- 1757 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MEHMET DEDE
MEMET DEDE
Baş köşede oturmuş . Kalpağı başında. Vazgeçmemiş, bu sıcakta bile çıkarmamış başından kalpağını. Tipide boranda dağlar aşıp gelmiş yeni inmiş gibi atından. Kar düşmüş saçına bıyığına. Gözleri kartal bakışlı. Keskin kararlı, cenk etmeye hazır. Dili aynı dil, sözü aynı söz.
Evin içi kalabalık, bayram yeri . Elini öpüyor gelen giden. Gözlerinden öpüyor herkesi elleriyle yanaklarından tutarak. Yürekten öpüşlerinin izi kalıyor insanların kaşında gözünde. Kıtlama çay içiyor ince belli bardaktan. Yanında, tabağın içinde limonu . Hiç eksik olmaz limonu. Sağlığını ona borçlu olduğunu söyler.
Halini hatırını sorar gelenin gidenin. Çoluk tan çocuğa, büyükten küçüğe. Yaşlıları sorar, gelenlerin atalarını analarını sorar. Haber alır yurdundan. Yurdundan dört bir yana dağılanlardan. Ölenlere ağlıyor hastalara üzülüyor.Dalıp gidiyor gözleri, kalabalığın içinde. Donup kalıyor gülüşleri yüzünde. Halı hal değil Mehmet dedenin.
Yurdundan toprağından koparıp getirmişlerdi bu koca şehre. Ne havasına alışabilmişti ne suyuna ne insanına. Kimseyle konuşamaz olmuştu. Satıp savmıştı küçük oğlu elde avuçta ne varsa. Sonrada İzmir’in yolunu tutmuştu. Büyümüştü çocukları. Oğulları kızları. Başına toplamıştı hepsini. Hangisine yetecekti köydeki toprak.Hem köyde kalsaydı kana belaya bulaşacaktı çocukları. Bela eksik olmazdı köyde. Kaz, tavuk, tarla sınırı, çepere giren koyun keçi yüzünden hep kavga çıkardı. Çekemezdi kimse birbirini. Hali vakti olanlar çekip gitmişti büyük şehirlere. Onlara bakan her kes elinde avucunda ne varsa satıp, savıp şehrin yolunu tutmuştu. İt uğursuz kalmıştı koca köyde. Çevre köylerin en büyüğüydü oysa Alagöz . Şimdi harabeye dönmüştü.
Küçük oğlu başlarını sokacakları bir kondu da yapmıştı. Oğlanları kızları iş tutmuştu. Kimi tekstilde kimi inşaata. Anasını babasını da köyde bırakmamıştı. Kim bakardı karda kışta onlara. Hem el alem ne derdi. " bakmadılar analarına atalarına, elin umuduna koyup gittiler hayırsız evlatları" demezler miydi .Sonra nasıl çıkardı elin içine.
Razı gelmemişti Mehmet Dede büyük şehre göç etmeye. Karısı Altın Nine zorlamıştı. " Yuvğalın ağ gelsin a kişi kim bakar buralarda bize bu garda gışda. Öler galarıh buralarda sahaf çıhanda olmaz. Gideh tertemiz yiyer içer oturarıh. Oğul uşağ, gız gelin bakar bize " demişti. Çaresiz kalıp ayrılmıştı yurdundan. O yurduna alışıktı. Dirlik düzen kurmuştu. Şafak sökende uyanırdı güne. Çalışır dururdu yaşına aldırmadan. Dinçti, bakardı boğazına. Cebinden fındık içi, kişmiş eksik olmazdı. Hafta geçmez bir koyun , kuzu keserdi. Geleni gideni eksik olmazdı kapısından. Ekmeği yenirdi. Her kapıya gidilmezdi. Yemeği bol, temiz olana gidilir dost edinilirdi. Her kes tanış bellemiş ti . Her köyde tanıyanı bileni vardı.
Gün germiş geçirmiş biriydi. Çocukla çocuktu büyükle büyük. Sözü dinlenirdi. Kavgaları o durdururdu küsülüleri o barıştırırdı. Kimse kız istemeye onsuz gitmezdi. Yol yordam bilirdi. Dili tutulur nutku bağlanırdı kız babalarının. Onun istemeye gidip de alamadığı kız olmamıştı. Ne yoksul olanları ne bahtsız olanları evlendirmiş yurt yuva sahibi yapmıştı. Çeyizdi başlıktı ezdirmezdi oğlan atalarını. Orta yol bulur anlaştırırdı kız atalarıyla.
Köyün en besili hayvanları onundu. Köye gelen tüccar ilk onun kapısına giderdi. Bilirdi malının mülkünün kıymetini. En rahvan atları o binerdi.
Kimsesi kalmamıştı köyde. Ne kardaşı , ne bacısı. Köydeyken ölmüştü büyük ağabeyi Hacı Halil . Şehre geldikten sonra ölüm haberi ardından gelmişti küçük kardeşi Veyis ’ in . Yetişememişti son nefesine. Helalık almamış bir yudum su verememişti son nefesinde. Huvlar sülalesinde büyük bir o kalmıştı. Her bayram ilk ona gidilirdi. Eli öpülür helallik alınırdı. Ölüm yitim dünyasıydı. Dolup taşardı ev. Hoşuna giderdi kalabalık eskisi gibi. Gelen giden, yiyen içen.Laf lafı açar söz söze karışır alıp başını giderdi Mehmet Dede. Dağında taşında dolaşırdı yurdunun. At biner silah kuşanırdı.
İki kuşak önce gelmişti ataları Gürcistan dan. Tiflis in Kamerli köyünden. Sülalesinin yarısı orda kalmıştı. Çar a baş kaldırıp göç etmişlerdi. Dağ taş aşıp gelip yurt bellemişlerdi Osmanlı topraklarını. Köy olmuştu türemeleri. Kalabalıklaşmış başka köyler gidip yerleşenler olmuştu. Burada da dere beyleri çıkmıştı karşılarına. Komlar düzünde Dere beyi Halil Beyin beyliğini yıkmışlardı yerle bir.
Tutsaktı bu koca şehirde . Kırılmıştı kolu kanadı. Koparılmıştı toprağından ömrünün son deminde. Dalıp gidiyordu Mehmet Dede. Gözleri pencere de . Beton yığınları gözlerinde. Görünmez dağlar tepeler, çaylar, dereler. Boğulacak gibi olur, nefessiz. Sesi soluğu çıkmaz. Şikayet etmez tutsaklığından Huzurunu bozmaktan korkar çoluk çocuğun. Halinden memnun görünürdü. Soranlara iyiyim rahatım yerinde derdi.Oysa yurt hasreti yer bitirir içten içe. Gelin iyi bakıyor derdi. Hem iki kızı vardı İzmir de . El kızının umuduna koymazlardı atalarını analarını. Büyük kızı Nazlı gözü gibi bakardı anasına atasına. Kendi hastalığına aldırmadan. Yorgun düşmüştü kalbi İstanbul’a gidip de dönmeyen kardeşinim derdinden. Doktor, doktor dolaştırmıştı kocası. Çaresiz, ilaçsız soluk alamazdı. Gene de kendi elleriyle kete, feselli pişirir taşınır dururdu. Her cuma çimdirir, üstünü başını yıkardı atasının anasının. Üst başlarının yırtığını söküğünü dikerdi. Beyaz ketenden iç gömle pijama diker, atasına. Mehmet Dede çok severdi Nazlı’yı. Kolu kanadıydı gençliğinde atasının. O taşırdı otu samanı. Gelin gibi araba yüklerdi. Dirhem bozulmazdı yüklediği araba kapıya gelene kadar. Zor işti arabaya ot yüklemek. Her baba yiğidin harcı değildi.Hüner isterdi. Ata biner, attığını vururdu. Erkek gibiydi. Şimdide yaban el elerde kol kanat germişti atasına anasına.
Mehmet dede suskun koca şehirde. Tutsak, duvarlar arasında. Çıkmaz oldu sesi soluğu. Özlem büyüdü içinde. Küçüldükçe küçüldü yüreği. Başı döner gözleri kararır oldu son zamanlarda. Yüksek tansiyon, kolestrol çıktı doktora götürdüklerinde. Yaşlılıktan normal dediler. Yasak ettiler kırmızı eti yağı tuzu. Sebze yiyeceksin, yürüyüş yapacaksın dedi doktorlar. Oysa doyunca yememişti kırmızı eti, tere yağını kaymağı balı köyden geldiğinden beri. Birde yasak çıkmıştı başına. Gelin, kızda söz birliği etmiş doktordan yana olmuşlardı.
Susuyordu Mehmet Dede. Karısı, can yoldaşı Altın Nine yarenlik ettiğinde de gülmüyordu artık. Kaygılanıyordu Altın Nine. "Deli , deli ol ay kişi, özüne gel. Farş eyleme bizi oğla, uşağa." diyordu. Ama Mehmet Dede susuyordu. Dalıp, dalıp gidiyordu.Şimdi bahar gelmişti yurduna. Çiçeğe bezenmişti dağ taş. Coşmuştu dereler çaylar. Koyun kuzu sesi birbirine karışmıştı. Köyünde olmalıydı Mehmet Dede. Çift çubuk zamanıydı. Tarlasını sürüp ekinini ekseydi. Oysa herkesten önce o bitirirdi tarlayı tapanı. El alem tarla sürende onun ekinleri göğermeğe dururdu. Şimdi sahipsiz kalmıştı toprakları Karabağ da , Komlarda, Nöyüddü de , Büyük Karabağ da deli düzün ortasında. Evi ocağı yıkılmıştı şimdi. Suskundu Mehmet dede. Durmanın zamanı değildi. Çekti atını ahırdan. Eğerini kendi elleriyle vurdu atına. Kolanını sıkıca bağladı. Kantarmasını vurdu. Kamçısını aldı bindi atına. Kanatlandı kır at bulutlara karıştı. Bir solukta Alagöz ün tepesinde. Yüzü güldü gözü gönlü açıldı. Uzansa dokunacak, inse atından ayak basacaktı toprağına dağına taşına. Doğruldu yerinden. " Beni köye götürün." dedi. Nasıl gidecekti köye. Yirmi beş , otuz saat otobüsle. Hem köyde ne od kaldı ne ocak. Kim bakardı köyde. Ne yer ne içerdi. Otur oturduğun yerde dediler.
Umurunda değildi Mehmet Dedenin. O yurdunda olmak istiyordu. Gene tan yeri ağaranda uyanmak, yeniden çift çubuk tutmak dirlik düzen kurmak istiyordu. Kalmazdı bağlasalar durmazdı yaban ellerde.
Suskundu Mehmet dede.Yemeden içmeden kesilmişti. Doktorların verdiği ilaçları da içmiyordu. Bir gün karardı gözleri, duvarlar geldi üstüne. Dünyası yıkıldı başına. Yığılıp kaldı olduğu yerde. Apar topar götürdüler doktora. Aletler çalıştı " bir, iki, üç. Bir daha ; bir, iki, üç." Sustu Mehmet dede çığlıklar arasında. Geç kalmışsınız dediler, yüksek tansiyon dediler, beyin kanaması dediler doktorlar. Hasret demedi doktorlar. Özlem demediler, ayrılık demediler. Bilemediler Mehmet Dedenin asıl ölüm sebebini.
Yudular , ak kefenlere sardılar. Toprağa verdiler. Yurtsuz kaldı Mehmet dede yaban ellerde. Geride gözü yaşlı Altın Nine. Er kişisi kara toprakta yaban ellerde. Yüreği yurdunda.
Ağustos 2009
İzmir
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.