinin yığınla hatırası olan bu uzun geniş caddede anılarda da olsa yürümek ayrı ve çok özel bir zevk veriyor.
nihayet bizim ‘’üniversite nin(!)’’ önüne geliyorum. Beni ben yapan bu soylu duygularımın oluşmasında çok büyük emeği olan borcumu asla inkar etmediğim,
Ödeyemediğim içinde daima bir burukluk duyduğum Halkevimize utana,utana bakıyorum,
Sahne tozuyla tanıştığımız; kendimiz yazıp kendimiz oynadığımız piyeslerin kareleri geçmeye başlıyor gözlerimden.
Macaroğlu’nun bir piyes sonrası bizlere sarılıp,hıçkıra,hıçkıra ağlamasıylada donup öylece kalıyor
Bu defa yürüyüş yerim ada yolu.
Yapraklarına hüzün sarısı değmiş asırlık ağaçların suya vuran gölgelerinde oynaşan anılarıma baka,baka çağlayana kadar yürüyorum.
Gelişi güzel büyüyen otların arasında, düzensiz gezinen hatıraların birkaçını yakalıyorum Usul usul akan Adronos’un taşlara vurup çıkardığı seslerden unutulmuş şarkılarımı kırık bir kalbin hazin sesinden dinliyorum.
Doğanın çizdiği bu harika tablonun görünmez bir yerinde bir zamanlar nelerin yaşandığını bilmek ve hatırlamak bile yetiyor. Okul bahçesinde doğan küçücük masum sevdaların, Ada yollarında büyüyüp gelişmesini şimdi daha da iyi anlayabiliyorum...
Yeşilin her tonuyla tanıştığım bu sevda ormanında yaşadıklarımın her karesinde!...
Sevinçle-hüznün; sadakatla-ihanetin oluşturduğu muhteşem duygularla coşuyorum...
Kirpiklerimdeki ıslaklığın yanaklarımdaki derin vadilerden geçip, çenemdeki ağarmaya yüz tutmuş kılların arasından akmasına artık engel olmak mümkün değil.
Gözlerimden geçen anılardaki bu anlamlı kareler, ıslanmış bir halde donup öylece kalıyorlar.
Neden sonra!
Gül kurusu halımın sık ve dik tüylerinin arasından mahcup yenilmiş yaralı bir adam olarak odamın soluk işığına geri dönüyorum,
.........................................
Ben bir sevda masalında hep yarınları bekleyerek büyütmüşüm yüreğimi.
Bugün; beklediğim o yarınlar hayat sayfalarımdan bir bir kopuyor.
Kopan her sayfada; tuhaf bir yalnızlığın giderek hayat damarlarıma çöktüğünü fark etmemek mümkün değil,
çevremdekii onca kalabalığa rağmen, hüzünlü yalnızlığımdan başka anlamlı bir şey kaldımı diyorum kendime?
Oysa o gün; bu günleri hayal ederken ;
Hep güneşin aydınlattığı o ak sayfaların daha güzel; daha özgür, daha gelişmiş bir gelecekle dolacağını sanırdım.
Şimdi anlıyorum ki!
Ben beklediğim o yarınları beklerken;
Yüreğimde koca koca ateşler yanarken;
Hacı Hasan er in kafesinde, tan ağartılarına kadar dertleşirken;
Buğulu gözlerle;
Paydosta yahut teneffüste parkın o küflü korkuluklarına yaslanıp heyecanla okul bahçesini süzerken;
Halkevinin loş aydınlığında kibrit kutularına ya da bir zarfın dörtte birine sığdırdığım sevdalarımı yaşarken;
sokak aralarında, pankreas güreşi yapar gibi, top oynarken;
Camlar değil! Canım canlar paylaşırken;.
Yaşaaayııııp tüketmişim !......
Ama yaşadığım her duygunun her türlü armonisini şahikalarda yaşamışım...
Sanki güneşten damla damla damıtılmış berrak bir dereymiş o kıvrıla kıvrıla akıp giden günlerim..
Bu yüzden işte ben ve diğerleri kolay memnun olmuyoruz. Kolay beğenip kolay sevemiyoruz.
Boş geçtiğini sandığımız günlerin içini öyle güzel; öyle muntazam doldurmuşuz ki!.
Bugün tattığım her lezzetin en iyisi, o boş sanılan günlerin en kötüsüyle bile kıyaslanamayacağını düşünürken!
Bunu bugünün boş takvimlerini koparmadan anlayamadığıma yanıyorum...
Biliyor musunuz?
Biz günümüzde rastlanmayan bir şey bıraktık o kayıp kentte.
Paylaşmayı, hoşgörüyü ve sevgiyi.
Teknolojinin baş döndüren hızı ve ağırlığı altında ezilip yok olan bu değerlerimiz,
Meğerse yüreklerimizin en değerli madalyalarıymış.
.
elbet değişen dünyanın değişen yanından nasibimize düşeni bizde aldık...
Bunun adına siz isterseniz hayat (kavgası ) deyin;
Bende kayıp kentin kaybolan değerlerinden geriye kalan boşluklara sızmış, acımasız bir yarışın, vahşi yalnızlığı diyeyim!
Mahsuru var mı?
O günler çok özeldi!
Sakın unutmayın o günleri!
Unutmayın ki! Yaşadığınızı anlayasınız.
Çünki hatırladığınız kadar yaşarsınız....
....Bir masal gibi,...............................
Bir sevda masalında büyüttük yüreğimizi,.
Bekledik, yarın diye diye, bu günleri hep!
Hayat sayfamızdan koptukça birer, birer takvimler,
Anladık ki! Değişen, yanlız aynadaki yüzler hep !
Umut ekmeğinden yedik lokma, lokma, hiç! gücenmedik,
Aydınlık olup, yağacaktık karanlığın üstüne hep!
Hak olup, geleceği sabırla bekledik,
Dur-gün olup, bu günleri hayal ettik hep!
Biz; düşlerimizi bile yarınlara ekledik;
Gönlümüzden yanmış sevdalar tüttü hep!
Buğulu gözlere tesbih gibi, dert dizdik,
Aşk yoluna mahcup, fidanlar diktik hep!
Kibrit kutularına nice sevdalar sığdırdık,
Güneşe gider gibi, bulutlara koştuk hep!
Camlar değil; canım! canlar paylaştık;.
Karanlığa ay olup, nur çiçekleri ektik hep!
Zarfların dörtte birine, kocaman aşklar koyduk,
Güneşten damıttık, berrak geleceği hep!
Akıp gitmiş meğer, kıvrılıp derelerde o günler.
Eyvah! olup tüketmişiz, bilmemişiz ki! Hep!
Sandık ki! boş gün kopardık hep! hayat ağacından,
Muntazam dolmuş neme-lazım İçi, helal çeşmesinden,
Bugün tattığımız her lezzetin, en iyisiylen,
Kıyas bile olmaz ; sevap olsada bugün hep!
Çalışmak Paylaşmak,hoşgörüydü doğrumuz,
Değişmeyen en yüce kalmış sevgimizdir hep!
Bakir orman içinden, sanki göçüp giderken,
Donmuş zaman olup, öylece kaldılar hep!
Kayıp kentin yitik, çocuklarıyız şimdi,
Ağlayan nar ile gülen ayvadan gelmişiz biz,
Masal bu ya geçmiş zaman olurki!
Bir yoksa geçmişin hiç! birde vardır geleceğin hep!........
ayazoglum