Krallar Savaşı
Tatlı bir ilkbahar serinliği var bu sabah sokaklarda. Yürüyorum yine…Her zaman olduğu gibi, ayaklarıma bindirip tüm yükümü, tüm gücümü tüketmek için yürüyorum. Hatta bir de umudum var. Belki onun suretiyle karşılaşırım ve son kalan dermanımı da ona bir gülümseyişle sunar ve yığılırım ayaklarının dibine…
Basamakları tek tek iniyorum. Basamağın yanındaki çiçek tarhında beyaz papatyalar açmaya başlamış. Sabah çiğinin ıslattığı toprağın kokusu doluyor burnuma. Bu kokuyu dünyadaki en güzel çiçeğin kokusuna değişmem. Doya doya çekiyorum içime.
Basamakları bitirince minik bir yavru kedi dolanıyor ayaklarıma. Eğilip başını okşuyorum. Sevildiğini anlıyor, daha bir sırnaşıyor…Doğrulup devam ederken yoluma arkamdan bakıyor. Bir okşayış için gösterdiği vefa görülmeye değer. Vefasız kalplerin gözüne sokmalı bu manzarayı…
Hızlı adımlar atmaya başlıyorum. Dedim ya tüm gücümü tüketmeliyim. Yüzüm de nasıl asık bu gün. Akşamki krallar savaşından sonra, gülemiyorum. Yine berabere bitti maç. Skoru unuttum. O kadar çok hamle yaptılar ki birbirlerine? Ama yenişemediler. Ben üçlü koltuğun üzerinde sızarken hala bedenimi talan ediyorlardı.
Siz bilmiyorsunuz tabii kim bu krallar. Anlatayım:
Biri yürek ülkesinin kralı. “Madeni som ıstırap” demiş ya üstat bizimkinin madeni de saf ateş. Hem de ne ateş! Hiçbir yanardağın lavı bu ateş gibi yakmaz insanı. Bu aralar bende hep. “Yavuz misafir ev sahibini bastırır” misali yerleşti yüreğime. Oradan tüm neferlerini hücrelerime yerleştirdi. Şimdi yakıp duruyorlar beni.
Diğeri gözyaşı ülkesinin kralı. Onun da madeni su. Umman desem umman değil. Tükenmek bilmez bir kaynaktan besleniyor. Sanırım suyu tükenmez Zemzem Kuyu’su onun kaynağı. Binlerce insan içer, taşır bitiremez ya Zemzem’i, bizimki de gözümüzden sabah akşam dökülüyor yine de tükenmiyor.
Neyse, bir yandan adımlarımı hızlandırıp bir yandan da anlatayım. Şu iki katlı kagir ev de satıldı sanırım. Hızlı bir tadilat çalışması var içerde. Ev sahiplerini tanırdım. İki çocuklu ve birbirini çok seven bir çift. Aşkları hala gözlerinden okunuyordu onları tanıdığımda. Çengelköy esnaflarından olduğum yıllarda kadim müşterilerimdi. Bahçeye gereken önemi veremediklerini söyler üzülürlerdi. Bir de yıkılmak üzere olan cumbadan konuşmuştuk. Ben onu çok sevdiğimi söyleyince, davet etmişlerdi beni çay içmeye. Bir de mor salkım vardı hem evi, hem de uzun bir selvi ağacını saran. Sanırım yeni düzenlemelere kurban gitmiş o da…
Konu dağıtmakta üstüme yok. Devam edeyim. Bir yandan yürüyorum koşar adım. Birkaç dakika bile önemli. Ya ben parka varamadan bir dakika önce giderse? Duraklıyorum. Gidip de göremediğim zaman yaşadıklarım geliyor aklıma. İşte o zamanlarda başlıyor krallar savaşı.
Yürek Kralı ateşiyle kavurmaya başlıyor. Nasıl biliyor musunuz? Sanki çok susamışım da birisi gözümün önünde bir bardak suyu yere döküyor gibi…Sonra Gözyaşı Kralı onu takip ediyor. O da bulutlarına yükleyip tükenmez yağmurunu yağdırıyor Yürek Kralı’nın üzerine. Ama ne ateş yakmaktan vazgeçiyor, ne gözyaşı söndürmeye çalışmaktan. Olan bana oluyor…
Yürek Kralı’na dert anlatmak zaten imkansız. Sevgilinin gönlü gönlümü esir aldığından beri yerleşti her hücreme. En harlı ne zaman yakarsa o zaman kahkahalarını duyuyorum beynimin hücrelerinde. Hasreti bir koluna takmış, ayrılığı diğer koluna. Onlar kralın en işveli cariyeleri…Üzerine de çaresizliği giyinmiş. Işıltılı pullarla ve değerli taşlarla süslü bu kıyafetle arz-ı endam ederek yürüyor.
Onu görür de Gözyaşı Kralı durur mu? O da meleklerle sözleşmiş. En beyazından yapıyorlar bulutları… Daha çok daha çok yüklensin diye emrine amade nehirlerin sularını, emirler yağdırıyor etrafına…Şimşek ve gök gürültüsünü nikahlamış zaten. Hiç de sevmezler birbirlerini. Başladı mı bulutlar çarpışmaya gözlerimde, şimşek kıvılcımlar savurur gök gürültüsüne. O da öğle yüksek perdeden bağırır ki, beynim de harp var sanırım.
İşte her dem bunu yaşar oldum. Anladınız mı krallar savaşını? Perişanlığıma aldırmazlar, zafiyet geçirmeye aday bedenime acımazlar, aklımı yitirecek olmam ise hiç ırgalamaz onları. Şan peşindeler. Kim hünerini en iyi gösterecek diye her gün, her saat, her dakika talan ediyorlar beni. Ben ise boyun büküp bekliyorum. Neyi mi? Tüm bunların sebebi, o yüce aşkını kalbime ekip de kayıplara karışan, kendi ufak tefek ama yüreği kocaman olan adamı. Kim bilir belki bir gün, o bir zamanlar hiç bırakmadığı ellerimden tutup çekiverir beni bu kuyudan. Ben de kralların elinden kurtulurum.