13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1465
Okunma
Ben gündemin dışında yazmaya devam ediyorum. Günden AÇILIM. Ne açılımı? Önce Kürt Açılımı dendi. Ardından Demokrasi açılımı. Demokrasinin, yalnız yaşama geçirilmesinde değil, tanımının bile yanlış yapıldığı bir ülkede nasıl demokrasi açılımı yapılabilir bilmiyorum ama açılımların ismi ne olursa olsun, önemli olan istenen en doğru hedeflere ulaşmasıdır. Yalnız, bu hedeflere ulaşırken, bir tarafı yok sayıp, bir tarafı var etmeye çalışmak, ya da kitlelere bunu kabul ettirme çabası içinde bulunulduğunda gerçek anlamda, bu gün yaşandığı gibi kargaşa ortamı yaşanır. Bu kargaşa ortamını görmezden gelerek, yokmuş gibi davranıp inatla “ durmak yok, yola devam” diyorsa yöneticiler, bin defa düşünüp, bir defa cevap vermek gerek galiba. Bir de, özellikle, ATATÜRK’ÜN ölüm yıl dönümünde, farklı çalışmalar yapması gereken TBMM’de, toplumun yumuşak karnı dediğimiz açılımın konuşulacak olması, insanları bir başka şekilde üzmektedir.
Bu gün on Kasım. Yetmiş bir yıl önce bu gün, saat dokuzu beş geçe, dünyanın en büyük lideri, devrimci, ilerici, ilkeleri ve amaçlarından hiçbir ödün vermeden gitmek istediği yolda yürüyen, dünya milletlerini kendi ayağına getirten, modern Türkiye’nin kurucusu, Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’Ü sonsuzluğa uğurladık.
On Kasım günü yalnız ülkem insanı değil, tüm dünya ülkeleri ile birlikte gökyüzü bile ağladı. O kimsesizlerin babası ve ATA’SIYDI.. Kimsesizler ATA’SINI kaybetmiş yetim ve öksüz kaldı ve biz hâlâ öksüz, yetim ve kimsesiziz.
Çakmak çakmak gözlerinde özgürlüğü, başak sarısı saçlarında umudu, bükülmez bileğinde gücü, yüreğinde milletinden aldığı vatan sevgisi ile en büyük düşmanlarını bile dize getirmişti. Ölmeden önce, binlerce şehit kanı ile sulanan topraklarını ve zor şartlar altında kurduğu Cumhuriyeti “ Ey yükselen yeni nesil, gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve sürdürecek sizsiniz” diyerek gençliğe emanet etti.
Yetmiş bir yıl sonra gençliğe emanet edilen Cumhuriyet rejimini temelden sallayan iç ve dış nifakların varlığını gören ve bilen gençlik, ne yazık ki sessiz, düşünmeden ve sorgulamadan yerinde oturup, yalnızca marka gençliği olmak için çalışıyor. Ülkesinin içine düştüğü durumu düşünmeden, yanlışı seçerek şöhret olmanın ve kolay para kazanmanın yollarını arıyor.
Sokakta, on gençten ikisi ATATÜRK ilkelerinin ve Devrimlerinin ne olduğunu bilmiyor ise, TV’LERE çıkan kızımız “ ben ATATÜRK’Ü sevmiyorum ama Humeyni’yi seviyorum” diyebiliyorsa, söylenecek çok sözümüz olmasına rağmen söyleyemiyoruz Çünkü, son yedi yıldır sevgi Cumhuriyetinde değil, korku Cumhuriyetinde yaşıyor, yaşamaya mecbur bırakılıyor, kurunun yanında bizlerde yanıyoruz.
Ben ATATÜRK kızıyım. Koyduğu ilkeler ilkelerim, devrimleri devrimlerimdir. Onun kurduğu Cumhuriyet okullarında okudum. ATATÜRK, Vatan, Millet ve Bayrak sevgisi ile yetiştim. Onun gösterdiği yolda yürüdüm ve bu yoldan asla geri dönmedim. Her on kasımda ağlıyorum ve ATATÜRK’ÜN geri gelmeyeceğini bile bile ona sesleniyorum. Son yedi yıldır, üç yüz atmış beş gün ağlıyor, haykırıyorum. Sesimi duyurmaya çalışıyor, içinde bulunduğumuz durumu anlatıyorum ama hiç kimseye duyuramıyor anlatamıyorum. Bu on Kasım yine ağlayacak ve yine sesimi duyuramamanın acısı ile bir kez daha yanacağım. Çünkü Atalarımın bıraktığı mirasa sahip çıkamadığım gibi, çocuklarıma da karanlık bir gelecek bırakacağım endişesi acıtıyor içimi
Yetmiş bir yılda nereden nereye geldiğimizi en iyi şekilde tahlil edip, kendimizi sorgulamamız ve bir an önce silkelenip kendi kimliğimizi bulmalıyız.
Sen rahat uyu diyorum ATAM ama yine sahte yüzümü gösteriyorum sana, Yine, beynimdeki düşüncemi değil, söylemem gerekeni söylüyorum kendimi kandırırcasına. Yine de rahat uyu ATAM. Cumhuriyet çocukları mutlaka uyanacaklar bir gün. Dibe vurmadan, yüzeye çıkmayı öğrenemedik çünkü.
Türkan DİNÇER
Atatürk olmasaydı, Çanakkale Zaferi olmazdı.
Çanakkale Zaferi olmasaydı İngiliz, Fransız, Ruslardan oluşan itilaf devletleri, savaşı planladıkları üzere en çok 17 ayda zaferle bitirir. Rus çarlığı haşmetle sürer, İstanbul / Boğazlar Rusların eline geçer, Sevr antlaşmasının şartları gerçek olurdu.
Atatürk olmasaydı orduyu politika dışında tutmak mümkün olmazdı. İkinci büyük Millet Meclisinde bu prensip tatbik edildi. Bu durumda olanlar ya asker ya Milletvekili oldular. Atatürk olmasaydı üzerinde çağın damgası olan hiçbir hareket ve müesseseyi maziden koparıp kuramazdık. Ya hep ya hiç aydınlığını onda bulduk.
Atatürk olmasaydı, kadın hak ve hürriyetleri öteki İslam ülkelerinin şartları içinde kalacaktı.
Atatürk olmasaydı, Kurtuluş mücadelesi süreci içerisinde gerçek hürriyet ve istiklâllimizi imkânsız kılan tatbik, safhasındaki bütün dünyanın Ermenilerle ilgili almış olduğu kararı hak-adalet-tarih hakikatleri içinde lehimize sonuçlanması asla mümkün olmayacaktır.
Atatürk olmasaydı, yaşanılan şartlar ne olursa olsun, İstiklal ve hürriyet için açıkça ifadesi şart gayeleri devlet literatürüne o sokamazdık.
Atatürk olmasaydı, din ve maneviyatı akıl ve mantıkla böylesine bağdaştıran bir başka insan bulamazdık.
Atatürk olmasaydı, ülkemiz ve milletimiz üzerinde asırlarca oynanmış haksız, ahlaksız senaryoların tortularından kurtulamazdık.
Atatürk olmasaydı, Türk milleti için kusur olarak gösterilen haksız-yersiz-kasıtlı- mantıksız iddia ve kanaatler sonuna kadar yerinde kalacaktı.
Alıntı