- 809 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
Suzan'a Mektup
Şaşarım şarap satanların aklına ki “ondan iyi ne var alınacak dünyada” diyen Hayyam’a inat ondan daha iyi kitap var bilgi var derim göğsümü gere gere.
En iyi dosttur kitap. En makbul hekimidir zihnî hastalıkların.
Beyniniz bir sorular harmanına dönüştüğünde, kafanızda cevabı gizli sorular cenk ettiğinde Hızır gibi yetişir kitaplar…
İnsanlardan sıkılıp, yaban ve asi yaşama isteği uyandığında içinizde, şöyle dağlara vurulan taylar gibi çılgınca yaşamak arzusu depreştiğinizde kanınızda, anlamadığında kör, sağır dilsiz insanlar dilinizden… Kapıyı çarpıp çıkmak istediğinizde bulunduğunuz yerden. Dahası tiksindiğinde Dünyanın çirkinliklerinden… Ellerinden tutup sırattan geçirecek melek olur kitaplar sana.
Ürküttüğünde ıssız acunun mazi derelerinden gelen sesler… Teli kırık kemana dönersin bir zaman, nereye gideceğini kime tutunacağını bilemezsin ya dertli başınla. Kitaplar yetişir imdadına. Bunca vefasızlığa inat, bunca hayırsızlığın dikine dikine, horlanılmışlığın ezilmişliğin, yoksulluğun acizliğin direnimidir kitap. Bir sarmaşık gibi sarar tutturur seni hayata yeniden.
Beyinsizlerin şerrinden korur seni kitap. Bir üveyikten satın aldığın aşkın ölüm meleği tarafından daha onyedisindeyken elinden alındığında, kitaplar kurtarır seni ince hastalıklardan. Aşkın doğduğu yerden Yusuf’un kuyusundan Eyüb’ün sabrından deva sunar paramparça, per mü perişan olmuş tazecik yüreğine.
Gün gelir Yunus olur, şol cennetin ırmaklarından ab-ı Kevser sunar. Àn gelir, Kerem olup yandığında Aslı olur da gamze gamze gülüverir bedbaht yüzüne... Ter-ü taze duygularla yangın yerine dönmüş yüreğindeki ulvi hislerini tazeler. Ruhunu temizler her türlü günahtan. Meyil duyduğun güzeli sabırla cennet hurisine çevirir.
Aynı çatı altında bir sene boyunca aygın baygın bakan Slav güzeli Maria’nın zeytin gözlerinin arkasındaki tuzağı gösterir. Antik belgeler arasında narin bir güvercinin kanadından kopup gelen bir tüy gibi dolaşan uzun ince parmakların bir gün toprak olacağını ihtar ettirir de bu ahu gözlere meftun olan kör gözlerini ameliyat eder.
Gülü susuz, seni aşksız bırakmaz kitap. Marifetullah yoluyla mecazi aşklardan muhabbetullaha ulaştırır. Her mutluluğu yaşatır yeter ki istemesini bil.
Tabii bunları taşıyabilecek ince bir ruha hassas bir kalbe sahipsen. Değilsen umutsuz vakasın demektir ki, kitapların sana vereceği çok fazla şey yoktur. Mesleki doyum senin için para kazanmak ve şöhretten başka bir anlam ifade etmez.
Niçinlerle nasıllarla meşgul değilse zihnin, kendini tanıma, evreni algılama gibi bir kaygıya düşmemişse benliğin, ye iç eğlen gününü gün et.
Milyonlarca sinirlerin ördüğü beyin adı verilen kafatasının içindeki iri bir cevizin yarısı gibi görünen beyaz tosbaa yapılı şey sadece midenin ve üreme organının verdiği uyarılara karşı duyarlılık gösteriyorsa işin iş demektir.
İç bade, güzel sev de ne derlerse desinler, sen git meyhaneye evde ne yerlerse yesinler…
Değilse, bu sinirler topyekün hareket halindeyse ayvayı yedin demektir. Sana bir azab aleti olur da sonunun nereye varacağı belli olmayan dehlizlerde gizemli yolculuklara çıkarsın her an.
Çünkü Beyin çevresinde gördükleriyle hatırladıkları arasındaki farkı bilmez. O zaman da Budist rahiplerin yaptığı gibi kafanı tapınağın kara deliklerine sokarak görünen alemin ademi faraziyesiyle inkarda bulursun çözümü.
Tıpkı benim parapsikoloğum İngiliz güzeli Suzan’ın yaptığı gibi.
Öyle biraz kül biraz duman gitmiyor bu iş. Sonunda kafayı yemek de var. Güzel Suzan. Sen öyle bir hastaya çattın ki, Saftirik İngiliz cirloplarına benzemez. Arınmak için kapısında beklediğin Ganj kıyısındaki Budistler, her şeyin yanılsama olduğunu anladığınızda, aydınlanmayı yaşadığınızı söyler. Bu senin için bir çözüm olabilir. Ama benim için asla... Çünkü ben Müslüman’ım ve aklımı çelen sorulara mukni cevaplar isterim. Her şey yanılsama ise sahip olduğum her şey aynadaki yansımasıysa evrenin sana kötü bir haberim var. Ölmekle aydınlanmaya ulaşamıyorsun maalesef... Esas iş orada başlıyor. Hayat senin için büyük bir bilmece olabilir.
Fizikçiler fındık kırmakla meşgul olduğundan kuantumcuların yaptığı gibi başkasının gözünden evrene bakarak algılarla çözmeye çalışmayı da beceremiyorum. Aslında ne fark eder ki? Etrafımızdaki dünyayı hangi yolla gözlersek gözleyelim. Sonuçta, dünyayı gerçek görmeye nasıl devam edersek edelim eğer onu gerçek olarak belirleyen kendisinin fiziksel bir varlığı yoksa? Bütün gerçeklikler eş zamanlı mı var olup olmadığı sorusuyla yüzleşmez miyiz? Bütün ihtimallerin yan yana var olması mümkün mü?
Ben bakmadım Sevgili Suzan… Ya sen... Sen hiç kendini başka birinin gözünden gördün mü? Ve hiç kendine son gözlemcinin gözünden baktın mı?
Kimim ben? Nereden geliyorum? Ne yapmalıyım? Nereye gidiyorum? Neden buradayım?
Esas soru bu herhalde, değil mi? Gerçek nedir?
Ben cevabını buldum çok şükür.
Nerden mi? Başta demiştim ya, beyniniz bir sorular harmanına dönüştüğünde Hızır gibi yetişir diye…
İşte onlardan... KİTAPLARDAN…
Sana gelince Sevgili Susanne,
Geçen hafta bu soruları sorduğumda cevap veremeyip kaçtığında anladım ki; NLP’lerle shantilerle uğraşarak Nirvana’ya ulaştığını zannederken, aslında kendi pisliğinin üstünde oturuyorsun da haberin yok. Maalesef arayış içindeki yurdum insanlarını da kendini avutamayan ninnilerle uyutmaya çalışıyorsun.
Ey bu vatan gençleri, fareli köyün kavalcısının peşine düşmeyin... Yaş ve kuru ne ararsanız var bizim kitabımızda…
YORUMLAR
KİTAPLAR
'OKU' diye başladı mukaddes kitabımız,
Bilgi kaynaklıydı hep çağlara hitabımız.
İlim irfanla olur, farkımız cüheladan,
Harflerin endamını görsün muhatabımız.
Manevî bir yadigâr, ihtiyaçtı okumak,
Satırlar arasında ilim irfan dokumak.
Ak kağıt üzerinde seyr-ü seferle olur,
Ârifler meclisinde bülbül gibi şakımak.
Değerler silsilesinde, bulunmaz ab-ı hayat,
Gönüller arasında âşıkane mülâkat,
Bilinmeyen âleme açılan sonsuz kapı,
Görmeyen göze bile, sunulan sonsuz hayat.
Cehl ile tuğyan ile ömrü heba edenler,
Karanlığa teslimdir, okumayan bedenler.
Kitaba sarılanlar hükmederdi âleme,
Hayatın öznesiydi bizden önce gidenler.
Marifet kürsüsünden özlü, latif söz ile
Konuşunca, kâinat sükût eder haz ile.
Özde ilim aşkıyla tutuşursa nesiller,
Kitaplarla yaşayan vasıl olur menzile.
Kitaplar dünyamıza yağmur gibi yağacak.
Sayfalar yaprak yaprak cehaleti boğacak.
İlim irfan aşkıyla yeter ki silkelensin,
Eski tozlu raflardan parlak günler doğacak.
Gazi Hüseyin KILBAŞ
HüseyinGazi tarafından 12/9/2009 8:14:23 AM zamanında düzenlenmiştir.
Biraz tarih,biraz felsefe,biraz efsane..çokça gerçek ile yoğrulmuş güzel bir yazıydı...En iyi dostun kitaplar olduğu görüşünüze katılıyorum...bir dostla sessiz sohbet gibidir okumak...Ve okuyup sorgulamak...Başka birinin gözünden bakabilmek yaşama...Güzel bir yazı idi..kutlarım sevgiili uğurböceğim...