İlk Aşk
Koşa koşa gelmişti eve. Heyecanlıydı. Hemde çok. Yemek yiyesi bile yoktu. Yerinde duramıyordu. Yaramazlıkmıydı bu ? Hayır.. Hem o yaramaz değildi ki. Çocuk bile değildi. Kocaman olmuştu. Babasıyla bile gezebilirdi akşamları. Onun arkadaşlarıyla muhabbet edebilirdi,o içtikleri sütten içebilirdi.. Süt müydü ki o ? Büyükler süt içer miydi ? Annesi hep demezmiydi; süt içte baban gibi uzun boylu ol diye. Babasının boyu zaten uzundu,daha ne diye süt içiyordu ki ? Demek ki daha uzun olacaktı,böyle kocaman; devler gibi. O zaman o da süt içecekti. Hemde çok,çok fazla. Yoksa babasına hiç yetişemezdi...
Sütünü büyük bir iştahla içiverdi. Annesinin zoruyla iki lokma börek yedi. İşte..Yemekte yemişti,sütte içmişti. Hızlıca sofradan kalktı. Koşarak lavaboya gitti.Elini,ağzını yıkadı. Hemen odasına koşuverdi. Her zamankinden oldukça farklı davranıyordu. Hareketleri çiçekten çiçeğe konan kelebekleri anımsatıyordu. Sanki o mız mız çocuk gitmiş,yerine ele avuca sığmayan başka bir çocuk gelmişti.Annesi ondaki bu değişimi hemen farketti. Neyi vardı bu çocuğun ? Ne diye serseri mayın gibi dolanıyordu evde ? Komşularının çocuğuda böyle yaparmıydı acaba ? Yoksa bu çocuk normal değil miydi ? Zaten bazı hareketlerini diğer çocuklar hiç yapmıyormuş,bir kaç kere söylemişti komşuları. Tuhaf bir şeyler vardı bı çocukta. Allah hayra yorsundu..
Deniz mavisine boyanmış duvarı,çizgi karakterli nevresim takımı,duvara yaslanmış rengarenk gardolabı,sepet sepet oyuncakları... Her bir şeyi vardı odasında. Tavanda gece gündüz demeden yıldızlar salınıyordu. En sevdiği şeyde işte onlardı. Yatağına her yattığında,uyuyana kadar onları izler; yıldızdan yıldıza atlardı kurduğu hayallerinde. Kocaman yaratıklarla savaşırdı,izlediği çizgi filmlerdeki gibi. Prenslerin,kralların,cadıların dünyasına dalıverirdi bir anda. Dinlediği masallar canlanırdı gözünün önünde. Ve bir prenses belirirdi,aynı annesi gibi. Ejderhalardan kurtarırdı onu. Babasının annesine sarıldığı gibi sarılırdı kurtardığı prensese. Babasının annesine baktığı gibi bakardı prensesin gözlerine. Aşık olurdu,o her ne demekse. Babası annesine hep aşkım derdi. Aşk her neyse güzel bir şey olsa gerekti. O da aşıktı o zaman,aynı annesine benzeyen prensese..
Yatağına yattı. Olmadı,yere serdi kendini. Bacakları yerinde duramıyordu sanki. Bir ürperti gelip gidiyordu bedenine. Karnı mı ağrıyordu ? Ama bu ağrı olamazdı ki. Canı hiç acımıyordu. Aksine mutluydu,tıpkı salıncakta sallanıyormuş gibi hissediyordu. Ama şimdi salıncaktada sallanmıyordu. Eee.. Ne diye böyle oluyordu karnı ? Ne diye bu kadar heyecanlıydı ? Tekrar ayağa kalktı. Oyuncak arabasını aldı eline. Ama oynayası yoktu. Yatağa doğru fırlattı arabasını. Pencereden dışarıya bakim dedi,boyu yetmediği için pek bir şey göremedi. Zıplamak istiyordu. Yok,yok koşmalıydı. Tıpkı dedesinin köyünde yaptığı gibi. Böyle yüzü kıpkırmızı olana kadar koşmalıydı.. Annesi bir keresinde ’’ Böyle koştuğunda elma gibi kızarıyor yüzün’’ demişti.Yüzü elma gibi kızarmalıydı. Ama evde her koştuğunda,yaramazlık yapma diyorlardı ona. Şimdi yaramazlık yapamazdı ki.. Çünkü yaramazlık kötü bir şeydi,yaramazları kimse sevmezdi. Hem kimse onu sevmezse,oyuncakta almazlardı ona. Oyuncaksız ne yapardı ? Vazgeçti,koşmayacaktı.Ama bir şey yapmalıydı. Annesine sorsamıydı neyinin olduğunu ? Belki onu doktora götürürdüde karnınında ki bu değişik ağrı geçerdi. Hem annesi her şey bilirdi. Ne olursa olsun ona yardım ederdi. Seke seke annesinin yanına gitti.
Annesi,yanına gittiğinde bulaşıkları yıkıyordu. Uzun uzun izledi onu. Giydiği etek ne güzeldi öyle. Hele o kısa kollu kıyafeti. Kıyafet denmiyordu galiba ona. Aman kimeneydi,kıyafetti işte. Sapsarı bir kıyafet. Birde beline kadar uzanan saçları vardı annesinin. Babası o saçları hep denizlerin dalgasına benzetirdi. Ama mavi değildi ki annesinin saçları,nasıl dalgaya benzeyebilirdi ki. Olsa olsa,oturma odasında ki koltuklara benzerdi. Çünkü saçının rengi ile bir tek koltukların rengi aynıydı. Evet evet koltuk gibiydi annesinin saçları. Peki ya yüzü,babasının dediği gibi melekler gibi miydi ? Melek neydi ki,annesinin yüzü onlar gibi olsundu ? Hem kimse annesine benzeyemezdi. O yüzden babası burada da yanılmıştı. Annesi,o melekler her kimlerse; onlardan daha güzeldi. Çok,çok daha güzel.. Eğer benzeyecekse,sınıfına yeni gelen kızın yüzü benzerdi bir tek annesine. O kız geldi aklına o anda. Karnına yine aynı ağrı girdi. Ne demekti bu şimdi ? Ne olmuştu gene karnına ? Hemen annesine sormalıydı..
Çilli yüzünde heyecanlı bir ifade belirdi. Annesini eteğinden beri çekiştirdi.
_Anne, anne
_Az dur yavrum işim var.
Bunun üzerine daha içli bir şekilde;
_Ama anne, hastayım ben.
Annesinin gözleri bir anda büyüdü. Hızlıca elinde ki köpüğü temizledi. Oğluna döndürdü yüzünü.
_Neyin var yavrum, ne oldu ?
_Bilmiyorum. Karnım ağrıyor sanki.
Dahada büyüdü annesinin gözleri. Korkuyla elini oğlunun alnına götürdü.
_Ateşinde yok ama.Bir doktora götüreyim seni.
_Ama hep öyle ağrıdığı gibi değil. Hani beni parkta ki salıncakta sallıyorsun ya . İşte o zaman ki gibi ağrıyor.
_Ne demek yavrum o ?
Birden kızardı yüzü oğlunun.
_Ya, bugün sınıfa yeni bir tane kız geldi. Aynı senin gibi. Ondan sonra böyle karnım ağrıyor işte.
Annesinin yüzünde sevimli bir ifade belirdi.
_Ya, demek öyle. Nasıl biriymiş bu kız arkadaşın ?
Oğlu daha da heyecanlandı.
_Senin gibi işte. Aynı senin gibi gülüyor, senin gibi konuşuyor.
Yavaşca oğlunun başını okşadı annesi.
_Oy bebeğim benim. Sen büyüdünde aşık mı oldun...
Kucağına aldı oğlunu. Bol bol öptü. Sıkıca sarıldı. Oğlu ise yine aynı kelimeyi duymuştu: Aşk. Neydi bu , ne demekti ? Meraklı gözlerle annesinin yüzüne bakarak:
_ Aşk ne anne ?
Artık konuşmanın vakti gelmişti. Onu oturma odasına götürdü. Karşısına aldı ve başladı anlatmaya. Uzun uzun bahsetti herşeyden. Kendisinden, kocasından örnekler verdi. Dünyanın en güzel duygusunu tarif etmeye çalıştı. Annesi konuşmasını bitirdiğinde kararını vermişti. Karnında ki ağrının nedenini biliyordu artık, aşıktı. Tıpkı babasının annesine olduğu gibi...
Yıllar geçti bir anda. Ak düştü o çocuğun saçlarına. Şimdi,tebessümle anlattığı bir hikayeydi bu yaşadığı. Arkadaşlarıyla her muhabbete giriştiğinde, ilk aşkından bahsederdi çoğu zaman. Cümlelerinin arasına iliştiriverirdi o zaman ki hislerini. Anlattıklarına gülenlerede ’’Çocukluk işte’’ derdi. ’’ O zaman öyle davranmışız’’ Birde, akşamları yatağına uzandığı vakit hatırlardı ilk aşkını. Bu sefer yıldızsız olan tavana dalardı gözleri. Ama şimdi; yalnızdı sanki. O zamanlar bir koza gibi çevresini saran annesi yoktu artık yanında. Melek olup gitmişti; babasına göre annesine benzeyen o şeyler gibi gitmişti işte. Bazen keşke diyordu; keşke tekrar dönebilseydi o günlere,tekrar yaşabilseydi hiç unutamadığı o duyguyu. İlk aşkını tekrar,tekrar hissedebilseydi yüreğinde. Bunun için nelerden vazgeçmezdi ki. Çocukca bir istekti bu belki. Aman,çocukcaysa çocukcaydı. O veled,hayatı boyunca zaten yok muydu yüreğinin bir köşesinde; hissetmiyor muydu onu ? Verdiği kararlarda o çocuğun rolü elbet vardı,hayallerinde niye olmasındı ki ? Hayallerinin inşasında neden bir tuğlada o çocuk taşımasındı ? Zaten karısını,ilk aşkına benzediği için sevmemişiydi. İşte,hep o çocuktu adımlarında kendisine eşlik eden; o sevimli,kaygısız,haylaz çocuk...
TurhanKoç
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.