- 2506 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Atatürk’ü Sevmiyoruz!
“Bu bir cinayetin, hakikatin ve vicdansızlığın tarifidir. Bu yazının kusursuz olmasını bekleyenler, güzel bir ülke kurma hayalinden bir an önce vazgeçmelidirler…”
Bir ülke ne zaman bataklığa saplanır? Bunu önce kendinize sormanız gerekir, birileri size sormadan önce… Ve cevabını beklemeden veremiyorsanız, işte siz o zaman bataklıkta çırpınmaya bile geç kalmışsınız demektir. Yazmaya başladığımda oniki yaşımdaydım şimdi yirmi altı yaşındayım ve her gece yüzüme çarpan yazılarımla mücadele etmekle geçirdiğim oniki yılımın bedelini ödüyorum. Eli kalem tutan hiçbir yazar tayfası ülkesi adına kötü bir söylemde bulunamaz. Ama bunu yapamıyor, bir şeyler içini kemirip duruyorsa, işte o çok sevdiği ülkesinin insanlarını da karşısına alır.
Hakkında hiçbir şey bilmediğimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün vatanını tüketiyoruz. Evet, bu ağır bir söylem gibi gelebilir. Benim ülkemin insanları kendilerini tüketmeye başlayalı az bir süre olmadı. Bir saniye öncesini bile unutan bir hafızaya sahip olduğumuzu düşünürsek, bu ülkenin ne kadar zor mücadeleler ardından kazanıldığını nasıl bilebiliriz ki. Birçok aydın tarih kitaplarını okuyun diyor, çok güzel söylüyorlar. Zaten ülke olarak söylemlerimiz, atasözlerimiz epeyce çoğaldı. Ama icraat, bir işi yapmanın verdiği lezzet, emek hani nerede bunlar. Hiçbiri yok, o halde biz niye varız ki, neden yaşıyoruz bu ülkede… Mademki bu kadar beyin göçü olacaktı, neden çocuklarımızı bu ülkede doğuruyoruz, hem sevmiyoruz çünkü inanmıyoruz kendimize bile… Gözümüz, kulağımız dışarıda; o halde ne işimiz var bu ülkede?
Atatürk’ü sevmiyoruz artık! Biz onu bir ülkeyi kurtarmaya çalışan bir lider olarak biliyoruz sadece. Evet, kurtardı. Ama bunu yalnız yapmadı, atalarımızla beraber yaptı. Bu ülkeyi bizim dedelerimiz, ninelerimiz hiçbir zaman tanıyamayacakları torunlarını huzurlu topraklarda yaşatmak adına, boğazlarına kadar çamura bulanarak kazandılar. Ama bizler o çamuru, eskisinden daha beter bir hale getiriyoruz, bataklığın içine geçmişimizi saklayarak, bir daha öldürüyoruz atalarımızı.
Hiç sevmiyoruz bu gül yürekli insanları, çoğuna bir duayı bile çok görüyoruz. Nedense yılın bir gününde gidip yanlarına bir saat bile dayanmaya tahammül edemiyoruz. Sahte gözyaşlarıyla, düşmanlarımızı bile güldürüyoruz kendimize. Benim ülkem tükeniyor, şeref, onur, örf ve adetler kayboluyor. Kimi zaman kömüre, kimi zaman üç-beş kuruşa susturuluyor halkım! Çıkarcı paçavralara el uzatıp, medet umuyorlar… Etraflarında yüzlerce korumayla doluşan sahte liderlere kanıp, bu suça ortak oluyorlar. Bizi düşünen o cesur insanların, saçlarının teli kadar bile direnemiyoruz bu yalan rüzgârlarına, savruldukça kayboluyoruz. Aslında bizim derdimiz vefasızlıkla başlıyor, hainlikle bitiyor…
İnanın bu memleketi sevmiyoruz! An be an yok olan duygularımıza her gün yenisini ekliyoruz. Sevgililerimize bile iki günde seni ölümüne seviyorum, diyoruz. Oysa kolay mı birini sevmek, emek olmadan, onu daha mutlu etmeden, laf olsun diye söylemlerde bulunmak… Evet, artık çok kolay bunları yaşamak ve yaşatmak adına yapılan küçük yatak oyunları.
Alın bizi, kullanın… Kullanma kılavuzumuz aynıdır, kişiden kişiye değişmiyor artık. Aynada kendi yüzümüze bile bakamayacak kıvama geldik. Allayıp pullayıp kendimizi, beğenilerinize hazırız. Hayallerimiz yok bizim, düşündüğümüz tek şey çıkarımıza uyan her türlü iş.
Biz aslında dinimizi de sevmiyoruz, peygamberimizi de… Yalancı şıhlara, şehlere, ne olduğu belli olmayan, dinle hiç alakası olmayan efendi takılan tarikat liderlerinden medet umuyoruz. Allah var iken, yok saymalarımız hep bundan. Kula, kulluk etmelerimiz hiç bitmiyor. Şerefli bir ölümü, şerefsizce yaşamaya tercih edişimiz hep bundan… Sözde dindarız, ibadetimizi yapıyoruz, ama sözde. İş icraata geldi mi camide bile en arka saflarda durup, bir an önce çıkmayı kendimize kar biliyoruz. Anlayacağınız biz hiç kimseyi sevemeyecek kadar, benciliz!
Adımız olmuş, tüketim toplumu… Her şeyi öyle bir tüketiyoruz ki, gün gelip yetiremiyoruz da. Bir cinayete tanık olmanın verdiği ızdıraba tanık oluyorum ben. Ama bunu cinayet olarak göremeyenler, çoktan öldürmüşler kendi vicdanlarında, yüreklerini… Dedelerinin, ninelerinin namuslarıyla kazandığı toprakları, düşmanlarımıza satarak, onursuzca yaşayarak üzerlerinde ve unutarak o sözleri “ bastığın yeri toprak diyerek geçme tanı, düşün altında binlerce kefensiz yatanı” mutlu olduklarını sanıyorlar. Birde utanmadan Atatürkçülüğümüze, vatanımıza, atalarımıza, dinimize, peygamberimize laf söylüyorlar. Ama asıl acı yanı, bunları söyleten bizlerde… Oylarımızı verirken keşke şerefimizi de verdiğimizi unutmasak! Anlayacağınız biz hiçbir şeyi anlamayacak kadar çok gericiyiz!
Hayallerini sevmeyen, inanmayan kendini sevemez. Geçmişini unutan, atasının kıymetini anlamayan, Atatürk’ün değerini hiç bilemez. Gaziye saygı duymayan, fikrine güvenmeyen, vatanına ihanet etmeyi sıradan bir şeymiş gibi görür. Toprağına bastığında o sorumluluğu taşımayan, dininin gücüne ortak olamaz ki, işte sorun burada başlar. Peygamberinin sünnetlerini farklı amaçlar için kullanır ki, bunu Allah’ta affetmez!
Sen vefasız olma Türkoğlu! Senin soyunun asaletinin yenemeyeceği hiçbir kuvvet yok, olamazda. Sende bu vatan sevgisi, insan sevgisi, iman gücü oldukça hiçbir şey yıkamaz seni, neden kanıyorsun tüm bu eziyetlere… Tek kurtuluş vicdanında, onun sesini dinle!
Bu ülkede 1881’den 1938’e kadar çok şey değişti de, o yıllarda yapılanları harcayarak bitiremedik 71 yılda… Sen ne büyük bir insanmışsın da, senin tek başına yaptığın hizmetleri bunca yıl, başımıza geçenler bitiremediler. 1923’ten 1938’e kadar 15 yılda yaptıklarını, 71 yılda yapamadık, yapamayız da… Suçlu aramaya gerek yok, suçlu biziz! Daha fazla söze de gerek yok, biz artık seni sevmiyoruz! Biz kendimizi de sevmiyoruz… Biz, çıkarımız uğruna her şeyini satmaya hazır bir millet olmaya başladık, dünya pazarında vicdanımızı satıyoruz!
İster umutsuzluk deyin, ister çaresizlik… Bu yazıyı yazarken yaşadığım acıyı bir ben bilirim, birde Allah, önce bunu yazdığım için bana, sonrada bu ülkeyi bu hale getiren o vicdansızlara yazıklar olsun!
Bu ülke işte böyle bataklığa saplanır!
Emre onbey
YORUMLAR
bir kaşık pirince oyunu satanlar herşeyini satmaya hazır olanlar... bu yazı üzerine edilecek laf çok ama hç gerek yok öyle güzel açıklamışsınız ki her şeyi ne desek boş tertemiz hamdolsun benim ülkem ne diyelim sonuna kadar direnmekten başka çare yok kaleminiz ve de kelamınız daim olsun sevgiyle kalın....
seyda19 tarafından 11/24/2009 2:58:46 PM zamanında düzenlenmiştir.
Biz, çıkarımız uğruna her şeyini satmaya hazır bir millet olmaya başladık, dünya pazarında vicdanımızı satıyoruz!
___________________________
Sevgili Emre...
Tek kelimeyle mükemmel bir yazıydı, kutlarım yüreğini.
Evet, bu millet ne Rasulüne layık bir ümmet, ne Osmanlıya layık bir millet, nede Atatürke layık bir vatandaş olabildi.
Elbette din ve vatan adına istisnalar var ama ben burdan vatanıma üzülüyor, milletime, kendi kendilerine yaptıklarından dolayı kızıyorum.
Kendi adına düşünmeden aciz kopyacı bir millet olmuşuz, hazıra konmaya alışan tembel bir millet olmuşuz.
Yazık, çok yazık, merak ediyorum hangi yüzle bırakılacak bu vatan yeni nesile.
Uyan türk milleti uyan, gec olmadan...
Vatan elden gitmeden, din elden gitmeden, dahası "yeni nesil" elden gitmeden....
Dilerim bu yazı bolca okunur ve yüreklere, dahası vicdanlara ulaşır, gec olmadan uyanılır.
Teşekkürler yüreğine ve kalemine,,, dostluğumuza...