1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1165
Okunma
10 KASIM ANILARIM
Dr. Sadık ÖZEN
Ben, 1934 yılının Mart ayında doğdum. “Büyük Kurtarıcı” nın aramızdan ayrıldığı 10 Kasım günü 4,5 yaşındaydım. Acı haberi aldığımızda; annem, babam, ablam ve komşularımızla birlikte nasıl gözyaşı döktüğümüzü çok iyi anımsıyorum. Ulus olarak aylarca süren büyük bir matem yaşamıştık. Büyük Halk Ozanı Aşık Veysel’in “Atatürk’e Ağıt” ını radyolardan dinlerken gözyaşlarımızı tutamazdık. Veysel’in; ağlayarak okuduğu; “Bütün dünya kan ağladı Atatürk’üm öldüm öldü diye”, “Hem dost hem düşman ağladı Atatürk’üm öldü diye” sözleriyle başlayan son derecede duygulu dizeleri hala kulaklarımda yankılanır.
Ulu Ata’nın ölümünden bir yıl sonra, 5,5 yaşımda, Kangal Cumhuriyet İlkokulu’ nda öğrenime başlamıştım. İlk 10 Kasım törenine ilk olarak burada katıldım. 1939 yılıydı. O yıldan beri 10 Kasım törenlerine içim kan ağlayarak katılırım. Tam yetmiş yıldır bu görevimi hiç aksatmadan yerine getirmekte ve bundan büyük mutluluk duymaktayım..
Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte doğmuş olmayı çok isterdim. Çünkü bu takdirde Büyük Atatürk’ü sağlığında tanıyabilme fırsatım olabilirdi. Belleğime yerleşmiş bu düşüncemin her yenilenişi, beni her zaman için heyecanlandırır. Kendim 29 Ekim’de doğmadım ama, ilk çocuğum olan büyük kızım 29 Ekim günü dünyaya geldi. Bunu Allah’ın ailemize bahşettiği büyük bir nimet sayarım.
Manevi varlığımın bütünüyle bağlı olduğum Büyük Atatürk’ü yakından görememiştim. Ancak, onun en yakın silah arkadaşı İsmet İnönü’yü yakından tanıyabilme fırsatı buldum. Sanki Atatürk’ün parçası gibi kabul ettiğim İsmet Paşa ile olan anılarımı, kısa da olsalar kalbimde ve belleğimde, büyük bir sevgi, saygı ve onurla saklıyorum.
İlkokul yıllarımda, 10 Kasım günleri, siyah renkli önlüklerimizin üzerine beyaz yakalarımızı takmaz, yakaların takıldığı düğmeleri de koparırdık. Bunun anlamı her şeyimizle siyaha bürünmek ve gerçek anlamda yasa bürünmekti. Öğretmenlerimizin Atatürk hakkında yaptıkları konuşmalar ve arkadaşlarımız şiir okumaları sırasında son derecede duygulanır ve hıçkıra hıçkıra ağlardık. Hiçbir zaman, bizi bu şekilde hareket etmeye zorlayan hiçbir kimse olmadı. Çünkü içimizdeki Atatürk sevgisi o kadar büyük ve içimize öylesine sinmişti ki..
Ortaokul ve lise yıllarımızda, 10 Kasım’lar, okullarımızda yapılan törenlerle geçti. Aradan geçen yıllara rağmen heyecanımız hiç azalmadı. Tam tersine içimizdeki Atatürk sevgisi daha da büyüdü ve daha derinlere kök saldı. İçimde o günlere ait çok değerli anılarım saklı. İlkokul Öğretmenim Şükriye Hanım, annem ve babam kadar, bana Atatürk sevgisi kazandıran büyük bir etken olmuştur. 10 Kasım’larda Atatürk’le birlikte hep onu da yad ederim.
Öğrencisi olduğum Ankara Gazi Lisesi Müdürü İhsan Üngüt büyük bir Atatürk’çü idi,
Bu değerli insan; kişiliği, davranışları, çalışkanlığı ve dürüstlüğü yanında sahip olduğu Atatürk tutkusuyla da bize çok güzel bir örnek olmuştur. Aslında, ilkokuldan başlayarak, öğrencileri olduğum bütün öğretmenlerim için aynı şeyleri söyleyebilirim. Bu vesile ile kendilerini bir kere daha yad ediyorum.
1950 yılına kadar, Atatürk’e karşı, bizim görebildiğimiz, olumsuzluk yaratan bir hareket olmamıştı. Ne yazık ki, 1950 seçimlerinden hemen sonra; seçimi kazanmanın ödülü olarak, iktidar tarafından gösterilen müsamaha sonucu bazı yobazlar Atatürk’e karşı harekete geçtiler, irticai hareketlerde bulundular ve Büyük Kurtarıcı ’nın heykellerine saldırdılar. Durumun daha büyük olumsuzluklar kazanmasından kuşku duyan ve korkan iktidar, saldırıları önleyebilmek amacıyla “Atatürk’ü Koruma Yasası” çıkarmak zorunda kaldı. Bu yasanın Atatürk’ün kendisi veya en yakın silah arkadaşı İsmet İnönü tarafından çıkarıldığı şeklinde yalanlar uyduruldu ve bu yalanlar hala sürdürülüyor.
Üniversite yıllarımızda; kendi çabalarımızı da katarak, 10 Kasım günlerinde, daha büyük, daha bilinçli ve daha anlamlı törenler düzenledik. 1953 yılı 10 Kasımı’nda, çok büyük bir törenle Atatürk’ün naaşı Ankara Etnoğrafya Müzesi’nden alınarak Anıtkabir’e nakledildi. Bu tarihten itibaren anma törenlerimizi Türklük’ün Kabesi olan bu yerde yapmaya başladık.
Mezuniyetten sonra, görev yaptığım ilçelerde, 10 Kasım’ı anma günlerini, aynı önem ve değerde ve aynı heyecan içinde Cumhuriyet Meydanları’ndaki Atatürk büstleri önünde gerçekleştirdik.
1975 yılında SSK Malatya Hastanesi Başhekimi olmuştum. Hastanemizde, 10 Kasım Töreni düzenleme yetkisi artık benimdi. Hayatım boyunca verdiğim önemin gereği olarak, törenin her yıl yapılandan daha görkemli olmasına karar verdim. Geçen 36 yılın bana kazandırdığı deneyim ve birikimle bu törenlere yeni bir ruh kazandırmak istiyordum..
Alışılan şey; 10 Kasım’ların bir matem havası içinde geçirilmesiydi. Bana göre; bu önemli günlerde, mateme bürünmek yerine, Cumhuriyetimize bağlılığımız ve Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere bıraktığı emanetlerin korunmasında üzerimize düşen görevleri ne ölçüde yerine getirebildiğimizin sorgulanması ve tartışılması gerekiyordu. Bunu yaptığımızda kendimizi aklayabiliyorsak, işte o zaman, Atatürk’e karşı görevlerimizi yapmış olmanın huzurunu yaşayabilirdik. .
Bu görüşümden hareketle, Malatya SSK Hastanesi’nde, 10 Kasım töreninin bu görüş çerçevesinde yapılması için çaba gösterdim. Milli Eğitim Müdürlüğü ve Malatya Belediyesi’nden temin ettiğimiz Atatürk’e ait vecizeler içeren bez afişlerle tören alanını her tarafını donattık. Yaptığım konuşmada bu görüşlerimi belirttim ve çalışma arkadaşlarımı bu şekilde düşünmeye davet ettim. Güzel ve anlamlı bir anma günü oldu, katılanların ilgisini çekti ve takdir gördü. Sonraki yıllarda da, bu tören şeklini sürdürdük.
O zamandan bu yana 34 yıl geçti. Ne yazık ki köprülerin altından çok sular akıp gitti. Zaman zaman, Cumhuriyet, Atatürk ve İlkelerine karşı olumsuz eylem ve söylemlerde bulunuldu. Özellikle son yıllarda, Avrupa Birliği’nin baskı ve dayatmalarıyla Cumhuriyetin temel ilkeleri, Anayasa, Laiklik kavramı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Atatürk İlkeleri ve Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgili büyük olumsuzluklar yaşanıyor. Sevr hortlatılmaya, Atatürk unutturulmaya ve fotoğrafları resmi dairelerden indirilmeye çalışılıyor. Benim, Milliyetsiz Aydınlar ismini koyduğum, sözüm ona bazı gazeteci ve yazarlar; gaflet ve dalalet içinde, müstevlilerle birlikte haince tutumlarını sürdürüyorlar. 2009 yılı 10 Kasım’ında, ülkemiz, işte bu ortama sürüklenmiş bulunuyor..
Gelinen bu yer ve içinde bulunulan durum itibariyle, 34 yıl önce sahip olduğum düşüncelerimle bağdaşmayan durumların oluştuğunu görüyorum. Bu nedenle, artık 70’li yıllardaki düşüncelerime sahip değilim. Bu durum karşısında; tıpkı ilkokul yıllarımda olduğu gibi, 10 Kasım’larda, yeni baştan matem tutmak ve ağlamak istiyorum.
Büyük Kurtarıcı !..
En büyük Türk, Atatürk !..
Bağışla bizi !..
Ama bil ki;
Yolundan dönmeyeceğiz,
Ne pahasına olursa olsun izinde yürüyeceğiz.
Sana canımız feda Büyük Atatürk !...
Huzurunda saygı ile eğiliyoruz.
Ve seni çok seviyoruz.