- 4650 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
10 KASIM'LAR VE ATATÜRK
10 KASIM’LAR VE ATATÜRK
Dr. Sadık Özen
Bugün 10 Kasım. Büyük Kurtarıcı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrıldığı gün. Ulusal yas günümüz. Bu yıl, bu acı günümüzün 71.yıldönümünü yaşıyoruz.
Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığına yoğunluk kazandırılmaya çalışılan bir dönemden geçmekteyiz. Emperyalist devletler ve bunlarla elbirliği yapan iç ve dıştaki bazı çevrelerin yönettiği, adına “Atatürk Düşmanlığı” diyebileceğimiz uzun süreli bir kampanya ile karşı karşıyayız. Bu nedenle,10 Kasım’lar, geçen her yılda daha büyük bir önem taşımaya başladı. Kim bilir, böyle giderse, bekli de gelecekte yaşadığımız her gün yeni bir 10 Kasım olacak.
Kurtuluş Savaşımız’ dan başlayarak, Cumhuriyet Tarihimiz’ in her döneminde Atatürk düşmanlığı yapılmıştır. Buna, TBMM’nin açıldığı, Cumhuriyetimiz’ in kurulduğu, devrimlerimizin gerçekleştirildiği, sosyal, kültürel, sağlık ve ekonomik alanlarda büyük atılımların yapıldığı ve ülkemizin “Muasır medeniyetler” düzeyine çıkarılmaya çalışıldığı günler de dâhildir.
Atatürk; tarihi Türk düşmanları ve emperyalistler tarafından “Hedef Tahtası” yapılmıştır. Çünkü Atatürk, Türkiye’yi ve Türk Ulusu’nu Ortaçağ’ın kararlıklarından kurtarmıştır. Çünkü Atatürk, bütün dünyada özgürlük savaşı veren milletlerin öncüsü olmuştur. Kendisine karşı duyulan husumetin sebebi: emperyalizme karşı tek başına bayrak açabilen bir güç ve cesaretin sahibi oluşudur.
Bunun içindir ki, 71 yıl önce aramızdan ayrılmasına karşın, emperyalistler ve onların uşakları içlerindeki Atatürk korkusu ve nefretini hala atamadılar. Mustafa Kemal Atatürk; emperyalistler ve onların uşakları için “Korkulu Rüya” olmaya devam ediyor.
Atatürk düşmanları; Atatürk’le birlikte Cumhuriyet’imizin, başta “Laiklik” olmak üzere tüm devrimlerimizin ve bütün ulusal değerlerimizin düşmanıdırlar. Bunlar tarafından ulusal değerlerimiz yıpratılmakta ve bir bir elden çıkarılmaya çalışılmaktadır. “Kahraman Ordumuz” un manevi varlığına ve geleceğimizin yegâne teminatı olan “Türk Silahlı Kuvvetlerimiz” e ve mensuplarına karşı yürütülen kampanya aynı sebeplerden kaynaklanmaktadır.
1950 seçimlerinden hemen sonra; seçimi kazanmanın ödülü olarak, iktidar tarafından verilen ödünler sonucu, bazı yobazlar Atatürk’e karşı harekete geçtiler, irticai hareketlerde bulunmaya başladılar ve Büyük Kurtarıcı ’nın heykellerine saldırdılar. Durumun daha büyük olumsuzluklar kazanmasından endişeye kapılan ve korkan iktidar, saldırıları önleyebilmek amacıyla “Atatürk’ü Koruma Yasası” çıkarmak zorunda kaldı. Buna rağmen; bu yasanın Atatürk’ün kendisi veya en yakın silah arkadaşı İsmet İnönü tarafından çıkarıldığı şeklinde yalanlar uyduruldu ve bu yalanlar hala sürdürülüyor.
Atatürk’ün vefatından bu yana 71 yıl geçti. Bu sürede köprülerin altından çok sular aktı. O günden bu yana; Cumhuriyetimiz’ e, Atatürk ve Atatürk İlkelerine karşı birçok olumsuz eylem, söylem ve girişimlerde bulunuldu. Günümüzde, Atatürk düşmanlığı gittikçe körükleniyor. Atatürk ve İlkelerine tahammül edilemiyor. TBMM’nin duvarında asılı Atatürk resmi bile kaldırılmaya çalışılıyor. Ellerinden gelse Atatürk ismini tümüyle yok edecekler.
Özellikle son yıllarda; bir taraftan içimizdeki yobazların, bir taraftan da ABD ve Avrupa Birliği’nin baskı ve dayatmalarıyla Cumhuriyetin temel ilkeleri, Anayasa, Laiklik kavramı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Atatürk İlkeleri ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı son derecede önemli, olumsuz girişim ve eylemlerde bulunulmaya başlandı.
Atatürk’ün reddettiği ve paçavraya çevirdiği Sevr hortlatılmaya, Atatürk unutturulmaya ve fotoğrafları resmi dairelerden indirilmeye çalışılıyor.
Benim, Milliyetsiz Aydınlar ismini koyduğum, sözüm ona bazı malum gazeteci ve yazarlar; gaflet ve dalalet içinde, müstevlilerle birlikte, Mustafa Kemal Atatürk ve onun izinden yürüyen ulusalcılara karşı haince tutumlarını sürdürüyorlar.
2009 yılı 10 Kasım’ında, ülkemiz, işte bu ortama sürüklenmiş bulunuyor.. Atatürk’le birlikte, Anayasamız ve bütün ulusal değerlerimiz sorgulanmakta ve cezalandırılmaya çalışılmaktadır.
Şu anda, İçinde bulunduğumuz ahval ve şerait içinde; Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının kurduğu Cumhuriyet’ e olan bağlılığımız ve ona karşı olan görevlerimiz daha büyük bir anlam ve önem kazanmıştır. Bizim kuşağımız, Atatürk’ü iyi tanıyabilmiş, bu büyük insanın ülkemize ve ulusumuza kazandırdıklarını iyi bir şekilde değerlendirebilmiştir. Bu yüzden; bizler, Atatürk ve İlkelerini savunmak ve sonsuza kadar korumak azim, kararlılık ve gücünü kazanmış bulunuyoruz. .
Malum çevreler; bizim kuşağımızı etkileyemediler ve bundan sonra da etkileyemezler. Çünkü bizler o dönemim çocuklarıyız; Mustafa Kemal ve arkadaşlarını yüz yüze görmesek bile, onları, yarattıkları eserleriyle tanıyabilme onur ve mutluluğuna ermiş insanlarız. Emperyalistler ve cumhuriyet karşıtı güçler, bizim kuşağı Atatürk’ün yolundan döndüremeyeceklerini anlamışlardır..
Şimdi, bu çevrelerin hedef kitlesi, çocuklarımız ve gençlerimizdir. Gözleri dömüş Karşı Devrimciler, uydurdukları iftira ve yalanlarla, tarihi gerçekleri saptırarak, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yetişen yeni nesil, istikbal sizlersiniz !” sözleriyle Cumhuriyetimiz’i emanet ettiği gençlerimizin beyinlerini yıkamaya çalışıyorlar.
Bu koşullarda; çocuklarımıza ve gençlerimize gerçekleri anlatmak, Atatürk’ü tanıtmak, O’nun ilke ve devrimlerini öğretebilmek için bizlere büyük görevler düşmektedir.
Mustafa Kemal Atatürk kimdir, neler yapmıştır ve niçin bu kadar büyüktür ?.
Hep birlikte bunların cevaplarını bulmaya çalışalım.
Atatürk, ülkemizin, yabancıların istilasından kurtarılmasına öncülük etmiş, yıkılan Osmanlı İmparatorluğu’nun enkazı üzerinde; yepyeni, çağdaş, hür ve bağımsız bir devlet kurmuştur. Atatürk, Türk Ulusu’nu tutsaklıktan kurtarmıştır. Halkımızın, dini inançlarını hür iradesi ile yerine getirmesini sağlamış, İslamiyet Dini’ni; yobazların, şarlatanların, birtakım çıkarcı, istismarcı ve sahtekârların pençesinden almış, dinin siyasete alet edilmesini önlemiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, 23 Nisan 1920’de Türkiye Millet Meclisi’ni açtıktan sonra; bir taraftan Kurtuluş Savaşı’ mızın hazırlıklarını yaparken, diğer taraftan Türk Ulusu’nun gereksinimi olan devrimlerimizi başlatmıştır.
Sahip olduğu, “Cumhuriyetçilik”, “Devletçilik”, “Milliyetçilik”, “Halkçılık”, “Devrimcilik” ve “Laiklik” ilkelerine bağlı kalarak yaptığı devrimlerle; Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalma birçok soruna çözüm getirmiş ve yaşanan olumsuzlukları ortadan kaldırmıştır.
Hepimizin bildiği şeyler olduklarından, bunları, burada birer birer saymıyorum. Kadın ve erkek eşitliği içerisinde, Devrimlerimizin bahşettiği nimetlerden; bireysel, ailesel ve toplumsal olarak, tüm ulusumuz hergün yararlanmaktadır.
Bu kadar büyük hizmetlerin, bu kadar kısa süreye sığdırılması akılların
alacağı şey değildir. Mustafa Kemal Atatürk’ün büyük dehası işte burada ortaya çıkmaktadır. Yaptıklarıyla, sadece Türk Ulusu’na değil, ezilen, horlanan ve sömürülen
bütün dünya milletlerine öncülük etmiş ve onlar tarafından lider kabul edilmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk, askeri ve siyasi dehası yanında, aynı zamanda bir filozoftur. 100 yıla yakın bir zaman önce söyledikleri bugün hala güncelliğini korumakta olup, belki de daha asırlar boyu insanlığa ışık tutmaya devam edecektir. Tarih ve Matematik alanında sahip olduğu bilgileriyle de gerçek bir bilim adamıdır.
Bu büyük insanın bu kadar çok düşmanının oluşu, sanırım sahip oldukları üstün meziyetlerin çokluğu ile açıklanabilir. Zira, atasözlerimiz arasında “Meyvesi olan ağaç taşlanır” söylemi vardır. Bu düşmanlıkta; emperyalistler ve müstevliler kadar, cehaletin, nankörlüğün ve gericiliğin paylarının da olduğu unutulmamalıdır.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk hakkında söylenecek daha pek çok şey var. Ama ben, sözü, daha fazla uzatmadan, Büyük Devlet Adamı İsmet İnönü’nün 21 Kasım 1938 günü yaptıkları tarihi söyleve bırakıyorum.
Büyük Türk Milletine !..
Bütün ömrünü hizmetine vakfettiği sevgili milletinin ihtiram kolları üstünde, Ulu Atatürk’ün fani vücudu istirahat yerine tevdi edilmiştir. Hakikatte yattığı yer, Türk Milleti’nin onun için aşk ve iftiharla dolu olan kahraman ve vefalı göğsüdür.
Atatürk, tarihte uğradığımız en zalim ve haksız ittiham gününde meydana atılmış, Türk Milletinin masum ve haklı olduğunu iddia ve ilan etmiştir. İlk önce ehemmiyeti kavranmamış olan gür sesi, asla yıpranmayan bir kuvvetle nihayet bütün cihanın şuuruna nüfuz etmiştir.
En büyük zaferleri kazandıktan sonra da Atatürk, ömrünü, yalnız milletinin haklarını, insaniyete ezeli hizmetlerini ve tarihe hak ettiği meziyetlerini ispat etmekle geçirmiştir. Milletimizin büyüklüğüne, kudretine, faziletine, medeniyet istidadına ve mükellef olduğu insaniyet vazifelerine sarsılmaz itikadı vardı. “Ne mutlu Türk’üm diyene” dediği zaman, kendi engin ruhunun, hiç sönmeyen aşkını en manalı bir surette hulasa etmişti.
Fena zihniyet ve idare ile geri bırakılmış Türk Cemiyeti’ni, en kısa yoldan insanlığın en mütekamil ve en temiz zihniyetleriyle mücehhez modern bir devlet haline getirmek, onun başlıca kaygusu olmuştur. Teşkilatı Esasiye’mizde ve bugün bütün vatandaşların vicdanlarında yerleşmiş olan laik, milliyetçi, halkçı, inkılapçı, devletçi cumhuriyet, bize bütün evsafıyla Atatürk’ün en kıymetli emanetidir.
Ufulünden beri Atatürk’ün aziz adı ve hatırası, bütün halkımızın en candan duygularıyla sarılmıştır. Memleketimizin her köşesinde ve bütün milletçe kendisine gösterdiğimiz samimi bağlılık, devlet ve milletimiz için kudret ve vefanın beliğ misalidir. Türk Milletinin aziz Atatürk’e gösterdiği sevgi ve saygı, onun niçin Atatürk gibi bir evlat yetiştirebilir bir kaynak olduğunu bütün dünyaya göstermiştir.
Atatürk’e tazim vazifemizi ifa ettiğimiz bu anda, kalbimden gelen şükran duygularımı ifade etmeyi, ödenmesi lazım bir borç saydım.
Milletler arasında kardeşçe bir insanlık hayatı Atatürk’ün en kıymetli ideali idi. Bütün dünyada ölümünün gördüğü ihtiramı, insanlığın atisi için ümit verici bir müjde olarak selamlarım. Bu sözlerim, yazılarıyla ve toprağımızda şövalye askerleri ve mümtaz şahsiyetleriyle yasımıza iştirak eden büyük milletlere, Türk Milleti adına şükranlarımızın ifadesidir.
Devletimizin banisi ve milletimizin fedakar, sadık hadimi,
İnsanlık idealinin aşık ve mümtaz siması,
Eşsiz kahraman Atatürk !
Vatan sana minnettardır.
Bütün ömrünü hizmetine verdiğin Türk Milleti ile beraber senin huzurunda tazim ile eğiliyoruz. Bütün hayatında bize ruhundaki ateşten canlılık verdin. Emin ol, aziz hatıran sönmez meşale olarak ruhlarımızı daima ateşli ve uyanık tutacaktır.
Ankara: 21/11/938
REİSİCUMHUR
İSMET İNÖNÜ
YORUMLAR
merhaba sayın hocam öncelikle yazınızı okumak bugüne kısmetmiş... sayfalar arasında dolaşırken bir den gözüme takıldı bir kaç tane yazınızıda daha önceden okumuşluğum var... yukarıda cevap verirken eğitim düzeyinizi vesaireyi yazmışsınız... anladığım kadarıyla son derece kültürlü türkçeyi iyi konuşabilen atatürk ilke ve inkılaplarına karşı son derece bağlı bir kişisiniz... benim size sormak istediğim daha doğrusu anlatmak istediğim neden bu tarz yazılarda özellikle gerici taifesi olarak sadece dini benimseyenler hedef olarak gösterilmektedir... aslında bu konu ile ilgili bir yazı hazırlamayı düşünüyorum... en kısa zamanda burada da yayınlayacağım... benim sormak istediğim bu kadar iyi bildiğiniz atatürk ya sizin bildiğiniz gibi değilse... gazete arşivlerine bakıyormusunuz bilmiyorum... ama atatürk ün kendisin materyalist biri olduğunu kendisi dahil bir çok kişi bilir... buna örnek olarak aydınlık gazetesinin 11 temmuz 1993 yılındaki gazetesinde atatürk ün din peygamber ve Allah adına düşünceleri yer almış ve bunların kendisi tarafından yazılan ilk tarih kitabında geçtiği de belirtilmiştir... şimdi yavaş yavaş bir kaç tane tarihi sözleri alalım değil mi... çünkü yazılar için vazgeçilmezdir bu sözler her zaman lazım olur... yazıyı desteklemek ve güçlendirmek aynı zamanda doğruluğunu kanıtlamak için...
aydınlık gazetesinden bir kaç ufak anektot belirtmem de fayfa var... yazımı güçlendirmem için !!!!!!
şöyle ki: din muhammed in sadece kafasında uydurduğu ve insanlara aktardığı bir şeydir.. kuran muhammed in kendi düşüncelerinden ibarettir... vs... bu böyle uzayıp gider...
yukarıdaki cevabınızda yazdığınız bir kaç cümle içinde bir şeyler söylemek istiyorum... atatürk ilke ve inkılaplarının korunması ile alakalı zaten askeriyenin iç tüzüğünde gereken bir kanun var gerektiği zaman gelip istedikleri anda ülkeyi ele geçirebiliyorlar... ve ülke bilmem kaç yıl kadar geriye gidiyor... şimdi bu gericilik değilde ülkeyi yobazların elinden mi kurtarmaktır... benim sizin yazınızda gördüğümm gericilik diye suçladığınız ideoloji islam dinidir... şimdi tabii ne alakası var diyeceksiniz... ama pirim hiç kusura bakmayın bunlar anlaşılıyor yazınızdan... her nedense her 10 kasım da bu gericilik muhabbetine elden geldiği kadarıyla arka çıkılır... velhasılı kelam...
kolay gelsin... hocam... lütfen tarimizi lise kitaplarında kalarak insanlara anlatmayalım...
selametle...
Sayın Engin Tatlıtürk,
Öncelikle, oldukça uzun sayılabilecek yazımı sonuna kadar okuyabilmiş olduğunuzdan ötürü size teşekkürlerimi sunuyorum. Fikirlerinizi değiştiremeyeceğimi bile bile, yine de size bir yanıt vermemin doğru olacağını düşündüm.
Eleştirilerinizin ilk cümlesinden başlıyorum. Yazımın edebi bir yazı olmadığının bilincindeyim. Çünkü bu yazımın edebi bir amacı yok. Edebi yazılar yazmayı çok seviyorum ve bu konuda yeteneğim de var. Ama ne yazık ki, ülkemin içinde bulunduğu olumsuzluklar ve bunların yarattığı sorunlar, beni, deneme türünde yazılar üretmek zorunda bırakıyor. Aslında, siyasi nitelikli şeyler yazmaktan bıktım artık. İnşallah bir gün edebi yazılar üretme, hatta romanlar yazma fırsatı da bulabilirim.
Sanırım, burası bir edebiyat sitesi, böyle yazılara yer olmamalı demek istemişsiniz. Evet “Edebiyat Defteri” bir edebiyat sitesi, ama aynı zamanda her türlü yazıya yer verilen bir “Fikir Sitesi” de. Eğer öyle olmasaydı bu sitede benim yazılarımın yayınlanmasına izin verilmezdi.
Profilinizde araştırma yaparak sizi tanımaya çalıştım. Ne yazık ki, şiir, yazı ve fotoğraflarınızdan başka sizi tanıtacak somut bir bilgiye rastlamadım. Oysa ki ben, nasıl bir kişiliğin sahibi olduğunuzu öğrenmek istemiştim. Ben açıklıktan yana biri olduğum için, bütün kimlik bilgilerimi site arkadaşlarımla paylaştım.
Atatürk’den nemalanma sözünüz kişiliğime saldırı niteliğinde olmuş. Doğrusu ayıp etmişsiniz. Beni yeterince tanımadan böyle bir yargıda bulunmanız büyük bir haksızlık. Keşke bunu yapmasaydınız.
Atatürk’ü iyi tanımadığım hükmüne nasıl vardığınızı anlayamadım. Demek ki siz yargısız infazda bulunan bir kişiliğin sahibisiniz. Bakın ben 75 yaşımdayım, üniversite mezunuyum ve 51 yıllık bir hekimlik hayatım var. Dokuz tane kitap, Sivas Kongresi ile ilgili, İstanbul Radyosu Stüdyolarında dramaya çevrilerek TRT Radyo I de yayınlanan bir “Arkası Yarın” yazdım. Hakkımda daha çok bilgi edinmek isterseniz, Google’de arama yapabilirsiniz. www.fikirplatformu.net, www.sadikozen.com, www.hekimyazarlar.org siteleri de bana aittir. Siz de kendinizi birazcık olsun bana tanıtır mısınız?
Bazı insanlar, günlerini gün etme, yeni aşklar yaşama ve erotizmle uğraşmakla geçirirler zamanlarını. Bunun yanında, bir de benim gibi, ülke sorunlarıyla ilgilenenler, ulusal değerlerimizi, Cumhuriyetimizi, Atatürk İlke ve Devrimlerini savunan ve korumaya çalışanlar vardır. Herkes, kişiliğinin gerektirdiği şeyleri yapmakta hürdür ve kimse kimseye karışma hakkına sahip değildir. Düzeyli eleştirilerde bulunmak ise herkesin hakkıdır.
Yazımı beğenmemiş olabilirsiniz. Zaten benim de yazdıklarımı herkese beğendirebilme gibi bir yükümlülüğüm yok. 10 Kasım günü, tertiplenen Atatürk’ü anma Günü’nde; bu yazım ve “Unutma Beni” adlı şiirim nedeniyle, beni dakikalarca ayakta alkışlayanların kazandırdığı onur yanında, yaptığınız önyargılı eleştiri benim için fazla önem taşımıyor.
“Atatürk’ü Koruma Yasası” nı savunmuş değilim. Esasen Atatürk hayatının her döneminde kendisini iç ve dış düşmanlardan savunabilmiştir. Korunması gereken Atatürk’ün şahsı değil ilkeleri ve yaptığı devrimlerdir. Bunları korumak için özel yasalar çıkarılmamış olsa bile Türk Ulusu, bütün varlığıyla, ne pahasına olursa olsun ve sonu nereye varırsa varsın, bu değerlerimizi korumaya devam edecektir. Ben sadece uydurulan bir yalanı dile getirmek istemiştim. Bu, sözünü ettiğim yasayı savunma anlamına gelmez. İsterseniz yazımın o bölümünü bir kere daha okuyunuz. Bu takdirde, suçlamanızın yanlış olduğunu anlayacağınızı sanırım.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, Adolf Hitler ile kıyaslayacak bir kişilik yapısında olacağınızı düşünemiyorum. Zira aklı başında hiçbir Türk vatandaşı bunu yapamaz. Olsa olsa bir sürçü lisan olmuştur. Aksi ise büyük bir talihsizlik olur.
Son olarak; güzel Türkçemiz varken, “Nemalanma” ve “Galat-ı meşhur” gibi sözcükleri kullanmanızı size yakıştıramadığı söylemeliyim.
Sevgilerle…
Edebi bir yazı değil tamamen Atatürkten nemalanarak fikirlerinizi aktaran siyasi bir yazı yazmışsınız. Fikirleriniz saldırı tarzında ama sağlam örnek ve destek yok. Fikirler zayıf kalmış Allahtan Atatürk'ü iyi tanıdığımız için ne anlatmak istediğini çözebiliyoruz. Anma mı, kutlama mı, methiye mi? ne yazmak istemişsin belli değil. Yine de içinde Atatürk geçtiği için yazı okunmaya değer dedim ve sonuna kadar dikkatle okudum. On kasım yazısında Atatürk'ü koruma yasasını savunmanın anlamı ne? Hem öyle bir yasa dünyada bir de Adolf Hitler için çıkarıkmıştı. Yanlışları da doğru sayarak tarihte galat-ı meşhur yapamayız. Hayırlı günler.