- 1563 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
215 - RABİA ADEVİYYE
Onur BİLGE
Rabia Adeviyye, Basra’lı veli hanımlardandır. Bazı kaynaklara göre Hicri 95 de doğmuş, 185 de Kudüs’te, bazı kaynaklara göre de 135 tarihinde (Miladi 752) vefat etmiş. Fakir bir ailenin dördüncü kızı olarak dünyaya geldiği için kendisine, ‘dördüncü’ anlamına gelen Rabia ismi verilmiş. Annesi babası, o çok küçükken ölmüş, fakirliğine yetimlik ve öksüzlük de eklenmiş. Ebu Zer Gıfari Hazretleri gibi yalnız yaşamış. Hiç evlenmemiş.
İyi, güzel ve doğru olanları yapmış, faydalı işler işlemiş, kendisini ibadete vermiş. Dindar bir aileden gelmesi, yakınlıkla ibadet etmesi, manevi duygularını geliştirmiş. Tâbiînden olup, yaşadığı devrin velîlerinden Süfyân-ı Sevrî’nin ve Hasan-ı Basrî’nin talebelerinin sohbetlerinde bulunmuş, onların takdirini kazanmış.
İslamiyet’in ölçü ve ölçütlerine uygun bir hayat sürmeyi amaçlamış ve önermiş. Dünyaya gelme nedenimizin Allah’ın emirlerine itaat etmek olduğundan emin olarak yaşamış. Dünyalık peşinde koşmamış, bir lokma bir hırkayla yetinip, şükretmesini bilmiş. ‘Bu hayat, öyle de geçer, böyle de...’ dercesine, Efendimiz gibi sade döşenmiş bir odada yaşamış. Kulübesinde; bir hasır, içi hurma yaprağı dolu bir de minderi varmış. Toprak üzerinde bile yaşanabileceğini söyler, durumundan şikayet etmezmiş. Bu tarzda yaşamak, onun vecd ile ibadet etmesini sağlarmış. Hatta bir gün evine gelen Süfyân-i Sevrî:
“İstersen evine bir çekidüzen verelim!” demiş ama Rabia kabul etmemiş:
“Ben halimden şikâyetçi değilim. Durumumdan hoşnudum. Bütün Kâinatı Elinde ve Emrinde Bulunduran Allah’tan dahi dünyalık istemedim, aciz kullardan mı isteyeceğim?” diye cevap vermiş.
Süfyân-i Sevrî, Râbia için:
“Arife ve salihadır.” dermiş.
Yüreğinde sadece Allah Aşkını barındırmış. Kul aşkına geçit vermemiş. Evlenmenin, kendisini Allah’ı anmaktan, dine hizmetten alıkoyacağı düşüncesiyle teklifleri reddetmiş, fakirliğe razı olup, hayatının sonuna kadar dinine hizmet etmiş, talebe okutmuş meşhur bir veliyedir.
Bir gün namaz kılarken evine hırsız girmiş. Namazını bitirince, hırsızın çalacak bir şey bulamadığını görünce ona:
"Ey ihtiyaç sahibi! Bari şu kaptaki suyla abdest al da iki rekât namaz kıl!" diye seslenmiş.
Hırsız şaşırmış, Allah korkusuyla irkilmiş ve denileni yapıp namaza durmuş. Rabia da onun için dua etmeye başlamış:
"Ya Rabbi! Bu kulun, benim evimde alacak bir şey bulamadı, onu senin kapına yönlendirdim. Sen Gani’sin. Merhametlilerin en merhametlisisin! Onu kapından boş çevirme!”
Namazdan sonra, hırsızın tövbe etmekte olduğunu duyunca:
"Ya Rabbi! Bu kulun kapında birkaç dakika bekledi, duasını hemen kabul ettin, ben kendimi bildim bileli kapındayım, hâlâ böyle kabul görmedim.” diye yalvarmış ve Allah’tan yakınlık istemiş. O anda kulağına gelen bir sesle içi ferahlamış:
"Senin hürmetine kabul ettik onu, üzülme!"
“Ya Rabbi! Sana cennet için ibadet ediyorsam, beni cennetinden mahrum bırak! Cehenneminden korktuğumdan ibadet ediyorsam, beni ceheneminden çıkarma!.. Ben Senin rızan için ibadet ediyorum. Beni Cemal’inden mahrum etme!” diye dua edermiş.
Rabia, küçükken kaybettiği babasının vefatından önceki günlerde ona şöyle dermiş:
“Babacığım, bizi haramla beslemedin, bundan hep kork! Biz açlığa sabredebiliriz ama cehennem ateşinde yanmaya dayanamayız!.."
Hasan Basri Hazretlerinin tilmizlerinin yaptıkları sohbetlere devam etmiş. Bu sohbetleri dinlemeye giderken, dışarıdan görünüp, başkalarının dikkatini çekmemek için hasır bir örtüye büründüğü söylenir. Evinde ışık bile yanmazmış. Ziyaret edenler, bu makama nasıl geldiğini sorduklarında demiş ki:
“Herkes sevdiğinden bahseder. Ben Allah-ü Teâlâ Hazretlerini ve Rasûlünü öyle seviyorum ki başkasına kalbimde yer kalmadı!” Bunu duyanlar:
“Allah, Allah!..” diye, ağlamaya başlamışlar.
Râbiatü’l-Adeviyye Radıyallahu Anh’ın bu sözlerinden, onun hem Rasûlullah hem de Allahu Teâlâ’da fani olduğu anlaşılmış. Birisi ona:
"Kul, rızâ makâmına ne zaman ulaşmış olur?" diye sormuş:
"Başa gelecek musîbetler, kişiyi nimetler gibi sevindirecek olursa..." diye cevap vermiş.
Gönlü Allah Aşkıyla, gözü yaşla doluymuş. Çok tövbe edermiş:
"Bizim istiğfarımız, yeni bir istiğfara muhtaçtır." dermiş. Kendisini ziyaret edenler, nasihat istediklerinde:
“İyiliklerinizi, kötülüklerinizi gizlediğiniz gibi gizleyin de gizleyin! İyilikleri söylemek, rüzgârda un savurmak gibidir. Ne varsa alıp götürür, eliniz boş kalır.” dermiş.
Bir gün karşısına bir yabancı çıkmış. Ondan sakınayım derken ayağı dolaşmış, düşmüş, kolu kırılmış. Üzgün bir şekilde Allahu Teâlâ’ya yalvarmış:
"Yâ Rabbi! Garibim ve kimsesizim; öksüzüm, yetimim, köleyim. Kolum da kırıldı ama bunlar beni üzmüyor. Sadece Senin rızanı istiyorum. Benden razı mısın? Ya Rabbi! Muhammed ümmetinden ve benden razı ol!”
Râbia, kölesi olduğu adamın evinde sabahtan akşama kadar çalışır, gündüzleri çoğu zaman oruçlu, geceleri de Allah-ü Teâlâ’ya ibadet için uyanık olurmuş. O kadar ki ibadet etmeye vakit ve takat bulamaz hale gelirmiş.
Bir gece evin beyi, odasından sesler geldiğini duymuş. Bakmış ki Rabia, başının üstünde bir ışık, secdede şöyle yalvarıyormuş:
"Ya Rabbi! Benim isteğim, Senin emirlerini yerine getirmek. Bunu gerçekleştirince mutlu olabiliyorum. Elimden gelse, huzurundan hiç ayrılmayacağım, Sana ibadetten, bir an geri kalmayacağım ama sahibimin hizmetinde bulunmaktan Sana gerektiği gibi ibadet edemiyorum." Duyduklarından çok etkilenen adam ona:
"Rabia, artık köle değilsin! İstediğin kadar ve dilediğin gibi ibadet et! Kalmakta veya gitmekte özgürsün. Keşke burada kalsan da sada ben hizmet etsem!” demiş.
Rabia, efendisinden izin isteyerek, küçük bir kulübeye yerleşmiş. Vaktini, daha çok namaz kılarak geçirmeye başlamış. Nafile ibadetlerle de meşgul oluyormuş. Kefenini koynunda taşıyor, namaz kılacağında yere onu seriyormuş. Ölümü çok hatırlayan, günah işleyemez, ibadete dört elle sarılır!
Efendimiz diyor ki: “Kadın beş vakit namazını kılar, Ramazan orucunu tutar, namusunu korur ve kocasına itaat ederse, azap görmeden cennete dâhil olur.”
Evliyalık, velayet makamıdır. Evliyalar, peygamber varisidir. Velilik ve evliyalık farklıdır. Evliyalar velidir. Fakat her veli, evliya değildir. Evliyalığın kadınlara verilmeyeceği iddia edilir. Doğrusunu Allah bilir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de yasaklar ve emirler, geneldir. Bence çalışan kazanır.
Allah-ü Teâlâ: “Erkek olsun, kadın olsun, her kim de mümin olarak iyi işler yaparsa, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.” buyuruyor.
Cinsiyet farkı; sadece peygamberlik, pirlik gibi bazı makamları için geçerlidir. Sahabede de kadın erkek ayırımı yoktur. Onlar, evliyalardan da üstündür. Öyle ki, ashaptan en geride kalan kişi bile evliyaların en üstünü olarak bilinen Abdülkadir Geylani Hazretleri’nden bile üstündür. Çünkü onlar, İslam Peygamberi’ni gördüler, sohbetinde bulundular veya doğrudan kendisi tarafından yetiştirildiler.
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 215
YORUMLAR
“Ya Rabbi! Sana cennet için ibadet ediyorsam, beni cennetinden mahrum bırak! Cehenneminden korktuğumdan ibadet ediyorsam, beni ceheneminden çıkarma!.. Ben Senin rızan için ibadet ediyorum. Beni Cemal’inden mahrum etme!” diye dua edermiş
Sevgili ONUR BİLGE,
İNŞALLAH BU YAZINIZ BİR DUA HÜKMÜNDE KABUL GÖRÜR DE RABBİM SİZİDE BENİDE VE CÜMLE İSTEYEN KULUNU ALLAH RIZASINI KAZANMAK İÇİN İBADET YAPMAYI NASİP ETSİN. amin ...amin...amin...
yüreğinize sağlık.Allah ebeden sizden razı olsun. sevgiler,saygılar.