- 1003 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Asla Vazgeçme....
Yaşadığımız hayatta başarılı olabilmek için mutlaka hedeflerimizin olması gerekir. Buna nereye kiminle varmak istediğimiz konusunda önceden karar vermekle başlanmalı.
Ben nasıl yaşamak istiyorum ,
Bu hayatı kendimize dönüp;sevdiklerimizle,varsa eşimiz çocuklarımız ile beraber, daha adil nasıl yaşayabilir ve yaşatabiliriz diye sormalıyız kendimize zaman zaman.
Büyük bir çoğunluğumuz için gereksiz laflar sinsilesidir bunlar.Yaşamımızdan verebileceğimiz trajik örnekler bize sunulan mutluluklardan çoktur genelde ve teslimiyet bayrakları ellerimizde hazırdır.Çünkü biz isyankar bir millet olmayı sükunete, kendiyle barışık ve gelişmeye açık bir millet olmaktan daha fazla tercih ediyoruz.
İyilik ve kötülük biz varsak, var olan duygulardır.Biz hangisini beslersek o kalır, büyür ve yayılır.
Zamanın nasıl hızla akıp gittiğinin farkına varmayız. Kendimizi bir kenara bırakmış, kimimizin yoğun iş temposu,kimimizin işsizliği,farkında bile olmadığımız başkalarının yanında sevgiden yoksun büyüyen çocuklarımız, hiç bitmeyen şikayetlerimiz , kavgalarımız derken,yaşamak istediklerimizi ölmezde sağ kalırsak gerçekleştiririz umuduyla hep ertelediğimiz bir hayat.
Ve bir gün dönüp arkamıza baktığımızda, zamanın hızla ilerlediğini, yaşamak istediğimiz pek çok şey için geç kaldığımızı fark ediyoruz.Ertelenmiş umut ve beklentilerimiz , bizim için artık ulaşılması güç hayaller haline gelmiş.Yaş kemale ermiş, sağlık sorunları başlamış, omurgamız yamulmuş, başımız yere toprağa yakın, bizim sandığımız çocuklarımız yoklar çevremizde.
Aklımızda ve ruhumuzda esip duran huzursuzluk rüzgarları, mükemmel bir tekdüzliği bozma göreviyle yaratıldığımız için hiç dinmeyecek. En güzel zamanlarda bile daha güzeli olup olmadığını merak edip yetinmeyecek sahip olduklarına, arayacak, tek düze yaşamayı bir lanet olarak görüp,hayran olduğumuz doğanın bir parçası olduğumuzu hiçbir zaman kabul etmeden dönüp duracağız kendi eksenimiz etrafında.
Oysa her sabah, hayata dair güzellikleri hissederek uyanıp şükredeceğimiz, hayal ettiğimiz o mükemmel ve muhteşem doğada, sırma saçaklı güneş ışığının ortasında huzurlu bir ruh gibi gezerek ,yaşamın tadına varmak istiyoruz.Bize kendi yaratıcılığından ve huzurundan bir parça verdiği, bizi yeryüzündeki yansımalarından biri haline getirdiği için tanrıya minnettar olmak istiyoruz.
Bu hep böyle değil mi? Hayatınıza dönün ve bakın, ruhunuz hep başkalarına ait, gördüğü hissettiği ile yetinmesini bilmiyor, hep yenisini daha fazlasını almak istiyor ve hep kaybediyor kendini. İdam mahkumundan farklı bir suçlu, kendi ipini kendi çekiyor her defasında, canının ne kadar acıyacağını bile bile.
Oysa hepimiz kendi hayatlarımızın tanrısıyız.Gecesinden sonra gündüzü gelen, aynı günün içinde bazen bütün mevsimleri yaşayan, kaprisleri, şımarıklıkları, heyecanları, arzuları ve öfkeleri ile birbirine benzemeyen çelişkili istekleri, kararsızlıkları, korkuları kurnazlık ve masumiyetleri ile, değişen ve değiştiren yine bizleriz hayatın bize yaşattıklarını.
Size gece ile gündüzün yer değiştirmesi, bir mevsimden sonra diğerinin gelmesi, yağmurların bulutlardan boşalması gibi hiçbir zaman değiştiremeyeceklerimizden bahsetmiyorum.
Değişin, siz istemesenizde değişiyorsunuz, kendinizi geliştirmeye bakın, geçmişle yaşamak hayatınızda hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Bunun ne kadar gerçek olduğuna inanmak için herşeyi bir kez olsun bir kenara bırakın ve yalnızca biraz düşünün.
Unutmayın“Küçük insanlar fırsatları beklerler, Büyük insanlar fırsatları yaratırlar.” Sizler hep fırsatları yaratanlar olun yaşadığınız sürece.
İnsanlar isterse kaderlerini de etkileyebilir. Bu M.Ö.2500 yıllarında keşfedilmiş.
“Evet, İnsan kaderini etkileyebilir.”
İnsanın fikirleri düşüncelerini,
Düşünceleri davranışlarını,
Davranışları huylarını,(karakterlerini)
Huyları ise kaderini oluşturur. (M.Ö.2500 Esop)
Buda gösteriyor ki kaderimizi değiştirmek için önce fikirlerimizi değiştirmemiz gerekiyor.
Fikirlerimize yön verecek olan ise duygularımız. Toplum olarak çok duygusal olduğumuz söyleniyor hep. Bu düşüncenin doğruluğuna şöyle bir çevremize bakmamız yeterli oluyor aslında. Kendimizle başbaşa kaldığımızda ise hayatta mutlu olabilmek adına en çok ihtiyacımız olan silahımızın kendimize olan inancımız ve umutlarımız olduğunu görmeden geçemeyeceğim.
Hayatta umutlarımızı yıkacak birçok şey vardır ve olmaya devam edecektir. Her seferinde moralim bozuk diye yaşamak istediklerimizi erteleyip durursak ve sürekli hayatımız birilerine küsmekle devam ederse, mutlu olabilmek için önümüze gelen fırsatları da göremez ve kaçırırız Moralimiz bozuk olsa dahi umudumuzu hiç kaybetmeyelim, karanlıkta kaldığımızı hissettikçe biz kendimiz için bir mum yakalım.Beklemeyelim .Mutlu olmak için daima birilerini hep mutlu etmek zorunda olduğumuzu düşünmeyelim. Mutlu bir ortamı yaratmanın kişisel mutluluğa bağlı olduğunu hep hatırlayalım ve ne olursa olsun hayata gülümseyelim.