BİR VARLIĞIN TABLOSU ÜZERİNE DÜŞÜNCELERİ
Değişimin olmadığını sandığı, istem dışı yaşadığı aydan zaman yitirmekte, günler eskitmekteydi. İçi gene huzursuz, hayatla bağlantılarını koparmış ve kabuğuna çekilip orada var olmayı seçmişti. Burada kimseye zararı olamazdı, kendinden başka… Ve oracıkta, huzurlu düşlere dalarak, ruhunu başka iklimlerle kavuşturmanın özlemini sürdürdü..
Zaman akıp gitti, gün geceye erdi. Yüzünü yalayıp geçen rüzgârın ardından, hava boşluğunun içinde debelendi acılarıyla. Kendine uğraşlar edinme ihtiyacı hissetti. Sıkıcı gerçekliğinden bıktı, anlamını tamamlayamayan gerçeklerden acı duydu. Kendini bambaşka diyarlara götürebilmenin olasılığını düşündü ve sonra hayallerinin imkânsızlığının bilincinde, tüm ümitsizliğiyle yaşamak zorunda olduğu hiçliklere sığındı.
Gerçekten öylece yaşamaktan irkildi. Ama seçeceği tek seçeneğini göz ardı etme işi yaşamının anlamına fayda vermiyordu. Zamanda oyalanması hep onun zararına oluyordu. Bunun farkında olması gene hiçbir şeyi değiştirmiyordu. Sevse de sevmese de yaşamak zorunda olduğu gerçekler varlığını koruyordu. Manasız direnişine biran önce son verebilmeyi diledi.
Ansızın zihnini kurdu acılar diyarının belirsiz bir saatine. Koptu tüm parçalar zihninde döndü bin türlü sorular; anlamsız, ardı sıra sürüp gelen geçerliliğini yitirmiş sorguçlar… Bu karmaşada birkaç yarım kalmış güzel hatıranın en büyüğüne takıldı aklı. Gerçekten en güzel yaşanmışlığının o olup olmadığını düşündü.
Çok sürmedi bu tabloda yalnızlığını paylaşan bir varlığın olduğunu anlaması. Sonra tüm güzelliğin diğer figüre ait olabileceğini savundu. Peki, bu tablonun becerisi kime aitti? Sorgulamayı istedi herkesi, her şeyi…
Durmadı, yılmadı, kovaladı. Söyledi ona anısındaki varlığını. İmzanın sahibini bulmaktı artık tek düşündüğü. Tek tek anlattı tablodaki tüm düşlerini, üzüntülerini… Figür şaşkınlaştı, tablo bilinmez bir sise büründü.
Figür, figüran olduğunu zannettiğini dile getirdi. Sadece zamanın rastlantısal oyunlarının figüranı olabileceğine kanaat getirdi. Belki de bu yüzdendi, figürün tablonun kıyısına köşesine aldırmaz tavrının nedeni.
“Bir oyunun içinde olamayacağımı bilseydim…”dedi ve belkili soru işaretleriyle sıraladı sözcüklerini. Doğrulanası mazeretlerini buldu.”Belki…” dedi,”Belki, sırtım dönük durmam gerektiğini sanmasaydım ya da renklerle gözümü bu kadar oyalamasaydım, belki seçebilirdim varlığını, belki…”dedi,sustu...
Düşündü, üzgün olduğuna karar verdi ve suçu diğer figüre yükledi. Sabit oluşuna, suskun duruşuna isyan etti.
Tabloya yansıyanların aksine yabancıydı figürler birbirine. Biri ağlarken diğeri haz duyan, ters açılı ışığın güzelleştirdiği, alelade, rastlantısal bütünleşik ayrıntılardan ibarettiler. Bilemediler bunu…
Sonra ikisi suskun, ikisi şaşkın zihin tablolarının arasında, zaman içinde kayboldular.